Konuya başlamadan önce Hak Gaspının bir çeşidi olan Haksız Kazanca Kur’an’da nasıl değinildiğini kavramamız gerekir:
Şuara-181. “Ölçüyü tam yapın. Kandıranlardan/hak gasp eden ve haksız kazanç elde edenlerden olmayın”.
Hud-84. Sizi refah içinde görüyorum. Ama haksız kazançla sağlamış olduğunuz bu refahınızın, sizi çepeçevre saran bir azabın habercisi olmasından da korkuyorum”.
Hz. Muhammed, Fatiha suresi ile Peygamberliğini ve Kur’an’ın tanıtımı ile Din denilen Muhkem/değişmez ana kuralları ve o zamanki topluma uygun müteşabih/değişken mesajları ilan eder etmez hemen O’na itiraz eden ve reddedenler amcaları olan, Ebu Leheb ve Ebu Cehil ile Ümeyye/Emevi aşireti Lideri Ebu Süfyan olmuştur.
Çünkü bunlar tefecilik ile uğraşıyorlardı ve kazançları Riba kazancıydı. Allah ise Kur’an ile böylesi bir kazancı yasaklıyor ve servette uygun olmayan bir artış olduğunu bildiriyordu.
Rum-39. Sırf servetinizi arttırmak için, başkalarından elde edeceğiniz herhangi bir riba/her türlü haksız aşırı bir tefecilik kazancı, Allah’a göre servetinizde bir artış sayılmaz…
Çünkü Riba denilen tefecilik kazancı, çok fazla bir karşılıkla borç para verme işiydi ve Bakara-275, 278 ve Al-i İmran-130’ncu ayetlerde açıkça yasaklanmıştır.
Bakara-275. Ya Muhammed! Sanaribayı/tefeciliği/muhtaç olan başkasına çok fazla karşılıkla ve borç olarak verileni /başkasını üzen haksız kazancı soruyorlar. Bu işi yapanlar, şeytanın kandırıp yoldan çıkardığı kişi gibi daima şaşkındırlar. Onların bu şaşkın halleri, “tefecilik kazancı, alışveriş kazancı gibidir” deyip kendilerini kandırmalarından dolayıdır. Hâlbuki Allah alışverişi helâl, ribayı/tefecilik kazancını ise, haram/yasak etmiştir. Bundan sonra kim Rabbin bu yasağına uyar ve ribadan/tefecilik kazancından vazgeçerse, daha önceki kazandıklarını nasıl değerlendireceğine kendisi karar versin, ancak infâka/imkânlarından (mal, para, bilgi, sevgi, ilgi, moral destek vs.) ihtiyacı olanlara da öncelik tanısın. Hakkındaki karar ise Allah’a kalmıştır. Ancak riba’ya devam edenler, Cehennem ateşi halkıdır ve orada sürelerce/devirlerce kalacaklardır.
Bakara-278. Ey iman edenler! Gerçekten de mümin iseniz, takva sahibi olun, Allah’ın öğütlerini dinleyin ve riba/tefecilik yoluyla kazanma işini terk edin.
Al-i İmran-130. Ey iman edenler! Size saldırıp Allah’ın yardımı ile perişan etmiş olduğumuz küfre sapmış tefeciler gibi riba/tefecilik yapıp, servetinizi katlayacak şekilde kazanç elde etmeye kalkışmayın. Allah’a karşı takva içinde olanlardan/bildirdiklerini uygulayamamaktan korkanlardan olun ki mutluluğu yaşayabilesiniz,
Bakara-276. ayet ile Riba’nın, haklı da olsa kişinin başka herhangi bir kazancının bereketini yok ettiğine değinilmiştir.
Bakara-276. Allah ribanın/tefecilik ile elde edilen haksız kazancın bereketini yok eder, karşılıksız yapılan yardımları/sadakaları ise kat kat artırarak bereketlendirir. Ayrıca Allah, küfre batmış şirk koşan inkârcıyı sevmez de.
Nisa-161. ayette, Riba uygulayanın küfre sapmış olacağına da değinilmiştir.
Nisa-161. Ayrıca yasaklanmış olduğu halde, tefecilik/riba uygulamasına devam edip insanların parasını-malını haksızlıkla yemeleri nedeniyle onlardan bu gerçeklerimizi inkâr edip küfre sapmış olanlar için acıklı bir azap hazırladık.
Konuyu toparlarsak Riba;
- Devlet kurumuna kaydı olmayan bir kazançtır.
- Vergisi olmayan bir kazançtır.
- Fahiş bir kazançtır.
- Hak gasplı bir kazançtır.
- Kabul görmüş normal kurallara göre Haksız bir kazançtır.
- Küfre sapma olarak değerlendirilen ciddî bir yasaktır, diğer bir tanımlama ile ağır bir haramdır/yasaktır (Uludağ S. İslam’da faiz meselesine yeni bir bakış. Dergâh Yayınları).
- Dolayısıyla Meşru olmayan bir kazançtır.
Bu açıklamalara göre Riba, sadece tefecilik kazancı için kullanılan bir kelime olmamakta, ayrıca her türlü haksız ve meşru olmayan kazanç anlamında da olmaktadır.
