ABD’li akademisyenler Vamık Volkan ve Norman Itzkowitz 1980’li yıllardan başlayarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk üzerine bir dizi psikolojik biyografi yayınına imza atmışlardır. Bunlardan Ölümsüz Atatürk isimli kitapta, Mustafa Kemal’in yaşamı psikanalitik bakış açısıyla toplumsal ve tarihsel olaylar içinde değerlendirilmiştir (1). Yazarlar erken çocukluk öykülerine dayanarak Mustafa Kemal Atatürk’ü “Onarıcı Narsisistik Kişilik Organizasyonu” olan bir lider olarak tanıtmışlardır. Söz konusu çalışmaların geçen uzun zamana karşın ciddi bir bilimsel değerlendirmeye alınmaması büyük bir eksiklik olmuştur. Bir süredir bu konuyla ilgileniyoruz; öncü yazılarımıza Akademik Akıl sayfamızdan erişilebilir. Temel karşı-tezlerimizi içeren “A rebuttal to psychoanalytic biography of Mustafa Kemal Atatürk: No clinical concern for caregiving context in infancy” (Mustafa Kemal Atatürk’ün psikanalitik biyografisine çürütme: Bebeklik döneminde bakım sorunu görünmemektedir) başlıklı İngilizce yazı da bir uluslararası tarih-tıp dergisi olan AMHA – Acta medico-historica Adriatica’nın 2023 (2) sayısında yayınlandı (2). Açık erişimli İngilizce yazı derginin web adresinden okunabilir. İşte okuduğunuz bu yazıda söz konusu makalenin bir özeti sunulacaktır.
Kısa bir ön bilgilendirme yapacak olursak, psikodinamik anlayışa göre; kökleri çok erken, doğumla başlayan yaşantılarda olan bilinçdışı deneyimler insanın sonradan sergileyeceği davranışları biçimlendirmektedir. İşte psikodinamik olgu formülasyonu, bir kişide duygu, düşünce ve davranış kalıplarının neden ve nasıl ortaya çıktığını açıklayan bir varsayımdır. Narsisistik kişilik üstünlük duygusu, aşırı beğenilme gereksinimi ve eşduyum eksikliği ile kendini gösterir ve klinik yardım gerektirir. Sağlıklı kişilik gelişimi göstermiş her bireyde narsisistik öğeler bulunur ve patolojik sayılmaz. Öte yanda, narsisistik kişilik yapılanmasında temel sorun, yaşamın erken döneminde sevme-sevilme ilişkisinin kurulamayışı ve bu gereksinimlerin yaşam boyu çevreden telafi edilmesi çabası gibi görülebilir.
Volkan ve Itzkowitz, Ölümsüz Atatürk adlı kitaplarında diyorlar ki:“…Altını çizdiğimiz önemli temalardan biri, Küçük Mustafa’nın bir ölüler evinde, onu hem daha önce ölen çocuklarının yerini alan bir bebek, hem de yeni bir umut olarak gören bir “kederli anne”nin çocuğu olarak dünyaya gelmesiydi. Mustafa, kendi kederli annesi için, daha önce ölen çocuklarıyla kendisi arasında bağ kuran özel (kurtarıcı) bir çocuktu. Mustafa Kemal’in kendi kendine yeterlilik, diğer insanlara gereksinim duygusundan bağışıklık ve dünyada seçkin bir yere sahip olma arzusu konusunda özel bir deneyimi ifade eden ve psikanalitik terminolojide “görkemli benlik” olarak isimlendirilen özgül benlik algısının etrafında geliştiği olgu da söz konusu bu özel oluş idi. Sahip olduğu bu görkemli benlik, iyi ve doygunluk verici bir annelikten yoksunluk deneyimine karşı kendisini savunmaya yönelik olarak özsaygısının abartılı bir nitelik kazanmasına yol açtı. …Küçük Mustafa’nın görkemli benliği, onun temel karakter özelliğiydi.”
Burada belirtmek gerekir ki, olasılıkla hukuki sakıncalar nedeniyle, biyografinin Türkçe çevirisinde narsisistik karşılığı olarak Türkçe bilimsel yazında tercih edilmeyen “görkem/görkemli” sözcüğü kullanılmıştır. Yazarlar, Mustafa doğmadan Fatma, Ömer ve Ahmet’in ölmesinin yol açtığı yas ve depresif durum nedeniyle anne Zübeyde Hanım’ın yeterli duygusal bakımı sağlayamadığını ve sonuçta çocukta narsisistik kişilik gelişiminin ortaya çıktığını savunuyordu. Sonraki yazılarında yazarlar, Mustafa’nın aynı zamanda bir İkame çocuk olduğunu, yani annenin ölen kardeşlerle olan ilişkisini bebeğin özgün kişilik gelişimine izin vermeyecek derecede Mustafa’da sürdürdüğünü savlarına eklemişlerdir. Nasıl olsa karşıt-tez yok, tartışma yok!
