Döner sermaye işletmelerine ait borçlarının ödenmesi için 380 milyon TL civarında bir kaynağın 22 üniversiteye aktarılmasıyla ilişkili Bakanlar Kurulu Kararı 12 Kasım 2010’da Resmi Gazetede yayımlandı. Her ne kadar işlem Üniversite Döner Sermayeleri adı ile gerçekleştiriliyorsa da, asıl konunun üniversite hastaneleri olduğu ve aktarılan kaynağın da bu kurumlarca kullanılacağı herkesin malumu. Buna göre liste başında yer alan Hacettepe Üniversitesine 144 milyon TL, Uludağ Üniversitesine 57 milyon TL ve Ankara Üniversitesine 24 milyon TL ödenecek. Bu karar kimilerince “Üniversitelere piyango vurdu” başlığıyla değerlendirildi. Elbette ciddi borç yükü altında kalmış, satın alımlarını ve personel ödemelerini yapamaz hale gelmiş üniversitelere ödenen bu paranın “piyango” gibi algılanması doğal.
Ancak cevaplanması gereken iki soru var. Birisi bu paraların ödenmesi, parayı alanlar da dâhil olmak üzere üniversite hastanelerinin sorunlarını çözecek mi? İkincisi para almayan, yani döner sermayelerini batırmayan, kaynaklarını/harcamalarını iyi yöneten üniversite hastanelerine bunun karşılığında ne yapılması düşünülüyor?
İkincisinden başlayalım. Ayağını yorganına göre uzatıp, personel ödemelerini düşürerek, yatırımlarını kısarak, giderlerini azaltıp, gelirlerini artırarak gelir/gider dengesini koruyabilmiş üniversite hastanelerine Hükümetimiz: “Kamu kaynaklarını doğru/akılcı kullandığınız için maalesef size bir şey veremiyoruz. Siz de olmayan paraları kullanıp borçlansaydınız size de verirdik. Bir dahaki sefere dersinizi iyi çalışın, karşımıza işletmelerinizi batırıp da gelin” mi diyecek? Gerçekleşen durum Hükümetimizin adalet/hakkaniyet duygusunu ve kamu vicdanını rahatsız etmeyecek mi? Yoksa, yardım almayan üniversitelere farklı bir destek, teşvik, kaynak aktarımı girişimi var mı? Sayın Başbakanımızdan, Sağlık Bakanımızdan, Maliye Bakanımızdan, Devlet Bakanımızdan, Sosyal Güvenlik ve Çalışma Bakanımızdan bu sorunun cevabını almayı bekliyoruz.
Gelelim üniversitelere ödenen bu paranın hangi derde merhem olabileceğine… “Nasıl olsa borçlar birikip, çevrilemez hale gelince Devlet Baba devreye girip, para veriyor. O halde neden kendimizi yorup gelir/gider hesabı yapalım. Harcayalım, Orta Doğu ve Balkanların en iyi/büyük/modern hastanesini biz kuralım. Personelimize de en üst düzeyden ek ödeme dağıtıp, tribünleri de arkamıza alalım. Bizden iyisi yok” algısı oluşturmak dışında, bu aktarılan paranın pek çözüm sağlayacağına inanmıyorum. Yanlış anlaşılmasın, borç bataklığındaki üniversitelere para ödenmesini yanlış buluyor değilim. Amacım 380 milyon TL para ödemekle, devletin sorunu çözmüş olmadığının altını çizmek.
Eğer kalıcı çözüm aranıyorsa makul, rasyonel ve adil altı çözüm önerim var, şöyle ki:
1. Üniversite hastanelerinin kabul ettiği hastalar, diğer sağlık kurumlarında tanı konulamamış, tedavi edilememiş, riskli, yaşlı, ek hastalığı olan, unstabil, komplike, tanı-tedavisi zor hastalar olup, bu olgulara çok sayıda, ayrıntılı, ileri, pahalı tetkik ve girişimler uygulanmakta olup; hasta başına düşen personel, tüketilen zaman, verilen emek, harcanan malzeme, kullanılan cihaz, uygulanan teknoloji, diğer hastanelere göre çok daha fazladır. Bu hastanelerin hasta profilini dikkate alan rasyonel politikalar benimsenmeli; SUT’a göre oluşturulan faturalar için SGK, üniversite hastanelerine 1.3 katsayısı ile çarparak ödeme yapmalıdır.
2. Üniversite hastanelerinde tıp fakültesi öğrencileri, uzmanlık öğrencileri (asistanlar), yüksek lisans ve doktora öğrencileri, sağlık yüksekokulu (hemşirelik, ebelik, diyetisyenlik, fizyoterapistlik, sağlık memurluğu bölümleri) öğrencileri ve sağlık meslek yüksekokulu (tıbbi laboratuvar, tıbbi görüntüleme, tıbbi dokümantasyon ve sekreterlik, ilk ve acil yardım, yaşlı bakımı, eczane hizmetleri, protez ortez, anestezi, adli tıp, ameliyathane hizmetleri, elektronörofizyoloji, sağlık kurumları işletmeciliği) öğrencileri gibi çok farklı programlardan öğrenciler teorik ve uygulamalı eğitim görmektedir. Bu çoklu, yoğun ve uygulamalı eğitimin finansal yükünü karşılamak adına üniversite hastanelerine cirolarının yüzde 30’u civarında bir kaynak genel bütçeden aktarılmalıdır.
3. Üniversite hastanelerinin ürettiği döner sermayeden yüzde 5-7 oranında bilimsel araştırma fonuna kesinti yapılmakta ve bu kaynak döner sermayeye katkısı olmayan tüm birimlerce kullanılmaktadır. Hakkaniyete uymayan bu durum düzeltilmeli ve devlet, araştırma, geliştirme faaliyetleri için üniversitelere farklı kaynaklar bulmalıdır.
4. Üniversite hastanelerinin kadrolarının giderek boşalmasına yol açan personel politikasının sonucunda, bu hastanelerde personel yükü (4-b ve hizmet alımı) döner sermayelerin üzerine kalmıştır. Bu yük genel bütçeye aktarılmalıdır.
5. Son yıllarda Tıpta Uzmanlı Sınavı (TUS) kadrolarının daraltılması ve yeni açılan eğitim araştırma hastaneleri için asistan kadrolarının tahsisi nedeniyle Üniversite Hastanelerinde ciddi anlamda araştırma görevlisi (asistan) yetersizliği sıkıntısı yaşanmakta ve bazı birimler çalışamaz hale gelip, kapatılmaktadır. Bu durumun devam etmesi 3. basamak sağlık hizmetlerinde yetersizliğe yol açacaktır. Farklı uzmanlık alanlarındaki hekim sayılarına/ihtiyacına/planlamasına göre üniversite hastanelerinde rutin hizmetlerin yürütülmesi için asistan/uzman hekim/yardımcı doçent kadrosu üzerinden acilen gerçekçi bir planlama yapılıp, uygulamaya konmalıdır.
6. Üniversite döner sermayelerinin modern konsepte uygun, özerk, girişimci, yarışmacı, rekabetçi, gelişimi teşvik eder, şeffaf, hesap verebilir bir yapıya kavuşması için mevzuat engelleri ortadan kaldırılmalı ve bu işletmeler küresel pazarda kendi alanlarında yatırım yapar, girişimde bulunur, rekabet eder, denetlenebilir hale getirilmelidir.
Bunlar yapılabilirse, üniversite hastaneleri bir daha sorun olmayacak şekilde ayakları üzerinde durabilir.
Öyle ya, her zaman piyango vurmaz ki…