Ruh sağlığı uzmanları zaman zaman çocuk ve ergenlerin eşcinsel yönelim ve/veya cinsiyet hoşnutsuzluğu (EY-CH) belirtileri göstermeleri nedeniyle başvurular alırlar. Olguları meslek kurallarına uygun olarak ele alıp değerlendirirken sıklıkla kritik bir soru ile de karşılaşırız: Neden böyle oldu? Bilimsel görünen pek çok güncel kaynağa bakarsanız uzun uzadıya kimisi araştırılmış, kimisi araştırılmamış bir dizi olası neden görebilirsiniz. Sonuç kısmı belirsizdir, yani gelişimsel süreçte, ve muhtemelen erişkinlikte, EY-CH tablosunun neden geliştiği bilinmemektedir. Bir baba, yıllar önce yine böyle bir görüşme sırasında ben yönelim filan diye kem küm ederken kendini tutamayıp çıkışmıştı: “Tamam Hocam, anladık! Yönelim, yönelim!.. Yönelmiş işte! Sen bize nedenini söyle!”
Burada duralım, ve açıklamamızı yapalım. Her ne kadar çoğu Batılı kaynağa yansımamış ve henüz farkındalık oluşmamış olsa da, biz 2015 yılında başlayan çalışmalarımızla çocuk ve ergenlerde eşcinsel yönelim ve cinsiyet hoşnutsuzluğunun nedenlerini anladığımızı düşünüyoruz (1,2). Bunların bir özeti tarafımca hazırlanan Wikipedia sayfası bölümünde bulunduğu için, öncelikle bir okuma yapılmasını öneririm: Doğum öncesi hormonlar ve cinsel yönelim – Vikipedi (wikipedia.org) (3) Neler yazmışız orada, alıntı yapalım:
“Eşcinsel Çekim/Cinsiyet Hoşnutsuzluğunun Prenatal Tiroid Kuramı
Eşcinsel çekim/cinsiyet hoşnutsuzluğu ile ilgili Prenatal tiroid kuramı, İstanbul/Türkiye’deki çocuk psikiyatrisi kliniklerine başvuran gençlerin klinik ve gelişimsel gözlemlerine dayanmaktadır. Tiroid hastalığı olan annelerden doğan, eşcinsel çekim/cinsiyet disforisi gösteren 12 olgunun bildirimi ilk olarak Viyana’da EPA Kongresi’nde yapılmış (2015) ve aynı yıl makale olarak yayınlanmıştır.[11][12] İki durum arasındaki son derece anlamlı ilişki, Eşcinselliğin Prenatal Tiroid Modeli olarak adlandırılan bağımsız bir modelin önerilmesini sağladı. Teoriyi geliştiren Türk çocuk ve ergen psikiyatristi Osman Sabuncuoğlu’na göre, annedeki tiroid disfonksiyonu çocuklarda cinsiyete özgü gelişimden anormal sapmalara yol açabilir. Hashimoto tiroiditinde görülen otoimmün yıkıcı süreç, tiroid hormonlarının azalması ve doğum öncesi androjen sistemi üzerindeki etkilerin tümü sürece katkıda bulunan mekanizmalar olarak tartışılmıştır. Sonradan kaleme alınan bir teorik makalede,[13] kadından erkeğe transseksüellerde ve eşcinsel kadınlarda daha yüksek oranda polikistik over sendromu (PKOS) olduğunu gösteren önceki araştırma bulguları, PKOS ve otoimmün tiroiditin sıklıkla birlikte görülen hastalıklar olması nedeniyle Prenatal Tiroid Modeli’nin bir göstergesi olarak ele alındı. Aynı şekilde, tiroid işlev bozukluğu olan annelerden doğan çocuklarda artan otizm spektrum bozukluğu (OSB) oranları ve cinsiyetten hoşnutsuzluk popülasyonlarında OSB bireylerinin yüksek oranda görülmesi, benzer bir ilişkiyi düşündürmektedir. Bu başlıkta anlatılan örüntüyü gösteren ikinci bir küçük çocuk grubu Prag’daki IACAPAP Kongresinde sunuldu.[14]
