Radikalleşme teorisi ile ilgili kabul görmüş tek bir uzlaşma olmamakla birlikte, birkaç tanım kapsamında radikalizmden bahsetmek ve nedenlerine inmek mümkündür. Neticede bu öğretinin temel düşüncesi bireyciliktir. Öğreti; ekonomik, yöresel ve siyasal anlamda bütün alanlarda bireylere tam ve koşulsuz bir özgürlük sunulmasıyla başlar. Tümdengelimle bakılırsa barışa, temel insan haklarına değer veren demokrasiyi özgürlükçü amaçlar için etkili bir araç haline getirmek ön koşuldur.
Daha detaylı bir şekilde bu argümanı özetleyerek başlamak istiyorum. Biz modernler, bazı insanların özünde yönetime daha uygun olduğunu ve diğerlerinin doğası gereği itaat etmeye daha uygun olduğunu iddia eden geleneksel kurallara inanmıyoruz. Bir bireyin, bu hayattaki mevcudiyeti veya birinin bu hayattaki yokluğu ya da hiçliği veya sosyal konumu tamamen kader olarak sınıflandırılamaz.
Birey ya tam ya da hiç olarak toplumda yer alsa da, burada bireyin tüm özgürlüklerinin yerinde olduğundan da bahsedilemeyebilir.
Bugüne kadar yapılmış hükümet düzenlemeleri ve harcamaları önemli ölçüde artmış olsa da, herhangi bir türden bir hükümet eylemini kınamanın en kesin ve kalıcı yollarından ilki, eleştiriye, devlet tarafından yönetilen sosyal sınıfları ikna etmektir. Ancak ikna bizzat hükümet tarafından zorla yönlendirilirse, eylemin inandırıcılığı bireyler için şüpheye açıklık bırakacaktır. Radikalizm uzun ve zorlu bir mücadeledir, ancak mutlaka pozitif ayrımcılığa ihtiyacı olan bir süreçtir.
Neden bu süreç derseniz, temel nedenlere inmek gerekir. Çünkü değerlendirmede yerel bağlamın rolü ideolojinin rolünden daha önce gelmelidir ve normal dışı davranış biçimlerinden de yola çıkarak radikalleşme sürecindeki bireylerin geçtiği aşamalarla ilgili detaylı bilgiyi bize sağlamaktadır. Nihayetinde, bir sosyalleşme süreci olarak radikalleşme yavaş yavaş gerçekleşir ve uzun bir süreci gerektirir. Radikalleşmenin en temel nedeniyse hayal kırıklığı, bazı durumlarda aşağılanma, birçok kesim tarafından tanınmama, olaylara yabancılaşma, herkes tarafından ya da bazı kesimler tarafından dışlanma, birçok konuda eşitsizlik, hemen her durumda belirsizlik ve hiçlik veya yoksunluk duyguları örnek olarak gösterilebilir. Süreç ise şöyle işler: Bireyler, ilk önce bu duyguları içten içe içselleştirir. Bireysel içselleştirme durumu, daha sonra bu duyguların ortaya çıkmasından sorumlu tutulan toplumdan zihinsel bir ayrılığa yol açar. Bu durumun sonucunda bireyler, aynı duyguları paylaşan ve bir gruba aidiyet duygusu yaratan başka gerçeklere ulaşırlar. Bu süreçse, etno-kültürel veya dini bir azınlık grubunun oluşumundan farklı değildir. Böyle bir azınlık grubu içinde kişisel duygular, “grup içi” üyelerinin “bu konuda ne yapacağız?” diye sormaya başladıklarında siyasallaşır. “Grup içi”’ zihniyet yavaş yavaş sorgulanamayan bir inanç sistemi ve tutumuna dönüşür ve alternatif yollar yavaş yavaş bir kenara itilir.
Demokrasi ve insan haklarının güçlendirilmesi, ekonomik, sosyal adaletsizliklerin ve ötekileştirmenin son bulması, hukuk sisteminin adil olup iyileşmesi süreçleri tamamlandığında zaten radikalizmden söz edilmeyecektir.
Özgürlüğün, gerçekte neyi gerektirdiğine dair fikrimiz, evet, bazen kusurlu olabilir.
Bir alanda özgürlüğün somutlaştırılması, mevcut devlet temelli uygulamaları başarısız olduklarında ne yapılacağına dair uygun planlar olmadan işe yaramaz hale getirebilir. Devlet temelli çözümleri ahlaki olarak kabul edilemez bulabiliriz ama yine de bunlara ahlaki olarak kabul edilebilir alternatifleri söyleyebiliriz. Sonuç olarak, radikal özgürlükçü hipotez artık hem makul hem de kanıtlanmış görünüyor.
Özgürlük yönünde ilerlemek elbette mantıklıdır. En azından ilkesel olarak bu radikalizm biçimi, görünüşte ve pratikte artarsa yararlı olur. Siyasi düşünce ve siyasal pratiğin tarihinin fazla otoriter olduğu gözleminden ise gelecekteki reformun yönü hakkında test edilebilir bir hipotez elde etmemiz kesinlikle mümkündür.
Epistemik alçakgönüllülüğe dayanan bir radikalizm, biz modern radikallerin aklımıza ne gelirse, ne istersek yaparız dememizle olmaz. Mutlaka nihai hedefe göre bir radikalizm olmalı, bu olurken de ancak pratik bir alçakgönüllülükle tavlanmış bir zihniyet kullanılmalıdır. Makul bir özgürlükçü, radikalizmini daima sınayacak ve neticede geçerliliğini test edecektir. Yavaş hareket edecek, hatta öğrenilecek çok şey olduğunu kabul edecektir. Ancak siyasetteyse güncel yaklaşımların aksine, geçmişin hatalarından bir şeyler öğrenmiş olacak ve geçici de olsa geleceğe dair ilham verici bir vizyona sahip olabilecektir. Radikalizm, deneme, yanılma ve öğrenme sürecidir, yararlıdır. Radikallerden ve radikalleşmekten korkmayalım!