Sınavlara girecek öğrencilerin yaşadığı kaygılar
Bir akademisyen olarak son yıllarda giderek daha çok, benzer durumları yaşayan öğrencilerle karşılaşıyorum. Kimisi üniversite sınavına hazırlanıyor, halen hangi mesleği seçeceğine karar vermiş değil, kimi benim de bulunduğum bir Tıp fakültesinde uzmanlık eğitimi yapmak için tıpta uzmanlık sınavına girip sonunda yüksek bir puan aldıktan sonra neye karar vereceğine bir türlü karar veremiyor. Büyüklerine soruyor, arkadaşlarına soruyor, sınava girmişlere soruyor, o bölüme daha önce giren asistanlara soruyor, telegramlarda oluşturulmuş gruplara soruyor. Tabiiki sormakta sıkıntı yok ama asıl kendine bir türlü soramıyor. Ben ne istiyorum? Neyi sevdim neyi yapabilirim? o güne kadar karar verememiş. Ya da ülkemiz şartlarında gelecekte bu işi nasıl icra edeceğini düşünmüyor, sevebilirmiyim diye düşünmüyor, bana uygun mu diye düşünmüyor, maddi kaygılarla mı seçmeli yoksa faydalı olabilir miyim diye mi, buna kendi kendine karar veremiyor derken bir anda bir karar vermiş oluyor. Acele ile verilen kararlar. Tercihler yukardan aşağıya sıralanıyor. Artık bundan sonrası ne tutarsa, kısmet ve kadere kalmış. Öğrenci kendisini en çok neyin mutlu edeceğine bir türlü karar veremiyor, daha önceki öğrencilerin de bir hata yapmış olabileceğini asla düşünmüyor, elbet seçimler doğrudur ki bu kadar insan bu bölümü yazmıştır diye düşünüyor. Bizleri en çok mutlu eden şey aslında sadece sınavı yüksek puanla kazanmak mı? Ya da gerçekten çok sevebileceğiniz bir gelecek için yine yüksek bir puanla başlangıç noktasından geçmek mi? Ya da asıl mutlu eden başarı hayatın tamamını etkileyecek bir başarının parçası olabilmek mi?
Yanılgının kaynağı?
Aslında en büyük sorun bence eğitim sistemimizin öğrenciye o noktaya varana kadar tercihlerinde hiçbir yönlendirme yapamamasındadır. Okullarımızda rehberlik öğretmenlerimiz var ama onlardan yeterince faydalanılmamasındadır. Belki toplumun genel bir cehaletindedir. Bir Tıp öğrencisi okul yıllarında neler yapıp neler yapamayacağını yeterince düşünememesindedir. Ya da düşündürülmemesindedir. Gerçek bir yol gösterici ile karşılaşamamıştır. Sınav zamanı gelip çattığında “puanım boşa gitmesin” kaygısı başlar ve puanlara bağlı bir tercih yaparken gençlerde sınav kadar hatta sınavdan daha büyük bir strese neden olur. Aynı bir sinemaya gittiniz ve sevmediğiniz bir filme bilet aldınız. Filmin ortasında kalkmak yerine param boşa gitmesin diye izlemeye devam ederseniz, bu çaba size hiçbir fayda sağlamaz. Aksine çok önemli olan zamanımızı boşa harcamış oluruz.
Ayrıca gençler bu yanılgıya şu sebeplerle de düşebilir. Sınav sonunda elde ettikleri puanı bir ödül gibi görürler ve sınav puanı, aylarca çalışmanın sonucunda elde edilen bir “başarı göstergesi” gibi algılanır. Bu yüzden gençler, puanlarını kullanmadıklarında harcanmış bir çaba veya boşa gitmiş gibi hissederler. Gerçek; puan yalnızca bir araçtır; sizi mutlu bir geleceğe taşıyacak tercihi yapmanıza hizmet etmelidir. Sırf yüksek bir puanınız var diye, istemediğiniz bir bölümü seçmek uzun vadede çok daha büyük bir kayıptır.
