Biyolojik bir varlık olarak insanın, hayatta başarılı olmasında en büyük faktör hiç kuşkusuz ki doğuştan sahip olduğu genetik özellikleridir. Birinci cümle bilimsel anlamda ne kadar doğru ise ikinci cümle olarak, sosyal bir varlık olan bireyin amaçlarına ulaşmasında eğitim ve öğretim çok ama çok önemlidir.
Yukarıdaki iki cümleye baktığımızda "insanın bireyselleşmesi" ön plana çıkar. İnsanın bireyselleşmesinde içinde yaşadığı toplumun yapısı, dinamikleri önem arz eder. Bireyselleşen insan bir yandan kendisini geliştirirken diğer yandan da içinde yaşadığı topluma katkıda bulunur. Böylece toplum bireyi, birey de toplumu olumlu anlamda besler. Bu karşılıklı besleme, bir dayanışmayı diğer bir ifade ile karşılıklı muhtaçlığı ortaya çıkarır. Bu muhtaçlıkların karşılıklı giderilmesi öncül olarak saygının ve sevginin, neticede ise mutluluğun gelişimine olumlu katkıda bulunur.
Görsel ve yazılı haber kaynaklarına bakıldığında ya da aile içindeki, iş dünyasındaki günlük konuşmalarımıza baktığımızda bizi hoşnut etmeyen çok sayıda olayın olduğunun ve pek çok kişinin bu durumdan şikâyetçi ve mutsuz olduğunun farkındayız. Özellikle büyük şehirlerde komşuluk ilişkilerinin azaldığı, aynı kapıdan giren apartman sakinlerinin birbirlerine selam vermedikleri, hastalık ya da ölüm olaylarında bile acıların paylaşılmadığı, çelik kapıların kırılarak yapıldığı hırsızlıkta ya da ateşli silahla gerçekleştirilen cinayette hiçbir kimsenin ses duymadığını söylediği bir sosyal yaşantıda saygı, sevgi ve mutluluktan bahsedilebilir mi?
Nerede ise "Kreşe giriş sınavları için kreşlere hazırlık kurslarının" açılacağı duruma gelmiş bir eğitim-öğretim sistemi olabilir mi? Roman anlayışımızın paragrafa şiir anlayışımızın mısraya indiği bir edebiyat anlayışı olur mu? Bilginin ve becerinin diğer bireylere fayda için değil de rakip insanları elemek için kullanılan bir araç olarak kullanılması ne anlama gelir?
Paylaşmanın öğrenildiği dönemdir çocukluk. Yetişkinliğin temelidir. Bu temel güçlü olmak zorundadır. Çamurda yuvarlanmalı, ağaca tırmanmalı, ikili ya da çoklu grup oyunlarında yer almalıdır çocuk. Ekip ruhunu geliştirmeli, farklı bakış açılarına saygı göstermeyi öğrenmeli, mağlubiyetin ve galibiyetin ne olduğunu anlamalı ve en önemlisi bunu hazmedebilmelidir çocuk. Zamanı geldiğinde karşı cinse yönelebilmeli, sevginin bir farklısını "aşkı" tadabilmeli ve yaşayabilmelidir. Çeliğe su vermek gibidir gencin aşık olması, süte su katmak değil.
Güncel bir yazıda belirtilen bir gerçek "Obez çocuk oranı artıyor". Yeşil alanların azaldığı, kaldırımların araba ile dolduğu şehirlerde çocuklarımızı evde bilgisayarlara, mahallede "internet cafe"lere mahkum ettik, ellerinde hamburger ve kola ile. Test çözmekten kalan zamanlarında sanal alemde oyun oynattık, "game over" yazdığında hemen "reset"lettik oyunlarını. Arabalar kaza yaptı, duvara çarptı, ama sürücülerin öleceğini anlamadı çocuklarımız, vahşi yaratık en sevdiği kahramanı öldürdü ama yeniden dirilttik "reset" düğmesi ile. Yenilgiyi anlamadı çocuk başarının hazzına varamadığı gibi. Sözel iletişim becerisini geliştirmeden sessiz konuşturduk "face book"larda, sesli harfler olmadan mesajlaşmayı öğrettik.
Devrin kullan ve at dönemi olduğu yanlışlığını geçmişimizi ve inançlarımızı inkar ederek çocuklarımıza öğrettik. Ama, işte en büyük gerçek karşımızda; ozon tabakasındaki delik gitgide büyüyor, su kaynakları azalıyor, fiziksel ve cinsel şiddet hızla artıyor. Geleceğe umutla bakanların sayısı hızla azalıyor. "Game over" olursa "reset" işe yaramaz.