Bir tatil daha bitti! Bu yaz herkes için üzücü ve endişeli geçti. Olağanüstü Hal ilanı ile birlikte yasamada da hızlanma oldu. Hükümet, rektörlük seçimlerinin kaldırılması yönünde bir teklifte bulundu. Ancak muhalefet partileri aksi yönde görüş bildirdiler ve teklif geri çekildi. Ben de bu gerekçe ile rektörlük seçimlerini gündeme getirmek istedim.
Üniversiteler, bir ülkenin en önemli kurumları arasındadır. Hatta belki de en önemlisidir. Geleceğimizin şekillendiği yer şüphesiz üniversitelerdir. Üniversitelerin eğitim-öğretim, araştırma ve ülke sorunlarına çözüm aramak gibi çok önemli görevleri vardır. Bu nedenle de görev yapan herkesin bu sorumluluğun bilincinde olması gerekir. Rektörler aşırı derecede yetkilendirilmiş olmalarına rağmen, etkin bir denetime tabi tutuluyor gibi görünmemektedir. Biraz açmam gerekli bunu. Bir rektör ihale yasasına uymak şartıyla abuk subuk işe yaramaz binalar yapabilir. Kimse de bunu böyle yapamazsın, demez! Burada önemli olan ihale yasasına uymaktır; ancak bina gerçekten gerekli midir, işlevsel midir bunu kimse sormaz. Başarısız bir rektör; öğrenci kalitesinde düşme, mezunların işe girerken tercih edilmemesi, kaliteli öğretim üyelerinin kurumdan ayrılması gibi birçok olumsuz sonuçlara neden olur, ancak yine kimse hesap sormaz! Varsayalım ki hesap soruldu, bir müeyyide var mıdır?
Rektörlük seçimleri üç aşamalıdır. Üniversitede öğretim üyelerinin katıldığı bir oylama yapılır ve en yüksek oyu alan altı kişinin ismi Yükseköğretim Kurulu (YÖK)’na gönderilir. YÖK, gönderilen bildirim formlarını değerlendirir ve sadece 5 dakikalık bir görüşme ile aday sayısını üçe indirir. Üç ismin sırasını yine YÖK belirler ve Cumhurbaşkanlığı makamına arz eder. Cumhurbaşkanı da seçimini yapar. Bu süreçten anlaşılacağı gibi ortada gerçek bir seçim değil, ilk altı adayın belirlenmesi vardır. Rektör adayı olmak için profesör olmak yeterlidir. Bir ölçüsü yoktur. Sistem liyakate dayalı değildir!
Rektör seçimleri kimleri ilgilendirir, sorusuna yanıt arayalım. Öğrencileri, öğretim üyelerini, kenti ve ülkeyi. Kurum için rektör neler yapmalıdır bu beklentileri karşılamak amacıyla? Başarılı öğrenci ve başarılı öğretim üyelerinin üniversiteyi tercih etmesi önemli bir gerekçedir. Gerçek bir akademisyen, iyi çalışmalar yapmak ister; çalışmalarının seçkin bilimsel ortamlarda değer görmesini arzu eder. İyi çalışma yapmak sadece bilim insanının yeteneklerine bağlı değildir. Hem fiziksel hem de psikolojik bir bilim atmosferinin oluşması gerekir. Rektörler, bu ortamı sağlamakla yükümlüdür. Rektörün görevi üniversitesini evrensel kriterlere uygun şekilde yüceltmektir. Bunu yapmak, iyi bir akademik ve kültürel arka plan gerektirir. Ayrıca bu da yeterli değildir; iyi bir yönetim deneyimi ve bilgisi mutlaka gereklidir. Mali kaynaklar çok önemlidir, bunun da sağlanması gerekir. Rektörlük ağır sorumluluk gerektiren önemli bir görevdir.
Rektör adayı olmak bir kriter gerektirmediğine göre, herkes aday olabilir. Önemli olan, öncelikle ilk altı adaydan biri olmaktır. Yüksek oy almak gerekir. Rektör adayları seçim propagandasında değişik yollar izleyebilirler. Bu yolların bazıları; projelerin anlatılması, daha iyi bir üniversitenin nasıl olması ve o hedefe ulaşmak için yapılması gerekenlerin dile getirilmesi olabileceği gibi, rakipleri karalamak, çıkar sağlama vaatleri de olabilmektedir. Üniversiteler de toplumun bir kesitidir ve maalesef çok da ilerisinde değildir. Bu gerekçe ile de nadiren ideal üniversite projeleri öğretim üyelerini etkilemektedir. Öğretim üyeleri statüko konusunda gayet muhafazakârdır, değişim idealist bir azınlığın hayalidir. Buradan anlaşılacağı gibi, eşin ve çocuğun üniversitede öğretim üyesi olması daima idealizme baskın gelmektedir. Sistemde adalet ve liyakat olsa hoca böyle bir beklenti içine girmez. Eğer rektörün ilk dönemi devam ederken seçime girildi ise işler daha da karmaşıktır. İktidar partisi de bunu dile getiriyordu; kadrolara bolca yardımcı doçent alınır. Bu alınanlar da eş, çocuk, akraba olabilir. Gelsin oylar! Bazı rektörlerin bilgisayar, yurt dışı kongre desteği, lojman gibi armağanlar(!) vererek oy istediği bilinmektedir. Bu mudur demokrasi? Bu mudur üniversite? Uygunsuz atama örneklerine burada yer veremem, zira bana ayrılan yer yetmez. Oyu artırmak için kullanılan siyasal, etnik, ideolojik propagandaları anlatmaya utanıyorum. Ama bunlar gerçeğimiz. Öyle olmasaydı bazı çeteler ve çıkar grupları üniversitelerde olur muydu?
Rektörlük seçimleri ne gerçek bir seçimdir ne de atamadır. Azıcık ondan azıcık bundandır. Bir üniversitede 6. sıradaki aday rektör olurken, diğerinde birinci sıradaki olabilmektedir. Oylama zaten demokratik değildir. Bu bir safsatadır. Ayrıca, üniversitede öğretim üyelerinin etkin olarak yönetime katılmasını istiyorsak sadece seçimin oylama ile yapılmasının yeterli olmadığını idrak etmeliyiz. Üniversite senatosunun ve yönetim kurulunun da rektörün seçimi olduğunu bilirsek, süreçlerin hiç de demokratik olmadığını anlarız. Rektörlük seçimlerine siyasi ve ekonomik güç odaklarının da dâhil olmak istediklerini ve hatta çoğu kez de etkin bir şekilde dâhil olduklarını bilmek gerekir. Bu hem tehlikelidir hem de etik değildir.
Sonuç olarak, rektörlük atama sistemi değişebilir, ancak iyi bir üniversite geleceği için asla yeterli değildir. Sistemin baştan sona gözden geçirilmesi gerekir. Ancak hatırlamak gerek ki kimin rektör olduğu çok ama çok önemlidir. Herkes baştakine göre hizalanır! Saygılarımla…