LGBT topluluklarında daha önce yapılan araştırmalardan elde edilen sonuçlar, tiroid sistemine dikkat edilmesi çağrısında bulunmuştu.[15][16] Sabuncuoğlu’nun 2015 tarihli makalesinden kısa bir süre sonra Jeffrey Mullen’ın kaleme aldığı bir yorum yazısı, Prenatal Tiroid Modeli’nin önemini vurgulamış ve bu alandaki gelişmeleri desteklemiştir.[17] Daha sonra birçok yazar Prenatal Tiroid Modeli’ne atıf yaparak tiroid sisteminin cinsellikteki rolünü vurgulamıştır.[18][19][20][21] Bunlar arasında Carosa ve ark. tiroid hormonlarının insan cinsel fonksiyonunu güçlü bir şekilde etkilediğini vurgulamış, tiroid bezinin cinsel organlar ve beyin ile birlikte bir cinsel organ olarak kabul edilmesi gerektiği sonucuna varmışlardır.[22] Üçüncül bir kaynak olarak, endokrinoloji, beyin ve davranış arasındaki etkileşim konusunda yetkin bir kitap da son baskısında tiroid-eşcinsellik önerisi makalesine atıfta bulunmuştur.[23] En önemlisi, erkek eşcinseller üzerinde yapılan tüm insan genomu çapında bir genetik ilişkilendirme çalışması, otoimmün tiroid fonksiyon bozukluğu ile ilgili olan Kromozom 14’te bir bölgede önemli bir farklılık tanımlamıştır.[24] Bu gelişme, açıkça, Prenatal Tiroid Modeli’ne büyük bir destek olmuştur.“
Saptamalar yaparak devam edelim:
1- Çocuk ve gençlerde gelişimsel süreçte gözlemlenen cinsel yönelim/cinsiyet kimliği sorunları prenatal biyolojik etkilerle biçimlenmektedir. Dış uyaranlar ve çevresel etkenlerin belirleyici olduğuna ilişkin elimizde bir kanıt yoktur. Anne ve babalara rahatlıkla çocuk ve gençlerin dış propaganda ve maruz kalma ile EY-CH yoluna girmeyeceklerini söyleyebilirim. Ben bugüne kadar böyle bir vaka görmedim. Buradan hareketle, ikonlaşmış ve çoktan hayata veda etmiş sanatçıların da anısını rahat bırakmamız gerekir!
2- Bazı politik söylemler toplumun bir kısmını EY-CH’den münezzeh oldukları ve bu tür konuların karşı mahallenin özelliği olduğu doğrultusunda yönlendirmekte ve gereksiz bir yansıtmaya yol açmaktadır. Büyük yanılgı! Hastalar içinde her mahalleden, tabii siyasal ve sosyolojik anlamda söylüyorum, olgu bulunmaktadır. Her gelişim sürecinde tiroid sistemiyle ilgili aksaklık yaşanabilir. Tiroid hastalıkları genetik yönü tartışmasız çok belirgin olan ve bazı ailelerde kol gezen hastalıklar olsa da, genetikten bağımsız olarak yeni olgu çıkışı her zaman olasıdır.
3- Rahatlıkla anlaşılacağı gibi, çocuk ve gençlerde cinsel yönelim/cinsiyet kimliği sorunları başka bir sürecin sonuçları niteliğindedir. Bu konuların hala cinsellik bağlamında ele alınması üzücü ve yanıltıcıdır. Daha çok metabolizmayı düzenleyen etkileriyle bilinen tiroid sisteminin sürece katkısı hala bazı çevrelere şaşırtıcı gelmekte ve hatta inandırıcı bulunmamaktadır.
