Değerli meslektaşlarım, Başbakanlığın önündeki yoldaki demir parmaklıklar söküldü ve yol vatandaşa açıldı. Ne kadar güzel bir karar. Aşağıdaki yazıyı Temmuz 2001’de yazmıştım. O zamandan beri yayınlatmamış idim. Şimdi sizlerin okumanıza ve yeni yönetimin değerlendirmesine sunuyorum.
Ankara’da ya da başka kentlerde hiç dikkat ettiniz mi bilmem? Resmi kurumların bahçelerine duvarlar, onunda üzerlerine üzerleri hançer gibi sivri mi sivri demir parmaklıklar yapılıyor. Eskiden var olanlar daha da yüksek daha da muhkem hale getiriliyor. Sanki kale duvarı, sanki hapishane duvarı gibi. Ana giriş kapılarına nöbetçi noktaları, üniformalı koruma görevlileri, özel bahçe ışıklandırmaları, bu koruma önlemleri saymakla bitmez.
Hummalı faaliyetler hemen tüm devlet dairelerinde yapılıyor. Devlete ait kurumlar sanki kendi vatandaşından soyutlanıyor gibi. Sanki içlerinde halkın görmemesi, bilmemesi gereken gizli, karanlık işler yapılıyor gibi.
Askeri tesisler, devletin emniyet birimleri, elçilikler, hapishaneler, MİT gibi kurumların belli bir kural dahilinde etrafının çevrili olması gayet doğal da, halkla birebir yakın temas içinde bulunması gereken resmi kurumların, sağlık kurumlarının kendini kale duvarları, ya da demirler içine hapsetmesine anlam vermek oldukça zor.
Halk, bu halk var ya halk, girdiği her yeri pisletir, batırır, geceleri ayyaşlar, berduşlar devlet daireleri ve hastanelerimizin içine ederler, zaten şehirlerimizin içinde ayyaş serkeş ve de ipsiz sapsızdan geçilmiyor, resmi bina başına ellişer yüzer tane düşüyor, bunlarda zaten başka yere gitmeyip ille de resmi bina ve hastanelerimizi seçerler. Ayrıca başıboş kedi, köpek gibi evcil hayvanlarda var, onlardan özellikle kendimizi soyutlamalıyız. Resmi binalarımızın etraflarını kalın duvarlarla çevirdik mi, eh ancak o zaman rahat edebiliriz’ zihniyeti günümüzde pek revaçta.
Benim gençliğim Ankara’da Bakanlıklar çevresinde geçti, tüm bakanlıkların etrafları açıktı, öyle kalın duvarlarla çevrili değildi, hala da pek çoğunun, hatta Başbakanlık binasının bile etrafı açıktı. Önündeki yoldan hem yayalar hem de araçlar geçerdi. Arada bir önünden tesadüfen geçtiğimizde bakanları hatta başbakanları bile birkaç metre yakından görmüşlüğümüz olmuştur. Şimdi orası da halka kapatılmış durumda, sıkıysa yakınlarından bir geçmeyi deneyin bakalım.
Son olarak, yıllardır etrafı açık olan Devlet Malzeme Ofisi’nin etrafı yüksek demir parmaklıklı duvarlarla çevrildi. Orada da son yıllarda çok hırsızlıklar mı oldu nedir? Biz bunları bilemeyiz, büyüklerimiz öyle tensip buyurmuşlar daha sonra da demirci ustaları duvarları demirlerle bezemişlerdir.
Eskiler hırsıza kilit olmaz’ derlerdi. Siz istediğiniz kadar duvarlar, parmaklıklarla çevirin yine de hiçbir şey fark etmiyor. Duvarları, demirleri, hatta kasa gibi bankaları bile delerler. Birde bakarsınız vatandaşın biri günün birinde yazar kasasını getirip fırlatıverir. Fırlatan değil fırlattırana bakmak lazım. Tırlatana değil tırlattırana bakmak lazım.
Halktan bu kadar korkmamak ve de kopmamak gerek. Sağlık kurumları ve hastaneler halkın ve hastaların çok kolay ulaşabildiği, sağlık sorunlarının çok kolay halledilebildiği, sıcak ortamlı kurumlar olmalı. Bahçelerinde sadece doktor ve çalışanların arabalarının park edildiği otoparklar değil, hastalar ve yakınları içinde otoparkları, ağaçlı, çiçekli, yemyeşil çimenlerle bezeli, gereğinde hasta ve yakınlarının gezinebildiği geniş alanları ve sağlıklı ortamları olmalı.
Saygılarımla.