Ölümsüz Atatürk’ü uzmanlığımın ilk yıllarında, yani 2000’li yılların başında okumuştum. Epey zaman zihnimi meşgul eden en önemli soru, annenin yoğun depresif duygularına maruz kalan bir çocuktan nasıl bilişsel-davranışsal eylemliliği en üst düzeyde bir önderin geliştiği idi. Anne-bebek psikiyatrisine özel merakım nedeniyle biliyor ve klinik çalışmalarımda görüyordum ki, annede duygudurum sorunu bebekte çok uğraştıran gelişim ve davranış sorunlarına yol açabiliyordu. Bilimsel yazında elimize geçen bütün belgeler de hemen hemen aynı sonucu veriyor.
Narsisizmde nesnellikten uzak takıntılı bir öznellik söz konusu olduğu için narsisistik kişilik sergileyenlerin hayatta gerçek bir başarıya ulaşmaları kolay değildir. Tabii ki, narsisizm yıkımla giden bir hastalık olmadığı için bu kişiler bazen sınırlı başarılar gösterebilir. Narsisizme yol açan etkenler arasında erken yaş travmasının sayılması ve bu etkinin de bilişsel beyin gelişimini olumsuz etkilemesi nedeniyle sıra dışı ve yüksek başarılar olası görünmemektedir. Bu yazdıklarımızı destekleyen bilimsel araştırmalar mevcuttur.
Mustafa Kemal’in Bilişsel Yetileri
Her ne kadar Mustafa Kemal Atatürk, kişisel özellikleri nedeniyle kendisine herhangi bir olağanüstülük yakıştırması yapılmaması isteğini duyurmuş olsa da, çoğu zaman sağduyulu düşünce sahipleri, üstün başarılarına bakarak onun bir dâhi olduğu kanısında birleşirler. Mustafa Kemal’in yaşam akışında daha nesnel verilere bakmak gerektiğinde, askeri okullardaki başarı karnelerini inceleyebiliriz. Orada şunu görüyoruz ki, kendisi sürekli en başarılı öğrenciler arasındadır ve süreçlerin sonucunda da kurmay olarak askeri eğitimini tamamlamıştır. Mustafa Kemal, 459 subay mezun eden Harp Okulu’nun ortalama başarı sıralamasında sekizinci olmuş, yani en başarılı %2 arasında yer almıştır. Kuşkusuz seçerek öğrenci alan, dönemin sayıları sınırlı yüksek okullarında ortalama bilişsel yetenekler de toplum genelinin üzerinde olacaktır. Okul başarı dökümleri tek başlarına genel bilişsel yetilerin göstergesi sayılmasa da, kabul edilir ki, aralarında güçlü bir bağıntı vardır. Buradan ilerliyoruz, üstün yetenekli çocuk ve gençler kimlerdir, onu öğrenmeye.
Üstün yeteneklilik, ki İngilizcede “giftedness” terimi kullanılır, olağanüstü düzeyde yetenek (Sıradışı akıl yürütme ve öğrenme) veya yetkinlik (En iyi %10 içinde belgelenmiş performans veya başarı) sergileme durumu olarak tanımlanır. Bu çocukların uygulanan standart testlerde Zeka Bölümlerinin 130 puan üzerinde olması gerekli sayılır. Konunun öncülerinden Joseph Renzulli, ortalama üstünde zihinsel işlev dışında, yaratıcılık ve üstün görev bağlılığının özgün davranış örüntüsünü yarattığını ileri sürmüştür. Bu çocukların farklı kişilik örüntüsü sergiledikleri çok önceden beri dikkat çeken bir konudur. Biz, askeri kariyerindeki başarı verileri ve burada sayılması çok uzun sürecek pek çok kişisel özellik nedeniyle Mustafa Kemal’in Üstün zeka/Üstün yetenek sahibi bir önder olduğunu kararlı bir sesle savunuyoruz.
Peki, Mustafa Kemal’in bebeklik döneminde ağır depresyon, kaygı ve yas içinde bir anneye maruz kaldığı ileri sürülürken, beyin gelişiminin %80’inin tamamlandığı bebeklik döneminde herhangi bir bilişsel hasar almaması nasıl mümkün oldu? Buyurun size bir soru!