4- Sabırla, Prenatal Tiroid Kuramını savunuyorum, çünkü kesilmeyen bir olgu akışı vardır. Benim görevimin, kuramsal bir varsayım peşinde koşmak değil, olgu dizilerinin ortak anlamını bilime ve topluma tercüme etmek olduğu düşünülebilir. Bu olguların dosyaları arşivlenmekte ve özenle korunmaktadır. Ancak, uluslararası alanda işlerin hiç de kolay olmadığını söyleyebilirim. Örneğin şimdilerde en çok okunan yayınlarımdan olan 2015 makalesi (1) pek çok dergi tarafından reddedilmiş, bazı dergiler değerlendirmeye bile almamış, bir yayın grubu dergilerinin hiçbirine bu makaleyi yollayamayacağım yargısıyla bir tür yasak getirmiştir. Ancak yılgınlığa kapılmadım ve sonunda söylemek istediğim ana başlıklar Pubmed’de yer aldı.
5- Aksaklıklar beklenebilir, bizim için gerçeği yazmak ve bildirmek asıl önemli olan konudur. Çalışmalarımda sık sık karşılaştığım Hashimoto tiroiditine adını veren, Japon Genel Cerrah Hakaru Hashimoto’nun öyküsü de bu bağlamda anımsanmalıdır. Kendisi neyi keşfettiği fark edilmeden 1934 yılında vefat ettiğinde Hashimoto hastalığının bilim gündemi olmasına daha birkaç on yıl vardı.
6- Tartışması uzun zaman alacak bir dizi nedenden dolayı tıp, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği sorunlarının kökenlerine dair araştırıcı ilgisini uzun zamandır en düşük düzeyde tutuyor. Aldığımız eğitimler, başucu kitapları hastayla ilgili bütün bilgilerin kavranması ve anlamlı bir sentezin hastayla paylaşılmasını öneriyor. Bahsettiğimiz konuyu dışarda tuttuğumuzda ve anlamını bütünleştirmediğimizde, bir çocuğu ve ailesini tam anladığımızı söyleyebilir miyiz?
7- Ülkemiz Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi “LGBT Persecution” haritasında Batılı ülkelerle aynı özellikte, yani olumlu olarak, değerlendirilmektedir. Türkiye’nin durumunun aynı şekilde devam etmesi çok önemlidir ve bütün ülke yöneticilerinin, aydınların ve hekimlerin sorumluluğu açıktır. Ve tabii psikiyatristlerin de…
8- Cinsel yönelim ve Cinsiyet hoşnutsuzluğu yaşayan gençler ve aileleri nedenleri ve sonuçları sorguluyor oluyorlar. Neyi yanlış yaptık? Ahlaki bir düşkünlük içinde miyim? Neden böyleyim? gibi sorular uzar gider. Veliler ve çocuklara yeri geldiğinde Prenatal Tiroid Kuramını anlatıyor ve konuşuyorum. Bunun pek çok olguda büyük rahatlama yarattığını söyleyebilirim. Annelere empatik yaklaşım, ve tiroid hastalıklarının ailesel yönüne vurgu önemli burada. Babaların hiç katkısı yok mu? Henüz bilemiyorum.
9- Gelelim yine önemli bir soruya… Evet, cinsiyet hoşnutsuzluğu nedeniyle ilgili kliniklere başvurularda doğuştan kız olanların oranı artmış olarak bildirilmektedir. Hatta Londra’da kapatılan Tavistock Cinsiyet Gelişim Kliniği biraz da bu beklenmedik durum nedeniyle değerlendirmeye alınmıştı. Vereceğim linkteki grafik bunu açıkça ortaya koymaktadır: The Cass Review – Independent review of gender identity services for children and young people: Interim Report (4) Benim son yıllara ait yayınlanmamış hasta grubumda da kızların oranı daha yüksek. Oysa 2015 makalemde 10 erkek, 2 kız bulunmaktaydı; tabii bunlar prenatal tiroid öyküsü pozitif olanlardır. Her yönüyle araştırılması gereken konular arasında olduğu muhakkak.
