Geçen haftaki yazımda gençlere olan inancımı, onların sıkıntılarını, onlara kulak vermemiz gerektiğini ifade etmiştim. Bu hafta başka bir konu yazacakken, gündemimiz çok acı bir olay nedeniyle alt üst oldu. Bu nedenle, bu yazı geçen haftaki yazının bir devamı niteliğinde olacak.
Dün öğle saatlerinde bir haber sitesinde şöyle bir başlık vardı; ‘Ankara’da trafik kazası, 1 kişi öldü’. Hemen peşinden, o ‘1 kişi’nin, genç meslektaşımız Rümeysa olduğunu, çok yoğun geçen bir nöbet sonrası, arabasıyla evine giderken trafik kazası nedeniyle hayatını kaybettiğini öğrendik. Aslında, o trafik kazası bir neden değil, bir sonuçtu. İrdelersek…
Öncelikle, o kazanın neden olduğuna bir bakmak gerekiyor. Genç kardeşimizin ve onun gibi birçok meslektaşımızın, gece gündüz demeden, çoğunlukla doğru dürüst beslenmeden, uykusuz geçen bir yığın nöbet ve koşturmacanın sonrası, nasıl bir yorgunluk ve dikkat dağınıklığı içinde olduğunu tarif etmek mümkün değildir. Ancak yaşayanlar bilir. Literatüre baktığınızda, bununla ilgili bilimsel makaleler olduğunu da görürsünüz. O nedenle, gelişmiş ülkelerde nöbet saatleri, insanca çalışılabilecek şekilde organize edilir ve uygulanır. Bizde ise, maalesef durum tam tersidir. Elde ne kadar personel varsa, o personel ile görev döndürülmeye çalışılır.
Peki bu yoğunluk neden var?
Bu nöbetleri yazan klinik sorumluları benzer sıkıntıları çekmedi mi? Bu insanların hepsi mi, en hafif deyimiyle kötü niyetli de, bu kadar nöbet yazılıyor?
Sistem bu gençleri neden bu kadar zorlar hale geldi?
Neden polikliniklerimiz, acil servislerimiz bu kadar kalabalık?
Neden insanlar, en ufak olumsuzlukta, sağlık çalışanlarına saldırmakta? Şiddet uygulamaya kalkmakta…
Neden gelişmiş ülkelerde, kişi başı yıllık hastaneye başvuru sayısı 2-3’lerde iken, bizde 10’un üstüne çıktı?
Mevcut duruma bakarsak, amiyane tabirle, kolay ulaştığını, kolay tüketirsin. Başlarda iyi gibi görünen, bu hekime kolay ulaşabilme imkanı, bir süre sonra sistemi zorlamaya başladı. Araya bir de pandeminin girmesi, son 1,5 yıldır, tüm sağlık çalışanlarını maddi manevi ciddi sıkıntıya soktu. İnsanların kaliteli, güler yüzlü sağlık hizmeti talebi (bu talep son derece haklıdır) sağlık çalışanları tarafından, yoğunluk ve bunun getirdiği aşırı yorgunluk nedeniyle karşılanamamaya başladı. Üstüne bir de, özlük hakları ile ilgili sıkıntı yaşayan özellikle genç meslektaşlarımızda Tükenmişlik Sendromu ortaya çıktı. Sistemin getirdiği bu sorunları kendi başlarına çözemeyen gençler, başka çıkış yolları peşine düştü. TUS’ta cerrahi ya da nöbeti olan branş seçmemek veya yurt dışı çalışma imkanlarını araştırmak bunlardan bazılarıydı.