Mustafa Kemal Doğduğunda Ağabeyleri Hayatta İdi!
Kaynakların karşılaştırıldığı bir incelemede farklı bir görünüm ortaya çıkıyor. Mustafa Kemal’in eğitim almış olduğu Milli Savunma Üniversitesi Kara Harp Okulu’nun güncel web sayfaları onun üç büyük kardeşi olduğunu bildirmektedir. Büyük kardeşlerin, doğum ve ölüm tarihleri ile Fatma (1871/72-1875), Ahmet (1874-1883) ve Ömer (1875-1883) olduğu anlaşılmaktadır. Demek ki, Mustafa doğduğunda Ahmet ve Ömer hayatta idi ve 1883’te salgın hastalık nedeniyle ölümlerine kadar Mustafa ile aynı çatı altında yaşamışlardı. Tarihçi Faik Reşat Unat’ın 1956 tarihli sunumunda da aynı bilgiler bulunmaktadır. Tarihçi yazar Ömer Sami Coşar da büyük kardeşlerle ilgili aynı bilgileri yineler ve yerel Rumeli gazetelerini tarayarak incelediği 1882-1883 salgınında Mustafa’nın da hayatını kaybetme tehlikesi atlattığı yorumunu ekler. Atatürk, çocukluk ve yol arkadaşı Fuat Bulca tarafından nakledilen sözlerinde şöyle demektedir: “… Ne ablam Fatma’yı, ne ağabeylerim Ahmet ve Ömer’i hatırlıyamıyorum. Son ikisi aynı yıl, 1883’de ben iki yaşında iken ölmüşler.”
Yani, Mustafa doğduğunda, söz konusu psikobiyografide öne sürüldüğü gibi ne bir ölüm evi vardır, ne de ikame çocuk olma durumu! Çocuk ele-avuca gelinceye kadar sağlıklı gelişime izin veren çok uzun bir zaman dilimi yaşanmıştır. Özetle, yazarlar Volkan ve Itzkowitz’in olgu açıklamasında kullandıkları temel olay hiç yaşanmamıştır. Büyük öyküyü açıkladığı savlanan çok temel bir yaşam diliminde gerçeklik sorunu saptanması nedeniyle tanısal varsayım çürütülmüş ve artık genel bir bir geçerlilik tartışması yürütmek anlamsız duruma gelmiştir.
Üstün yetenekli/üstün zekalı çocukların çoğu hızlı zihinsel gelişim göstermeleri nedeniyle yaşıtları arasında daha olgun bir görünüm sergilerler. Kanımızca, Mustafa’ya Askeri Rüştiye’de öğretmeni tarafından Arapçada olgun anlamına gelen Kemal adının verilmesinin temel nedeni budur.
Sonuç
Yaşamı oluşturan anlar ve zamanlar her insanoğlu için önemli ve biriciktir. İnsan yaşamı ve davranışı üzerine çalışan bütün uzmanlar en başından beri bu gerçeğin farkında olarak görev yaparlar. Ayrıca vurgulamak gerekir ki, Volkan ve Itzkowitz’in varsayımları tarihsel kaynaklarla uyum içinde olsaydı bile, oradan bir ok çıkararak narsistik yapılanma sonucu varılamazdı. Çocuk ruhbiliminin çağdaş ilkelerine göre bir insanın yaşamıyla ilgili kararlara varabilmek için farklı kaynaklardan beslenen yeterince doğru veri toplanmış olmalıdır.
Psikanaliz ruhsal hastalıkların nedenlerinin açıklanması ve tedavi edilmesi amacını güden bir yöntem olarak 19. Yüzyılın sonlarında ileri sürülmüştür. Günümüzde ise geçerliliği sorgulanan ve sınırlı klinik uygulama alanı verilen bir konumdadır (3). Elimizde 40 yılı aşkın bir zaman öncesinde, o zamanın kabulleri uyarınca yazılmış, yeni baskılarında da temel varsayımında diretilmiş bir biyografi bulunmaktadır. Ana yöntemi güncelliğini yitirmiş bir çalışma sırf bu nedenle geçersiz sayılabilir; ancak biçim gerekçesiyle esas tartışmasından kaçınmış görüntüsü oluşmasın diye temel varsayım üzerinde de değerlendirme gerçekleştirmiş durumdayız. Tek bir ilke tartışılmazdır, yöntem ne olursa olsun, araştırmalar doğru ve gerçek veriye/bilgiye dayanmak zorundadır. Bu, aynı zamanda etik bir yükümlülüktür. Psikanaliz divanının Prokrustes’in yatağına dönüşmemesi için söz konusu ilkeye ödünsüz bağlılık kaçınılamaz bir gerekliliktir.
