İlk yazıda bahsettiğimiz devlet-merkezci emperyal yapı, görünürde 1917 Ekim Devrimi ile sonlandırıldı. Ancak, emperyal yapılar dağıtılırken esasında yeni bir emperyal merkez inşası süreci başlıyordu. İleri düzey bir modernlik inşa etmek hedefindeki Komünist Partinin yolu özünde “emperyal” bir yoldu. Demek ki Ekim Devrimi emperyal yapıları tümüyle ortadan kaldırmak yerine onları yeniden kurdu. Rus toplumunun emperyal karakteristikleri için Ekim Devrimi yeni bir strateji kurdu (Arnason, 1993). Asli hedef devrimciler için ileri düzey modernlik inşasını gerçekleştirmekti. İleri düzeydeki modernliğin sosyalist bir ton içermesi çok temel bir stratejiydi, çünkü liberal Batı modernliğinden farklı, kendine has yönleri olan bir model inşası asli hedefti. Burada da medeniyetsel özgüllüğün oynadığı rol gözden kaçmamalıdır. Kendisini başka bir medeniyetin içinde konumlamak, Ruslar için kabul edilmesi olanaksız değilse bile son derece zordur.
Batı: Sosyal bir Hastalık
Bu sebeple, devrimciler, Batı’yı “sosyal bir hastalık” olarak nitelediler. Bu hastalığa karşı sağlıklı toplum modeli Rus sosyalizmiydi. Böylece, medeniyetsel özgüllük terk edilmek bir tarafa, ona yeni bir ideolojik temel sunuluyordu. Kendisini başka medeniyetlere bakarak tanımlayan, yani bir bakıma diğer medeniyetlere “ikincil” olan, dış-merkezli toplum için o medeniyetlerle bir ve aynı olmadığını hissetmek ve göstermek büyük önem taşımaktadır. Dolayısıyla, yükselen Batı’ya doğrudan meydan okuyan ve uzun süreli Soğuk Savaş yaratabilen ülkenin emperyal yapıları yeniden inşa etmesinin dışında başka bir yol yoktu. Emperyal Sovyet Sistemi özünde dünya üzerinde Batı’nın, spesifik olarak ABD’nin, hakimiyet kurmasını engellemek ve medeniyetsel özgüllüğü yaşatmak hedefindeydi.
Emperyal modernlik projesinin ana aktörü Komünist Partiydi. Bu durum önemli ölçüde tarihsel geçmişe dayanıyordu. Rus tarihinde özerk entelektüel gruplar toplumsal değişmeyi gerçekleştirmek için Rus toplumu adına hareket etmişlerdi (Arnason, 1993). Şimdi de Komünist Partisi bütün toplumu kuşatan ve yönlendiren “örgütlü modernlik” kurmanın başaktörüydü. Örgütlü modernlik Peter Wagner’ın tartıştığı gibi Batı Avrupa’da da inşa edildi, fakat Sovyet Deneyimindeki örgütlü modernlik kendine has niteliklere sahipti ve Batı Avrupa’dakinden çok daha kapsayıcı ve kuşatıcıydı.
Kolektivist Emperyal Modernlik
Bu noktada Sovyet deneyimi için kullanılması gerektiğini düşündüğüm bir kavram öneriyorum: “kolektivist emperyal modernlik”. Kolektif olarak kendisini Batı’nın ötekisi hatta en güçlü ötekisi olarak anlayan bir kültürel zona ihtiyaç vardı. Zaten medeniyetsel özgüllük bağlamında bu öz-anlamaya yatkın olan Rus toplumunun kolektif olarak Batı karşıtlığında önemli ölçüde uzlaşacağı öngörüsü doğruydu.
Peter Wagner’ın (2013) Amerikan modernliği için geliştirdiği “bireyci emperyalist modernlik” anlayışı şuna işaret etmektedir: bireyin özerkliği ilkesi Amerikan siyasal ve toplumsal felsefesinin temelini oluşturmaktadır ve hedeflerini gerçekleştirmek için bütün dünyaya hükmetmeyi vazgeçilmez yol olarak görmektedir. Yani mutluluk bireyin çıkarlarını ve özgürlüğünü korumakla ilgilidir ama bunun için de Amerika’nın dünya üzerindeki egemenliği bir ön koşuldur.
Sovyet-Rus modernlik deneyimi ise mutluluğu ancak kolektif anlamda anlayan ve bu nedenle kolektivist yapıyı canlı tutan bir deneyim olmuştur. Bu deneyim hedefleri açısından tıpkı Amerikan deneyimi gibi emperyal niteliği merkezde tutmaktadır. Amerikan emperyalizmi karşısında bir güç-merkezi olmanın ve ileri düzey modernlik inşa etmenin emperyal olmayan bir yolu olduğu tartışması kuşkusuz naif bir tartışma olur. Kendisini Batı medeniyetinin içinde konumlaması, kendisinin emperyalizm tarafından kuşatılması anlamına geleceğinden Rus medeniyetsel özgüllüğünün emperyal yapılar inşası ve bu yapıları sürdürmesi bir bakıma kaçınılmazdı. Hem kendi tarihinde ve bünyesinde emperyal inşa yerleşikti hem de diğer medeniyetlere olan ikincilliği onun Batı emperyalizmine karşı defansif olmaktan çok ofansif olmasını zorluyordu.