Sistemin yaptığı kocaman şehir hastanelerinde, hizmetin birçok sebeple yeterli kalitede verilemeyeceğini birçok mecrada ifade ettik. İşletim zorlukları, yardımcı personel sayılarının hizmetin hızlı ve kaliteli verilmesi noktasında yeterli olamayacağı, hekimlerin, uzmanlık öğrencilerinin bu kocaman, çok yoğun, kalabalık hasta grubuna, tabiri caizse yetemeyeceğini anlatmaya çalıştık. Ve lakin, bunları anlatmayı beceremedik. Yoğunuz yetişemiyoruz diye feryat eden sağlık çalışanlarına sistemin getirdiği çözüm, poliklinik muayene süresini 5 dakikaya düşürmek oldu.
Sistem, eğitim verilsin ya da verilmesin tüm hastaneleri, hizmet odaklı olarak kurguladı. Oysa bir hizmet hastanesinde hedef kaliteli sağlık hizmeti oluşturmak iken, bir Eğitim Hastanesinde hedef eğitim olmalıydı. O eğitim verilirken oluşan çıktının sonucu, sağlık hizmeti olarak ortaya çıkmalıydı. Biz, bunu da anlatamadık.
Çok basitçe, aklıma gelen birkaç öneriyi hemen yazayım.
Büyük bir özveri ile çalışan aile hekimlerimize gereken yetki ve sorumluluk verilmeli, Aile hekimliği hizmeti gerçek anlamda aktifleştirilmeli, onların onayı olmayan hastalar (aciller hariç), ikinci ve üçüncü basamak hastanelere başvurmamalı. Yani sevk zinciri uygulanmalı. Her basamakta yapılması gereken işler tanımlanmalı ve uygulanır olmalı.
Gerek uzmanlık öğrencilerinin gerekse uzman hekimlerin, nöbet saat ve sayıları, insani düzeylere çekilmeli. Gerekirse, klinikler birleştirilmeli ya da hasta sayı ve portföyü kliniğe göre düzenlenmeli. Uzmanlık öğrencisinin ana görevinin eğitim almak olduğu asla unutulmamalı.
Nöbet sonrası ekiplere mutlaka dinlenebilme imkanı sağlanmalı, gerekirse personel servisler ile evlerine bırakılmalı.
Sağlık çalışanlarının özlük hakları, maddi manevi düzeltilmeli.
Formula 1 yarışına katılacağım diyorsan, orada yarışacak bir aracın ve o aracı kullanacak iyi bir pilotun olacak. Aksi takdirde kazanamazsın.
Tüm bu yazdıklarım eleştirilebilir daha iyi çözümler bulunabilir ancak mevcut sorunların acil çözümü için ilk aklıma gelenler kısaca bunlardı…
Benim yaşımdakiler iyi bilir. Bizde bir şeylerin değişmesi, sistemin kendine gelmesi ya da düzelmeye başlaması için, bir aracın kamyona çarpması gerekir. Sevgili Rümeysa’nın kazası ve onun acı kaybı da umarım sağlık sistemindeki sorunların çözümü için bir mihenk taşı olur.
Bu vesile ile bir kez daha, genç kardeşimize Allah’tan rahmet, kederli ailesine, çalışma arkadaşlarına ve tüm sağlık camiasına başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
Sağlıkla kalın dostlar…
Sevgi ve saygılarımla…
Twitter: serdarisik68
2 yorum
Ya bu durum düzeltilecek
Ya da ne elimizde çalışacak kalifiye hekim kalmayacak
Ayrıntısı linkini verdiğim yazılarimda
Check out this article: Bu Çığlığımı Mutlaka Okuyun! – https://www.akademikakil.com/bu-cigligimi-mutlaka-okuyun/bulenttopuz/
Neden Gidiyorlar?
Neden Gidiyorlar?
https://www.akademikakil.com/neden-gidiyorlar/bulenttopuz/
Değerli Hocam,
Yazdıklarınızı okumuştum ve hepsine katılıyorum.
İlginç ama güzel bir tesadüf, iki haftadır aynı konuyu işliyoruz.
Bu çocuklara ses olmalıyız. Gündemin bu şekilde oluşması için çaba sarfetmeliyiz.
Sevgi ve saygılarımla…