Sonuç olarak umarım anlaşılmıştır ki; bir günah, bir suç, bir seçim değil, Tiroid hastalıkları ve onların çocuklardaki sonuçları vardır. Tıpta, yalnızca bağlantıları doğru anladığımız zaman sonrasında doğru sonuçları elde edebiliriz. Ve toplum, ancak bilimsiz yaklaşımlardan uzak durup ortak sorunları özerinde birlikte çalışırsa esenlik bulabilir. Muhabbetle, sevgili okuyucularım…
KAYNAKLAR
1. Sabuncuoglu, O. (2015). High rates of same-sex attraction/gender nonconformity in the offspring of mothers with thyroid dysfunction during pregnancy: Proposal of prenatal thyroid model. Mental Illness, 7, 5810. https:// doi. org/ 10. 4081/ mi. 2015. 5810
2. Sabuncuoglu, O. (2017). Towards a further understanding of prenatal thyroid theory of homosexuality: Autoimmune thyroiditis, polycystic ovary syndrome, autism and low birth weight. Mental Illness, 9, 7325. https:// doi. org/ 10. 4081/ mi. 2017. 7325
3. https://tr.wikipedia.org/wiki/Do%C4%9Fum_%C3%B6ncesi_hormonlar_ve_cinsel_y%C3%B6nelim
4. https://cass.independent-review.uk/publications/interim-report/
4 yorum
Sayın Prof. Dr. Osman Sabuncuoğlu
Araştırmalarınız için sizi tebrik ederim.
“Prolaktin, hormon ve sitokin görevi gören biyoaktif bir fonksiyona sahiptir. Bağışıklık sistemi modülasyonunda büyük bir etkiye sahiptir ve esas olarak otoreaktif B lenfositlerin negatif seçimini inhibe eder. Hiperprolaktinemi birçok otoimmün hastalıkla ilişkilendirilmiştir ve hastalığın patogenezinde önemli bir rol oynadığına inanılmaktadır. Buna göre bazı hastalıklarda prolaktin düzeyleri ile hastalık aktivitesi arasında doğrudan bir ilişki bulunmuştur. ” diyen makalenin linkini veriyorum. https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S1521690X19300752
Merak etiğim husus şu; siz, tiroid hastalarınızda, prolaktın seviyesine baktınız mı?
Hiper prolaktinomi otomun hastalıklarla ilişkilendirilmiştir tespiti var. Bu sebepten sorum
Saygılarımla
Katkınız için çok teşekkür ederim Bülent Bey,
Hipotiroidi nedeniyle görülen hiperprolaktinemi ve hiperprolaktinemi ile ilişkili Otoimmun hastalıklar gerçekten çok ilginç başlıklar.
Ben gözlemsel araştırma yapıyorum ve annenin hastalık öyküsü ile çocuk veya ergende yine gözlemsel olarak kayıt altına alınan belirtilerin bağıntılarını araştırıyorum. Hamilelik ve öncesi dönem bilgisi önemli olduğu için annelerden güncel olarak herhangi bir tetkik istemiyorum; çok gerekli olursa ilgili bölümlerden konsültasyon istiyorum. Ancak şunu söyleyebilirim, klinik olarak belirti veren hiperprolaktinemi kaydı varsa bile, çok az sayıdadır. Umarım tatmin edici bir yanıt verebilmişimdir. Saygılar sunuyorum…
Osman bey. cevabınız için teşekkür ederim.
Otomun hastalıkların etiyolojisi konusunda, hiper prolaktinemi arasında bağlantı tespit edilmişse, Hashimatao hastalığı da otomun bir tiroit hastalığı ise; Hashimato hastalığı ile “ergenlerin eşcinsel yönelim ve/veya cinsiyet hoşnutsuzluğu (EY-CH) belirtileri ” ile bir bağıntı olduğunu düşünüyorsanız, belki bundan sonra prolaktin seviyesi bakmanız gerekir diye düşünmekteyim.
Saygılarımla.
Bülent Bey, katkınız için teşekkür ederim
Endokrin uzmanı arkadaşlara ilk fırsatta danışılacak konulardan biri de bu.
Saygılarımla