Evet, “Rabbim sen beni meslektaşlarımdan koru, zira ben düşmanlarımın üstesinden gelirim.” Bu özdeyişin aslı, “Rabbim sen beni dostlarımdan koru, zira ben düşmanlarımın üstesinden gelirim.” şeklindedir. Ancak, son zamanlardaki gelişmeler, düzenlemeler, gazete haberleri, radyo-televizyon programları ve beyanatlar, beni bu özdeyişi küçük bir değişiklikle, makaleme başlık seçmeme vesile oldu.
Her meslek grubunun içerisinde, o mesleğin şeref ve haysiyetini zedeleyebilecek kişiler bulunabilir. Bunlar da, dünyanın her yerinde meri kanunlar çerçevesinde elimine edilerek, gerektiği ve hak ettiği veçhi ile cezalandırılır. Akıl ve izan sahibi hiçbir şahsın da, bu kişileri haklı bulması mümkün değildir. Ancak, bu suçlular sebebi ile o meslek grubu da, asla suçlu ilan edilemez. Her meslek grubu için, bu durum söz konusudur. Başka meslekleri icra edenlerden, meslektaşlarımız içerisinden birkaç kötü örneği dillerine dolayıp, tüm meslektaşlarımızı suçlayıcı aleyhimize beyanatlar verenleri, bir dereceye kadar anlayabilirim. Ancak, kendi meslek grubumuz içerisinden bu tür düşüncelerin çıkmasını anlamakta zorluk çekiyorum. Muayenehane çalıştıran hekimleri bir kefeye koyarak, onları “mal bulmuş mağribi” gibi, suçlu ilan etmek, ne ile izah edilebilir? Bu ne süflilik, bu ne vurdumduymazlık! Aslında bu meslektaşlarımızı(!) ciddiye de almamalıyız.
Hekimler tarafından, istirahatından, eğlencesinden, uykusundan, tatilinden ve gezip tozmasından feragat edilerek, muayenehanelerde de çok önemli bir kamu hizmeti verildiğinden habersiz olan bu kişilere cevap vermeye de gerek yoktur.
Yaklaşık 20-25 yıl önce, döner sermaye dağılımı hususunda, fakülte öğretim üyeleri ile yapılan bir toplantıda ben, herkese eşit dağılımın, çok büyük bir haksızlık olduğunu, cerrahi ve klinik branşların diğer branşlara göre, kendi içlerinde bile, farklılık arz etmesi, çok çalışana daha fazla katkı sağlanması merkezli bir konuşma yaptığımda, klinik dışı branşlardan, tıp kökenli olmayan bir öğretim üyesi arkadaşım bana şiddetle karşı çıkarak, kendilerinin de en az bizler kadar yorulduğunu söyleyip itiraz edince, kendisine hayatında hiçbir hasta muayene edip etmediğini sorduğumda, ne kadar çok bozulduğunu hatırlıyorum. Bu arada, “Kedi, ulaşamadığı ete murdar dermiş” sözünü de gerçekten, anlamlı buluyorum.
Bütün bunlardan, benim “TAM GÜN” karşıtı veya savunucusu olduğum fikri çıkartılmasın. Bu memleket hepimizindir ve mesleğimizde tüm insanlığın hakkı vardır. Fakat bu iş de, “Çin İşkencesi”ne dönmesin. Ne olacaksa olsun, herkes de ne yapacağını bilsin ve planını ona göre yapsın. Belirsizlik, karabasan gibi göğsümüzün üzerine çökmesin. Bu bilinçle ben, meslektaşlarımızın haklarının peşindeyim. Çıkan kanunların, yönetmeliklerin ve genelgelerin, meslektaşlarımızı mağdur etmemesi, emeklerinin ve alın terlerinin karşılıklarını, aktif hayatlarında ve emekliliklerinde, Avrupa ve Amerika’da çalışan meslektaşlarımızla kıyaslanabilecek makul bir düzeyde, alabilmelerini sağlamasını istiyorum. Birimizin derdi, hepimizindir.
Türk Edebiyatı\’nın büyük hiciv şairi olarak bilinen Şair Eşref\’in, çok anlamlı şu kıta’sını da, mesleki ve maharetli yorumlarınıza bırakıyorum.
Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için
Gelmesin, reddeylerim billahi öz kardeşimi,
Gözlerim ebnâ-yı âdemden o kadar yıldı ki,
İstemem ben Fatiha, tek çalmasınlar taşımı.