Sosyal baskılar;
Genelde bu kaygının asıl provakatörü sosyal baskıdır. Yani öğrencinin ailesi, arkadaşları, çevresi ve toplumdur. Yüksek puan alan gençler prestijli bir bölüm seçmek gerektiğini düşündürülürler. Bu beklentiye uymak için puanının yettiği en yüksek puanlı bölüme yönelirler. Ancak gerçekler yaşamda böyle olmaz. Çünkü gerçek başarı yalnız prestijli bölümle gelmez, kişinin kendini doğru tahlil etmesi ile, kendi yeteneklerine ve ilgi alanlarına uygun bir alanı seçmesiyle elde edilebilir. Yani toplumun beklentileri bireysel bir mutluluk elde etmek için doğru bir yol değildir. Tıp öğrencilerinin bir kısmı kendileri için rasyonel hedefler belirleyemedikleri için başkalarının onların yerine karar vermesine izin vermekteler.
Korkular;
“Eğer puanımı doğru kullanmaz isem bu fırsatı kaçırırım.” şeklinde oluşan korkular, rasyonel bir tercihten bizi uzaklaştırabilir. Duygusal kararlar alınmasına yol açabilir. Puanın bir değeri olduğu dürtüsü ile yanlış tercih yapmama çelişkisi içindeki öğrenci son gece tercih yaparak daha da durumunu zorlaştırabilir.
Neler oluşabilir?
Bir süre sonra başlanılan bölümde motivasyon kaybı oluşur. Sevilmeyen işleri yapmak kişiye zor gelir ve o bölümdeki başarısı düşer. Mesleğini sevemez. İlgi oluşturamadığı bir alanda kariyer yapmaya çalışmak, uzun vadede mutsuzluğa ve mesleksel tatminsizliğe yol açar. Nihayetinde zaman ve kaynak israfı oluşur. Çok değerli verimli gençlik yılları tüketilmiş olur. Hatta dayanamayan öğrenci için üniversiteyi yarıda bırakıp başka bir alana yönelme ihtiyacıda doğurabilir.
Nasıl aşılabilir?
Puanın araç olduğunun anlaşılması ve asıl amacın yüksek puanı kullanmak değil de doğru mesleği seçmenin önemli olduğunun anlaşılmasıyla aşılabilir. Daha önemlisi, ilgi ve yeteneklerimizi tanımamızla olur. Baskılara karşı durun. Çünkü kararı yaşayacak sizsiniz, başkaları değil. Seçmeyi düşündüğünüz uzmanlık alanını icra edenlerle görüşün, o uzmanlık alanında kariyer sahibi kendini başarısını ispat etmiş bilim insanlarına sorularak ve bilgi alarak daha doğru kararlar alınabilir.
Sonuç olarak;
Sınavlarda alınan puanlar bir araçtır, asla amaç olamaz. Puanın yüksekliği akademik başarının bir ölçeği olamaz veya hayat başarısının daha yüksek olacağını gösteremez. Sizlerin o puanı nasıl kullanacağınız hayat başarınızı belirler ama onu sırf birileri önerdi diye en yükseğe bir bahis gibi koyarak olmaz. Doğru bölüm seçimi, mutlu bir gelecek için bir anahtar olabilir. Özellikle her öğrenci kendi ilgi, yeteneklerinin farkına varmalı ve ona uygun tercihler yapmalıdır. Uzun vadede bu tarz tercihler her zaman veya genellikle başarı ile sonuçlanacaktır. Son söz olarak daha önceki yazılarımda da vurguladığım gibi daha çok paranın mı? Gerçek başarının mı sizi daha mutlu edeceği, bence sorunun asıl çözümüdür. Ya da “Başarılı bir hayat neden paradan daha fazladır?” makalemde dediğim gibi tercihimizi iyi belirlemeliyiz. Her yönünü sormalıyız, son yıla bu kararı asla bırakmamalıyız. Bence kalıcı bir mutluluğun temelinde paradan daha çok, gerçek bir başarı vardır ve başarı tek yönlü değildir. Kendi farkındalığınızın artabilmesi dileğiyle, bilimle kalın. Daha çok okuyun.