Bu yazının temel problemi, modern dönemle birlikte kurgulanmak istenen rasyonellik ve rasyonel bireyin gerçekleşmediği, postmodern sürece evrildiğimiz zaman diliminde metafizik kurguların çeşitlenerek insanı ve dünyayı belirlediğidir. Bu durum, özellikle kurumsal dinler üzerinden metafiziğe bir eleştiri gibi ve bir rasyonellik vizyonu sunuyor gibi görünürken, aslında bir başka metafiziği insan hayatında belirleyici kılmaktadır. Ortada yeni bir dini durum söz konusudur ve bunun ismi de “soft din”dir.
Kilise, kutsal kitabı ve gerçekliği tamamen temellüküne alınca kilise karşıtı söylemin yapacağı ilk iş, gerçekliği bir başka yerde yani tabiatta aramaktı. Roger Bacon, tabiatı Tanrı’nın yazılı olmayan kitabı olarak görürken aslında buna vurgu yapmaktaydı. Francis Bacon ise Novum Organum’da tabiata ve tümevarıma dikkat çekmekteydi. İlk başlarda tabiat Tanrı’dan henüz koparılmamıştı. İlerleyen süreçte tabii din, tabii hukuk vb. arayışlar neticede gerçekliğin en ilk formlarının tabiatta var olduğu varsayımına dayanmaktaydı.
Kant, metafizik tartışmaların ayartıcı niteliğinden bahisle, gökyüzüne doğru yükselen bir kule yerine kendi bahçesinde ev kurmaktan bahsederken, aydınlanmanın kendisine inanan, güvenen, kendi imkan ve potansiyellerini harekete geçiren rasyonel bireyine vurgu yapmaktaydı. Artık metafiziğe göndermede bulunmadan bu dünyayı inşa etmek üzere imkanlar seferber edilmeliydi. Kant’a göre insan, kendi kendini belirleyen (otonom) ve bunu gerçekleştiren bir varlık olarak tasarlanmaktaydı ki, bu işte kendisine rehberlik edecek yegane imkan da akıldı. Tanrısal göndergelerle değil, kendi anlamını kendisinin bulduğu bir dünyadan bahsedilmekteydi ki, bunun insandaki oryantasyonu rasyonel bireydi.
Tüm bu düşünsel ve felsefi temeller, dünyanın ilerledikçe daha iyi olacağı, insanın rasyonel davrandıkça ve bilinemezlerini azalttıkça dünyayı daha iyi kavrayıp yöneteceği beklentilerini ortaya çıkardı. Öyle ki, seküler ideolojilerin (Marksizm, Liberalizm vb.) dünyanın sonu kurguları, son kertede cennetin yeryüzüne indirilme teşebbüsleri olarak duruyorlardı. Fakat ilerleyen süreçte iki önemli arıza kendisini göstermeye başladı. Birincisi, dinlerin önerdiği metafizikten bir boşanma meydana gelince, giderek insan ve dünya bir anlam ve metafizikten yoksunluğunu hissettirmeye başladı. İkincisi de, rasyonel birey bir türlü gerçekleşmemiş, giderek insanlar özgürlük ve yükümlülük üstlenmek yerine irrasyonaliteye kaymalar göstermişti. Yaşanan iki büyük dünya savaşı, ölen milyonlarca insan, Auschwitz ve bugüne kadar yaşananlar insanlığın “anlam”ı ve buna uygun “birey”i kuramadığının işaretleri sayıldı. Erich Fromm’un “Özgürlükten Kaçış” kitabı, baştan sona bu sorunu geçen yüzyıldaki örnekleriyle analiz etmektedir.
Bu arada bir soruyu, belki paradoksu açıklamamız gerekir. Bugün kapitalizmin dünya ölçeğinde yaygınlığı ve etkisinden bahsetmekteyiz. Kapitalizmin gelişmesi ile rasyonellik arasında pozitif bir ilişki bulunmaktadır. Evet, insanın iktisadi faaliyetlerinden rasyonel davranışlar geliştirdiği ve böyle bir boyutunun olduğu doğrudur. Fakat kapitalizmin bugün içinde bulunduğu aşama, iktisadi, sosyal, kültürel tüm davranışları belirleyen bir metafizik kurulum ile mümkün olmaktadır. Zira bugün kurulan tüketim toplumu ve tüketim ekonomisi, medya gibi propaganda araçları ve sermayenin belirlediği hakikatlerle kitleler üzerinde bir metafizik belirlemekte ve bunu bir tahakküm aracı olarak kurmaktadır. Dolayısıyla kapitalizmin bugün işlemesi “rasyonel” bireyler üzerinden değil, metafizik giydirilmiş kitleler üzerinden işlemektedir. İnsan gerçekten rasyonel olursa piyasalar anında çöker. Aldoux Huxley’in “Cesur Yeni Dünya”sı, bugün ve geleceğin dünyası konusunda iyi bir fikir vermektedir.
Habermas’ın da sıklıkla vurguladığı üzere, modernitenin getirdiği anlam krizi, bir kerteriz noktasına referansının bulunamayışı, toplumları bir krize sürüklemiştir. 20. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren yeni arayışlar gündeme gelmiştir. Nihayetinde postmodernizm, evrensellik, bilim vb.’den kuşkuları artıran karakteriyle hiçbir kerteriz noktası olmayan, “ne olsa gider” mottosuyla insanlara bir metafizik sundu. Bu, senkretik ögeleri baskın, tutarlılık gerektirmeyen, ortaya bir karışık yapabilen ve her şeyi ayinsel kurguyla sunmayı başarabilen bir metafizikti. Öyle ki, bu metafizikte ortaya çıkan Tanrı(lar) insanların dengi olup her türlü muhabbet mümkündür.
Tüm dünyada ve Müslüman toplumlarda “soft din” üzerinden nasıl da yeni paganizmin uç vermeye başladığını görmek benim için ilginçtir. Her türlü yaşam biçimini ve Tanrıları tutarlılığa ihtiyaç duymadan onaylayan bu yeni paganizmin kurduğu görünmez metafizik illüzyonlarla işliyor. Bir yandan, ben metafizik kurarak sizin özgürlük alanlarınızı daraltmam diyor ve kurumsal dinleri buna olumsuz örnek gösteriyor; diğer yandan kurgulamış olduğu nicelik metafiziğinin ilkelerine uymayanları “postmodern aforoz”la yola getiriyor.
Hasılı rasyonelleşme ile başlayan serüven, bir başka metafizik ile devam ediyor. Dünyaya “rasyonel” elini gösterdi fakat metafizik metafizik vuruyor.