Sanırım bu yazı okunduğunda Atatürk’ün “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.”sözü hemen anımsanacaktır. Atatürk’ün, karşıt görüşlerin tartışılmasını izlemek ve dinlemekten büyük keyif aldığı anlatılır. Biz de o doğrultuda, kendisi hakkında uzun zaman önce yazılmış bir çalışmanın geçerli ve savunulabilir olmadığı yönünde karşıt görüşümüzü ortaya koymuş bulunuyoruz. Oluşan yeni zeminde onu çok daha iyi anlayabiliriz; yıllar gelip geçse de bu gereksinim azalmamakta, giderek daha da artmaktadır.
KAYNAKÇA
1- Volkan, V. D. & Itzkowitz, N. (1998). Ölümsüz Atatürk: yaşamı ve iç dünyası. Ankara: Bağlam Yayıncılık.
2- Sabuncuoglu O. A rebuttal to psychoanalytic biography of Mustafa Kemal Atatürk: No clinical concern for caregiving context in infancy. Acta Med Hist Adriat. 2023;21(2):203-222. https://doi.org/10.31952/amha.21.2.1
3- Paris J. Is psychoanalysis still relevant to psychiatry?. The Canadian Journal of Psychiatry. 2017; 62(5), 308-312.
6 yorum
Çok güzel bir yazı olmuş. Zeka olmadan bir insanı hangi ortamda tutarsanız tutun barlak bir kişi olması olanaksızdır. Atatürk zeki biri idi ve buda tartışma götürmez. Gerisi teferruat.
Sevgili Alfert, katkın için teşekkürler. OS.
Atatürk yaratılışı gereği normalin çok üstünde bir zeka seviyesine sahipti.Bilimsel,psikokojik, askeri ve hayatın her alanında karşılaştığı zorlu görev ve sorumluluklarda çevresindekilerin yapılması vede başarılması olanaksız olaylardan her daim başarıyla çıkmıştır.Başkalarına imkansız gibi görünen hayat hikayeleri Mustafa Kemal Atatürk tarafından daima kararlı,hazırlıklı,en az zararla üstesinden gelinmiştir.Hiçbir devrim Atatürk’ün yaptığı devrim kadar büyük olmadığı gibi bir o kadar da en az zarar ve kayıpla başarılmıltır…
Katkınız için teşekkürler, saygılarımla. OS.
Öncelikle farklı bir çalışma olmuş ama ben bu konuda (Atatürk’ün çocukluğu hakkında) yazıyı ilk yazanların, kaleme alma amaçlarını anlamayadım. Hatta ben bunda iyi niyetli olmadıklarını düşünüyorum. Çünkü tarihe yazılan bu not ilerde kullanılabilir ve belki iyi niyetle de olsa siz bunu türkçeleştirip kaleme alarak daha çok insana ulaştırdınız. Hakkında yazılan kişinin yaptıkları ortada iken böyle bir psikanalizin gerekli olmadığını hatta hiç bir Türk evladının istemeyeceğini düşünüyorum. Çünkü bu yazılanlar bir gün kötü niyetli başka insanlar tarafından atıf edilerek kullanılabilir. Yeter ki çamur at, izi kalsın demiş ilk yazar bence. Bu nedenle ölmüş gitmiş herhangi bir bir insan hakkında değilde, Mustafa Kemal Atatürk? Pek ala Hitler’i yazabilirlerdi, baktım onun hakkında yazmamışlar? İçimden ve aklımdan geçenler bunlar.
Sayın Dr. Köksal, katkınız için çok teşekkürler. Sizin de not ettiğiniz pek çok sakınca mevcut idi. Bazı kötü niyetli kişiler bu psikobiyografinin farkında idi, yeri gelince de kullanıyorlardı aslında. Üzerine çalışılmayan, konuşulmayan, sanki genel kabul varmış gibi dayatılan durum bir anomali idi; artık çalışmalarımızla farkındalıkta değişim yolu açılmıştır. Ancak bilindiği üzere, bir makale “retraction” olsa bile atıf almaya devam edebiliyor. Zamanı gelince yazılarımız verilecek karşılıklara gerekli zemini oluşturacaktır.
Son bir ek: Adolf Hitler ile ilgili başka yazarların psikolojik biyografi çalışmaları bulunuyor. Kendisi tartışmasız olarak bir “İkame Çocuk” olarak kabul ediliyor!
Saygılarımla… OS.