Devlet kurumlarında, üniversitelerde, liselerde, ilköğretim ve ana okullarında törenler hiç bitmez. Biri biter, diğerinin hazırlıklarına başlanır. Daha önceden açılmış olan ya da bir süredir çalışmakta olan ünitelerin açılışları gecikmeli de olsa yapılır. Kapı önünde idareciler ve şürekâsı toplanır. Ortaya bir kurdele çekilir. Tesisin önemini vurgulayan konuşmaları takiben, kurdelesi kesilerek kapıdan içerilere dalınır. Artık ne varsa, sandalye, masa, cihazlar, gelene geçene gururla gösterilir. Gerekirse ‘daha yüksek makam’dan biri için, bir süre sonra, yeni bir tören yapılıp yeniden açılır. Birkaç duvarı, kapısı, bacası yıkılarak restore edilir, gene açılır. Açılır da açılır.
Okullar törenle açılır. Törenle kapanır. Pilav, kuru fasulye, talaş böreği günleri hep olur. Arada bir duruma göre, emekli olanların kimi törenle, kimi törensiz uğurlanır. Kimine plaket, kimine çiçek, kimine kol saati, artık paşa gönül neyi emrederse.
Şimdilerde yaş haddinin yanında, Tam Gün Yasası nedeniyle, gününü beklemeden emekli olmalar da başladı. ‘Neden erken emekli oluyorsun arkadaş?’ diye soran var mıdır acaba?
Eylül ekim ayları açılış, mayıs haziran ayları kapanış kokteylleri. Duruma göre hava yağmurluysa içeride. Sıcaklar başladığında dışarılarda, havuz ya da çeşme başında, heykelin dibinde.
Kokteyle erken gidenler, idareciler tarafından kapıda karşılanır. Elleri sıkılır. Ona göre, takım elbise, kravat, hazırlıklı gitmek gerek. İlle de ayakkabılar boyalı, saçlar yapılı olacak. Kapı girişlerinde, gelenleri kamerayla kaydederler. İyi görünmek için, kameraya gülümsemek ayrıca adettendir. Kokteyle geç katılanları ise kapıda karşılayan pek olmaz. Bu durumda, hemen idarecinin olduğu gruba doğru seğirtip ‘Ben de geldim’ diye kendini göstermek özellikle önerilen bir yaklaşım olup, işin raconudur.
Şimdi hazirandayız. Bu aylarda, her yerde mezuniyet törenleri olur. Onca yıl eğitim gören gençlerin mezuniyet törenleri yapılır. İlköğretim okulları ve liselerde bu türden törenler her zaman kendi mekânlarında olur da, örneğin; bazı üniversitelerde nedense, Milli Eğitim Bakanlığı Şura Salonu, Kara yolları, ASKİ Spor Salonu vs. gibi harici tesisler kullanılır.
‘Bunca yıllık üniversitesiniz, tören yapacak konferans merkeziniz ya da yeterli büyüklükte salonlarınız niye yok?’ diye sormak hiç doğru olmaz.
Bu törenlere katılan öğretim üyelerinin, üniversiter tören giysileriyle katılmaları ve belli bir düzende oturmaları, olaya daha bir ciddi hava verir. Sahnede yerini almış olan, yeni mezun olanlar da, aynı kıyafetleri giyerler. Üç pırpır prof., iki doç. tek pırpır yrd., doç. pırpırsız ise yeni mezun. Mezunların aileleri, ana baba, kardeşler, çoluk çocuk tekmili birden arka sıralarda yerlerini alırlar.
Konuşmalar yapılır. Son ders, en kıdemli hoca tarafından verilerek ardından topluca yemin edilir. İlerideki mesleki yaşamlar için, bazı önemli ip uçlarını içeren bu veciz dersi aslında pek dinleyen olmaz, gürültüde kaynayıp gider. Okul birincisi, öğretim süresi içinde, bunca yıllık sıkıntıları ve olumsuzlukları içeren, dokunaklı bir konuşma yapar. Dinleyen dinler dinlemesine de, bahsedilen sıkıntı ve olumsuzluklar, nedendir bilinmez, hiç bitmez, bitirilmez, bitirilmeye ise hiç çalışılmaz. İşin gerçeği budur.
Diploma verilme seremonisinde, öncelikle dereceye girenlere, eğitimine aslında hiç katkısı olmayanlar tarafından diplomaları verilir. Fakülte dekanı, üçüncüye diploma verebilirse ne âlâ.
Daha sonra fabrikasyon olarak sırayla, sunucu tarafından, ‘Mezun olan Ayşe, Fatma ve Emrah’a diplomaları falanca prof. tarafından verilecek’ diye anons edilir edilmez, adı okunan hoca sahneye doğru hızla huruç eder. Öğrenciler kimine az kimine çok, son kez gördükleri her hocaya alkış tutarlar. Kimi hocayı eğitim süresince hiç görmediklerinden, baştan savma alkışlarlar. Hatta aralarından, ‘Bu da kim yahu?’ diye soranlar dahi olur. Diplomayı veren hocaların çoğu, çaktırmadan salondan tüyerler. Bazen, anons edilen hoca dahi bulunamaz. Zor durumda kalan sunucular, diploma vermek için, ilk gözüne çarpan hocayı, ikinci kez davet ederler.
Yabancı icadı kepler, ille de püskülü yana çevrilerek, hep birlikte havaya atıldıktan sonra, yeme içme faslına geçilerek sona eren törenler, aslında birbirinin hep aynısıdır. Bitiminde, ana-baba, eş dost ile görebildikleri hocalarla hatıra fotoğrafları çektirilir, hepsi o kadar.
Maalesef, yıllardır hiç değişmeyen, birbirinin fotokopisi gibi olan törenlere pek katılamıyorum. Aslında, dağlara yol, törenlere de ruh gerek.
8
önceki yazı