Medimagazin’in 29 Eylül 2003’te yayınlanan 145. sayısında Dr İbrahim Ersoy’un Steteskop köşesindeki Ne doktorusunuz’ adlı yazısı çok ilgimi çekti.
– Ne iş yapıyorsun?
– Doktorum.
– Ne doktoru?
– Pratisyen.
Yani. Burada sorulan gerçekte Ne uzmanısın ?’ oluyor.
Aslında toplumuz sever böyle şeyleri. Örnek: eskiden ninelere sorulurdu.
– Nine senin torun ne iş yapıyor?
– Meyendiz. Amma eyce yüseğinden, derlerdi.
Yüksek mühendis. Demek ki birde alçağı varmış.
Başkalarının iç yapısını iyice bir öğrendikten sonra, onları kendi çapımızda değerlendirmeye pek meraklıyızdır.
– Apartmanda mı oturuyorsun?
– Yok dubleks evim var. Şimdi sorular makineli gibi gelir,
– Kaç metrekare, çatı katı var mı, dört tarafı açık mı, bahçesi ne kadar, ebeveyn banyosu, hobi odası var mı, kaç tuvaletiniz var?
– Valla elli tane tuvalet var, diyesiniz gelir.
Araba alırsınız hemen kaç cc’ diye sorarlar. -1600 cc, – küçükmüş, onun çekişi biraz zayıf. Turbosu var mı? -Yok ben zaten öylesinden hoşlanırım.
İnsanları kategorize etmede üzerimize yoktur. Moda neyse ona göre hareket etmek işlerin raconundandır. Gölbaşında çiftlik almak, dağlara çıkmasak da jip almak, yazlık, Kızılcahamam’da dağ evi. La Coste-Timsah armalı giysiler.
Bizim çocukluğumuzda Birinci sınıf dahiliye mütehassısı diye tabelalar vardı. Üniversitelerde ihtisas yapanlar birinci sınıf. Diğerleri değil. Çok şükür şimdi böyle saçmalıklar yok.
Doktor tabelalarına bir bakın ne acayiplikler görürsünüz. Çeşitli renkler. EMG, EKG, Doppler, ultrason, yok kısırlık tedavileri. Neonlu olanları, olmayanları, binanın önüne yanına girişine, sokak direğinin üzerine velhasıl her yere tabela asarız. Birde avukat tabelalarına bakalım. Beyaz üzerine siyahla avukat falanca’, o kadar. Ceza davaları, boşanmalar, miras işleri bakılır gibi yazılar yok.
Her sene beş bin doktor mezun oluyor. Bunun ancak iki bin kadarı ihtisasa başlayabiliyor. Demek ki, her yıl pratisyen doktor sayımız artıyor.
Yıllar geçtikçe sayıları giderek daha da artacak olan pratisyen hekimlik daha çok onore edilmeli. Poliklinik yapmak sağlık ocağı hekiminin yapacağı işlerden sadece bir tanesi. Ancak ondan başka hiç bir şey yapmazsanız, adınız reçeteciye çıkar. Birinci basamakta da, meslektaşlarımızın yapabileceği pek çok iş var. Tek şart, planlama ciddi şekilde yapılmak koşuluyla. Acil servislerde, hızır acilde, yoğun bakımlarda yapılan işlerden aslında, çok ta iyi verim alınıyor.
Hedefleri sadece TUS olan, bu nedenle de yığıldıkları sağlık ocaklarında, yeterince verim alınamayan pratisyen hekimlerimiz varsa, ki vardır. Bu konudaki soruları, kendilerini özellikle büyük kentlerimizdeki sağlık ocaklarına eş dost siyasi torpillerle yığan, onlardan bir türlü yeterince verim alamayan, Sağlık Bakanlığımızın Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve Personel Genel Müdürlüğü’ yetkililerine sormak lazım.
Pratisyen’ kelimesi yerine başka bir isim bulunabilir mi? Bence tek sorun bu değil. Adına ister ocak hekimliği’, ister başka pek bir şey diyelim, fark etmez. İster sağlık ocaklarında, ister hastanelerde olsun pratisyen hekimlerinin yapacakları işler net ifadelerle belirlenmeli. Pratisyen hekim meslektaşlarımızın hak ettikleri onur onlara fazlasıyla verilmelidir. Meslektaşlarımızın vatandaşlar tarafından, sadece sevk yapan ya da reçeteleri rpt eden memurlar olarak görülmesi bizleri de üzüyor.
Saygılarımla.
26