“Eli iyi mi?”
Bir cerrah ile ilgili en çok merak edilen soruydu bu.
“İyiydi ama ameliyatta artık robot kullanıyor.”
“Ne oldu, kaza mı geçirdi? Tüh tüh, üzüldük şimdi.”
“Cerrah ama o da insan, geçmiş olsun.”
…
“Büyük cerrahlar büyük açar”dı eskiden.
Değişti, “büyük cerrah” küçük açtı, delikten devasa ameliyatlar yaptı. “Büyük” delikler cerrahı “küçülttü.”
…
Leonardo isimli bir bilim insanı vardı. En büyük hayallerinden biri uçabilmekti. Bunun için senelerce kuşları inceledi. Kuşların havada nasıl dengesini koruduğunu, nasıl yol aldığını, rüzgarın şiddetindeki dalgalanmalarla nasıl süzüldüğünü tespit etti ve matematik yasaları ile biyolojik yasaları formüle etmeye başladı.
Bu formülasyon da kolay değildi hani. İtalyan Matematik Dehası Giovan (Türkçe’de Ahmet, Mehmet ne ise İtalya’da da Giovan o demek.) Battista Danti, 1503 yılında bir kilise çatısına düştü. Leonardo baktı ki uçmak için “bireysel efor”dan fazlası gerek…
“Bu işi en iyisi bir makine yapsın.” diye düşündü ve kanatlı bir makine resmi çizdi. İnsan kolları ile kanatlar hareket ettiriliyor, bacaklar da pedal çeviriyordu. Yerden kalkarken çok zorlandı. “Başarılı” olamadı.
Yılmadı, yere düştükçe kalkmasını bildi, niye yerden kalkamadığını araştırdı. Buldu da… Makineyi kaldıracak gerekli kaldırma kuvveti yoktu. Sisteme pervane ekledi. Yine olmadı…
Makine yükselemiyordu. Peki, hata neredeydi?
Yıllar sonra anlıyoruz ki makinenin uçması için gerekli enerji üretimi oluşamamıştı.
çünkü o devirlerde böyle bir kavram bile yoktu.
Kavramların ötesinde “vizyon”a sahipti Leonardo.
“Şuradaki olanaklar bende olsa, neler neler yapardım.” diyenlere inattı Leonardo.
Onun devrinde görüp isteyeceği “olanakları” bırakın, “kavramlar” bile yoktu.
Ama dedik ya inattı, inançlıydı “bizim” Leonardo. Kavramları da olanakları da kendi hayal ediyordu…
“Uçmak” kavramı günümüze kadar geldi, NASA diye “uçuş”ları organize eden bir kurum oluştu.
NASA’nın da Leonardo gibi bir hayali vardı.
Uzayda, cerrah olmayan ortamlarda insanlarını ameliyat etmek…
Tüm teknolojilerini kullandılar, uzaktan kumandalı “robot” yaptılar ve ismine “bizim” Leonardo’nun soy ismini verdiler: “da Vinci.”
Robot çok fazla “uzaktan” kullanılmadı…
Aynı salon içinde, hastanın yanında birazcık “uzaktan” kullanıldı…
Uzayda kullanılması planlandı ama dünyada yayıldı, bize de geldi. önce bir iki “özel” hastane ekibi uyguladı. Sonra birkaç kamu hastanesine geldi ama “kalp ameliyatı” hem de “robotla” “kolay iş” değildi, yapılamadı.
Ve sonra…
Kamu hastaneleri içinde, yani eğitim ve araştırma hastaneleri ve üniversitelerde, robotla ilk kalp ameliyatını Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kalp-Damar Cerrahisi Ekibi yaptı.
Daha sonra diğer kamu hastanelerinde de yapılmaya başlandı.
Zaman geçti, cerrahlar kendi “ellerini” unutup robotu övmeye başladı.
“Robot elli cerrah” olarak “tanınmak” için çabalar harcandı.
“Robotla şunlar yapılıyor, bunlar yapılıyor.” dediler, endikasyon listeleri hazırladılar. Her geçen ameliyat sonrasında robotlara bir maharet daha eklediler.
Küçücük deliklerden çok büyük işlemler yapıldı. Minimal invaziv cerrahinin son noktasıydı. Tıp ilerliyordu tabii…
Basında da, kongrelerde de, mahalle aralarında da, ev gezmelerinde de… abartılı, içi reklam dolu cerrahlar oluştu: “3 boyutlu görebilen” robotlar!..
…
Halbuki ameliyatların başarısı ne “el” ne de “robot”tu.
Ameliyat “cerrahların beyninde” biterdi, “vizyon” işiydi.
Leonardo’daki vizyondu, NASA’daki vizyondu…
Cerrahların “el”lerini verip, “kol”larını kaptırmalarına gerek yoktu.
“Eli iyi mi ?” sorusu, “Robotu iyi mi?” olmamalıydı!
“Küçük” deliklerin ihtiyaç halinde büyüyeceği bilinmeliydi.
Cerrahi yetenek robotun kollarında değil, cerrahın beynindeydi, tecrübesindeydi, vizyonundaydı.
Hocalarımızın “imkansızlıklar” içinde bizlere bıraktığı o muazzam miras, bu kadar hızlı tüketilmemeliydi!
çünkü en ufak bir sorunda dönülecek yer o eski dosttu:
Cerrahın, artık “basit” görülen o “eli”…
Artık tek bir soru kaldı:
Robotlar mı cerrahlaştı, yoksa cerrahlar mı robotlaştı?
Görüşmek üzere…