Siyasal ve toplumsal felsefesi bir noktaya kadar başarılı olmuş olan bu deneyim, emperyal hedef açısından da önemli bir noktaya ulaşmayı başarmıştır. Hakimiyet anlamında bu deneyim bilim, teknoloji ve silah sanayii alanlarında Batı deneyimini bazı açılardan geride bırakmış bir deneyimdir. Rasyonel egemenliğin yayılması ve genişlemesi olarak toplumun ve ekonominin planlanması önemli ölçüde gerçekleştirilmiştir. Kolektivist emperyal modernlik modelinin inşasında dolayısıyla önemli adımlar atılmıştır. Ancak, kolektivizm yönü ile onun medeniyetsel özgüllük yönü arasındaki uyumun tümüyle iyi yürümediği aşikardır.
Modernliğin özerklik ilkesine kolektif self-determinasyon olarak aşırı önem atfeden Rus modernliğinin aktörleri bireyin özgürlüğüne siyasanın selameti açısından bir özen göstermedi. Siyasa ile birey arasında siyasa lehine asimetri oluşan bu deneyimdeki aksaklıkların temel nedeni otokrasinin Komünist Parti eliyle sürdürülmüş olmasıdır ki bu otokrasi bütün insan etkinliklerini kuşatmış ve yönlendirmiştir. Emperyal modernlik vizyonu, modernliğin temelini oluşturan özerklik ilkesi açısından bireysel özerkliği, kolektivist özerklik pahasına dışladı. Amerikan bireyci emperyalist modernlik anlayışı nasıl ki kolektif birlikteliği ikincil kılmak pahasına bireyciliğe dayanıyorsa, Rus kolektivist emperyal modernliği de bireyi yok saymak pahasına kolektivizme dayanmaktadır. Her ne kadar Rus medeniyetsel özgüllüğü kolektivist yapılanmayı desteklemeye meyilliyse de modern dönemde siyasa lehine bireysel özgürlüğün tümüyle dışlanması önemli bir sorun yarattı. Siyasa ile birey arasındaki asimetrinin siyasal modernlik deneyimini sorunsallaştırdığı aşikârlaştı. Sovyetler Birliği’nin “sınıfta kalmış” bir modernlik deneyimi olarak anılmasında bu asimetrinin merkezi rol oynadığı açıktır.
Sovyetler Birliği’nin Çöküşü
Emperyal kolektivist modernlik projesi olarak Sovyetler Birliği’nin çöküşü, Rusların öz-anlayışlarında yeni sorunlar yarattı. Her ne kadar “bireyselleşmeyi” özgürlük olarak anlama eğilimi yükselmiş olsa da Rus medeniyetsel özgüllüğünün “liberal” bir tahayyülde ilerlemesinin bizzat karşıtına boyun eğmesi ve böylece özgüllüğünü kaybetmesi riski görüldü. Bir dağılma ve kuralsızlık döneminden sonra yeni siyasalarını kuran Ruslar aslında kaldıkları yerden tekrar başladılar. Rusya Federasyonu emperyal kolektivist modernlik hedefinden vazgeçmedi. Batı’nın en önemli ötekisi olarak kendisini anlayan Rus toplumunun Putin’e son seçimlerde %76 gibi yüksek oranda destek vermesi bu bağlamda anlaşılabilir. Amerika Birleşik Devletleri’nin kendisini Soğuk Savaş Sonrası dönemin tek hegemon gücü olarak dayatmasının reddedilişinde Rusya’nın öncü olması bu yüzden şaşırtıcı değildir. Tamamlanmamış olan kolektivist emperyal modernlik projesinin yeniden pratiğe döküldüğü vakadır.
Koşar adım Batı medeniyetine yaklaşan/yaklaşmak isteyen çevresinin, Rusya’nın kolektivist emperyal projesini canlı tutmasında etkili olduğu düşünülebilir. Bir kuşatma savaşına karşı topyekûn hareket etme gerekliliği bilinçlerde yer etmiş olabilir. Ancak, tüm bu dışsal süreçlere karşın asıl etkenin medeniyetsel özgüllüğünün devreden çıkmamış olmasında yattığını söylememiz gerekir. Bu özgüllük Rusya’nın “ikincil” olduğu Batı’ya hiçbir şekilde kendisinden üstün olma fırsatı vermemeye odaklıdır. Tıpkı Hristiyanlığın Yahudiliğe ve Amerika’nın Avrupa’ya olduğu gibi Rusya’da diğer medeniyetlere ikincildir. Nasıl ki Hristiyanlık Yahudiliğe ve Amerika Avrupa’ya karşı ikincilliğin verdiği güçle, motivasyonla üstün geldiyse, Rusya’nın da ikincil olduğu medeniyetlere, özellikle Batı’ya üstün olma hedefi her zaman canlıdır.
Dünyaya “model” olma iddiasındaki medeniyetsel-kültürel varlıkların çevresindekilere hatta uzak coğrafyalardaki ülkelere, uluslara nüfuz ederek bu hedefini gerçekleştirdiği vakadır. Batı’nın kendisine komşu olmaya yeltenen adımlarını hem medeniyetsel özgüllüğüne bir saldırı hem de emperyal kolektivist modernlik projesini engellemeye yönelik strateji olarak anlayan Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı bu açılardan da ele alınmalıdır. Elbette Rusya’nın saldırısı uluslararası hukuk nezdinde meşru değildir; kuşkusuz uluslaşma yolundaki Ukrayna’ya yönelik Rus operasyonunun haklı dirençle karşılaşması, askeri ve stratejik olarak yeni gelişmelerin habercisi olabilir. Ancak, meseleye bir de bu açılardan yani medeniyetsel özgüllük ve emperyal kolektivist modernlik projesi açılarından da yaklaşılmalıdır.
Kaynakça
Arnason, Johann P. The Future that Failed. Origins and Destinies of the Soviet Model, Routledge, Londra, 1993.
Wagner, Peter, Modernliğin Yeni Sosyolojisi: Deneyim ve Yorum Olarak Modernlik, Pegem Akademi, Ankara, 2013.