On dört asırdır Kur’an’a iman edenlerin anlaşamadıkları konulardan biri de Riba ile Faiz kelimelerinin anlamları olmuştur ve bu anlaşmazlık halen devam etmektedir.
Hâlbuki yukarıda açıklamış olduğum gibi Riba uygulaması ayetlerde açıkça tanımlanmıştır. Faiz ise Riba’dan tamamen farklıdır.
Örneğin Müminun-111, Nur-52 ve Tövbe-20. ayetlerde Faiz kelimesinin neyi tanımlamak üzere kullanılmış olduğuna bakalım:
Müminun-111. “Bugün Ben de Bana inanıp sabreden kullarıma, bu yaptıklarının karşılığını hak ettikleri uygun olan fazlasıyla/faiziyle vermekteyim”.
Nur-52. Dolayısıyla şu bir gerçek ki, her kim Allah’ın buyruklarına göre karar almakta olan elçisine uyar, Allah’a hesap vermekten korkar ve muhkem/değişmez ana kurallarını önemserse, işte o kimseler mutlu sona/hak ettikleri meşru kazanıma/haklı olumluluğa/faize ulaşırlar.
Tövbe-20. İçtenlikle iman etmiş olanlar, iman etmeleri nedeniyle yurtlarından hicret etmek/göç etmek zorunda kalanlar ve mallarıyla ve canlarıyla Allah rızası için çaba gösterenler, Allah’ın takdirine göre çok daha büyük derecelere sahiptirler. İşte gerçek kazanca/haklı kazanca/faize hak kazanmış olacak olanlar bunlardır.
Dahası Faiz kelimesi, Haşr-20. ayette Mahşer’e olumlu amellerdeki fazlalık, olumlu bir yük şeklinde tanımlanmış ve Faiz kazancı ile gelenlerin Cennetlikler olduğuna değinilmiştir.
Haşr-20. Bilmeniz gerekir ki, Cennet’i hak eden ile Cehennem’i hak eden bir olamaz. Cennet ehli, ancak olumlu amelleri ağır basmış/olumlu yüklerle/haklı kazançlarla/faizlerle (ehlil cenneti humul faziun) mahşere gelmiş olanlardır.
Bu duruma göre Faiz kazancı;
- Yüzdesi devlet tarafından belirlenmiş kârdır.
- Resmî kaydı olan bir kazançtır.
- Vergisi olan bir kazançtır.
- Dolayısıyla Meşru bir kazançtır.
Hak gaspı olmadan gerçekleşmiş olan ve alış-veriş kazancı gibi her türlü haklı kazanç FAİZ KAZANCI olarak tanımlanmaktadır.
Kur’an indirildiği zaman, banka uygulaması henüz yoktu. Banka uygulaması başlayınca da her halde meşru bir kazanç olarak görülmüş ki, bankanın aldığı ve verdiği komisyona Kur’an’da olan Faiz kelimesi kullanılmaya başlanmıştır.
Ben bu açıklamamda Kur’an’ın Riba ve Faiz kelimelerinin kullanımına değindim. Her kişinin, aklını kullanarak varacağı kendi doğrusuna göre hareket etmesini ve başkalarının sözleriyle karar vermemesi gerektiği mesajını vermek istedim.
5 yorum
Geleneksel finans sisteminde uzun yıllar çalıştıktan sonra akademisyenlik hayatımda Katılım Finans sistemi konularında yaptığım okuma ve yazılarımda Arapçam olmadığı için emin olamadığım/yuvarlak sözcüklerle ifade etmeye çalıştığım yaklaşımı gayet net bir şekilde kaleme aldınız Hocam. Prof. Dr. Süleyman Uludağ ve Prof. Dr. Orhan Çeker gibi birkaç İlahiyatçı Hocalarımızın dışında bu ayırımın kabul edilmediğini görüyordum. Sizin bu çalışmanızdan sonra bu konuda daha net konuşup, yazabileceğim.
Sayın Yazıcı Hoca
Kur’an’da daha nice olumluluklar, biz insanlara huzur ve mutluluk sağlayıcı güzellikler dopdolu. İlginiz ve olumlu yaklaşımınız çok teşekkür eder, sağlıklı günler dilerim.
Sayın hocam, bizleri aydınlatmak için verdiğiniz çok değerli bilgilere ve kutsal kitabımız Kuran’da konuyla ilgili açıklamalara teşekkür ederim. İyi ki varsınız, iyi ki doğruları bizlere anlatıp açıklıyorsunuz.
Sayın Güner Hoca
İçten gelen duygu dolu olumlu yaklaşımınız için teşekkür eder, gönlünüzce sağlıklı bir yaşam dilerim.
Bakara 275 olarak verdiğiniz mealdeki “Ya Muhammed sana ribayı sorarlar” şeklindeki giriş orjinal metinde ve hiçbir mealde yok ama yazarken karıştırılmış olabilir mi? Mealin geri kalanı Bakara 275’e ait zira ama ilk cümle yok ayet metninde.
Başka herhangi bir ayette de yok “sana ribayı sorarlar” şeklinde bir cümle…