Ölülerimizi hayırla anmak milletimizin şanındandır.
Geçmişten ibret alıp “hâl”de geleceğimizi hazırlamak ise hepimizin görevlerindendir.
Mazi-hâl-istikbal bütünlüğünü sağlama milletimizin asaletindendir.
1960 yılından günümüze kadar izlediğimiz rahmetli Ecevit hakkındaki görüşlerimizi mazi-hâl-istikbal bütünlüğü içinde açıklamamız, milletimizin karakterine uygundur kanaatindeyiz.
Uzun yıllar devleti yönetmek, ilkeler ileri sürmek, suçlamak, suçlanmak, başarmak, başarısız olmak gibi süreçler yaşayan Sayın Ecevit’in, aynı ülkenin insanları olarak, kader çizgimize etkili olup olmadığı analiz edilmelidir.
1925 doğumlu sayın Ecevit’in yönetim ve hizmet anlayışında “anlayabildiklerimiz ve anlayamadıklarımız” olmuştur.
Yetmişli yıllardan sonra bilinçli olarak izleme imkanı bulduğumuz, mücadele çizgisinde anlayamadıklarımızın anlayabildiklerimizden ağırlıklı olduğunu söylememiz, yaşadıklarımız ve gözlediklerimizden kaynaklandığı için “yanılgı” yüklü olduğunu düşünmüyoruz.
Şunu peşinen sormakta yarar görüyorum. Sayın Ecevit, Sosyal Demokrat, Demokratik
Sol, Milliyetçi Sosyalist kavramlarından hangisi ile özdeşleşiyor?
Bize göre “Milliyetçi Sosyalizm” ile.
Rahmetli İnönü’nün hazırladığı bir milletvekili aday adayları listesinin en alt sırasında adı geçen sayın Ecevit’in beklenmedik bir biçimde Milletvekili oluşu, halen devam eden parti başkanlarının “listeden çıkan mucizeler”i hazırlayan manuplasyonlarından farklı değildi.
Sayın Ecevit’in iyi niyeti, samimiyeti, milliyetçiliği ve o zaman dilimindeki toplumsal koşulların ikliminde “liste” hazırlayanların ayak oyunlarını düşünmemesini anlayabiliyordum; ancak güdümlü demokrasi diyebileceğimiz o dönemden sonra “doğrudan demokrasi”ye yakışan Ecevit karakterini seçim yasa tekliflerinde göremeyişimizi anlayamıyordum.
Yetmişli yıllarda “toprak işleyenin su kullananındır” sloganını bayrak yapan sayın Ecevit’in, feodal sistemi kökünden sarsan mesajının derinliğini anlayabiliyordum; fakat, 10 ay süren 1974 CHP-MSP koalisyonunun bozulmasından sonra bu söylemden son 40 yıl içinde söz etmemesini anlayamıyordum.
1980 darbesinin mağdurlarından olan sayın Ecevit’in, darbeye karşı olan mücadelesinin tarihi değerini anlıyordum; ama, 25 yıl süren mücadelesinde darbe anayasasını değiştirmek için çaba göstermeyişini anlayamıyordum.
Tüm seçmenlerinin olmasa bile ağırlıklı olarak tepki çekeceğini bile bile meydanlarda “İnanca saygılı laiklik”ten söz ederek, bireyin değil, devletin laik olabileceğini düşündürtmesini ve özellikle bu anlayışı yaşam biçimine dönüştürmesini anlayabiliyordum; lakin, “Meclise başörtülü giren bir milletvekiline “bu hanımın haddini bildirin” hitabını anlayamıyordum.
Hayatını, milliyetçi karakteri nedeniyle emperyalizmle mücadele ederek geçiren sayın Ecevit’in, emperyalist güçlere rağmen Kıbrıs’ı zulümden kurtarma riskini üstlenmesini anlayabiliyordum; ancak, onlarca Kıbrıs büyüklüğünde bir coğrafyayı, vatanı bölerek emperyalizme alt yapı hazırlatan, yerli işbirlikçi bir zavallının (idam cezasını da kaldırarak) “İmralı”da koruma altına alınmasına sıcak bakmasını anlayamıyordum.
Gençliğimizde, “Bu düzen değişmeli” diyen rahmetli Ecevit’in yüreklerimizi titreten ve bizi umutlandıran söylemini, yaşama geçirecek yeni jenerasyonun, anlayamadıklarımızı ıskalamadan istikbale yürümeleri dileğiyle sayın Ecevit’i rahmetle anacağız.