22 Şubat 2018’de yazdığım DÜNYANIN AĞIRLIK MERKEZİ DEĞİŞİYOR başlıklı makalemi kısaca özetleyip devam edeyim;
“Dünya coğrafi olarak kabaca doğu ve batı diye iki büyük gruba ayrılabilir. Doğuyu Çin, Hindistan, Japonya ve Rusya temsil ederken; batıyı Almanya, İtalya, ispanya, İngiltere, Fransa ve ABD temsil edecektir.
Şimdi doğu ve batıya üretim büyüklükleri açısından bir bakalım. Başlangıç olarak miladı esas alırsak Doğu dünyadaki üretimin yaklaşık % 85’ini sağlarken, Batı sadece % 15’ini sağlıyordu. Tam 18 yüz yıl boyunca bu tablo böyle seyretti.
1800’lü yılların başından itibaren batı üretimdeki payını artırmaya başladı. 1900’e gelindiğinde yani bir yüz yıl içinde, Doğu ve Batının üretimi eşitlendi. 1950 yılına gelindiğinde % 65 ile batı zirve yaptı. Bu zirveden sonra doğunun yükselişi başladı. 2000’li yılların başında eşitlendi. Günümüzde dünyadaki üretimin % 65’ini Doğu sağlıyor. Kabaca 1850 yılında dönülmüş oldu.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. Batının yükselişi iki yüz yıl önce başladı, yüz yıl önce tescillendi ve sadece yüz yıl sürebildi. Dünyanın ağırlık merkezi, dolayısı ile karar alma ve dayatma merkezi doğuya kayacaktır. Batı bunun farkındadır ve tedbir almaya çalışmaktadır. Uzakdoğu ve genişletilmiş Ortadoğu’daki çatışmaların arkasında bu sürecin olduğunu düşünüyorum.
Türkiye bu coğrafyada yerini belirlerken bu üretim rakamlarını ve çatışan tarafları dikkate almalıdır.”
Rusya Ukrayna çatışmasını bu tespitten hareketle değerlendirmeye çalışalım;
1989 yılında Demirperde yıkıldı, 1991 yılında SSCB dağıldı. Dünya Amerika’nın patronluğunda tek kutuplu hale dönüştü. Takip eden 10 yıllık sürenin sonunda, Amerika gördü ki; dünyanın seyri kendi haline bırakılırsa, Dünya, Çin ve Almanya’nın başı çektiği çok kutuplu bir dünyaya dönüşecek. Dünyayı kendi haline bırakmamak için en güçlü olduğu yanını, yani gücünü kullanmayı tercih etti ya da zorunda kaldı. Askeri gücünü, dünyayı istikrarsızlaştırmak için, 2001 yılında Afganistan’ın işgali ile kullanmaya başladı. Özellikle enerji kaynaklarının bulunduğu, genişletilmiş Ortadoğu coğrafyasını istikrarsızlaştırır ve buralara yerleşirse, hem Çin, hem de AB-Almanya’nın kötürüm kalacağını hesap etti.
Genişletilmiş Ortadoğu’nun istikrarsızlaştırılması, Amerika açısından hesaplanan veya hesaplanmayan bir yıkıcı güç daha ortaya çıkardı. İstikrarsızlığın ortaya çıkardığı kavimler göçü sayesinde AB ve Almanya için yolun sonu görünmüştü. Bunu gören veya kurgunun içinde olan İngiltere ayrışarak AB-Almanya’yı terk etti.
Ama o da ne, Türkiye bu göçleri soğuruyor ve AB’nin önünde bir baraj vazifesi görüyordu. O halde Türkiye istikrarsızlaştırılmalı idi. Bu amaçla Fetö devreye sokuldu. Fetöcülerin, devletin hemen her kademesini ele geçirmişken darbe yapmaya gönüllü olduklarını sanmıyorum. Tepelerindeki ismin Amerika’nın elinde rehin olması nedeniyle 15 Temmuz kalkışmasına mecbur kaldılar. Türk milleti direndi, Allah yüzümüze baktı, başarılı olamadılar.
Şimdi başa dönecek olur isek, ABD’nin sırasıyla Afganistan, Irak, Libya, Suriye ve daha birçok irili ufaklı hamlesi dünyanın seyrini değiştirmeye yetmedi. Amerika anladı ki bu süreci tek başına yönetmesi ve tek kutuplu yenidünya düzenini sürdürmesi mümkün değil. O halde tarihi tecrübeye dayanarak iki kutuplu dünyaya dönülmesi daha makul olacaktır diye karar kıldı. Bunun için global bir tehdit olmalı ki, kendisinin başı çekeceği Batı kutbuna diğerleri gönüllü katılsınlar. Tarafsızlıkları ile bilinen İskandinav ülkeleri şimdiden sıraya girdiler.
Rusya bu nedenle kışkırtıldı, Ukrayna’ya gaz verildi. Bu oyunu Amerika tek başına mı kurguladı ve uyguladı, yoksa Rusya ile birlikte mi planladı? bunu gelecek yıllar ortaya koyacaktır. Mesela bu süreç Çin’e karşı, Amerika Rusya ittifakına evrilir ise şüphelerimiz iyice artar. Rusya ve ABD’nin Suriye ve Libya’da birbirlerine karşı olan toleranslarına ne demeli.
Bundan sonra dünya eskisi gibi olmayacak, serbest ticaret anlaşmaları tekrar gözden geçirilecek, dünya pazarları iki kutup tarafından paylaşılacak, güvenlik harcamaları artacaktır. Bu yeni hal, barış ve istikrar ortamında sürekli büyüyen ve dünya liderliğine doğru ilerleyen Çin’i sınırlayacaktır. Silah ve tarım dışında, teknoloji ve üretim olarak çok zayıf olan Rusya, dünya pazarları açısından bir tehdit değildir. Güvenlik politikaları bakımından dikkate alınması gereken atbaşı bir aktör olarak kabul edilmesinden tatmin olacaktır.
Güvenlik politikaları Almanya’yı sınırlayacaktır. Hem katı kutbunun askeri harcamaları için daha fazla kesenin ağzını açacak, hem de iki kutuplu dünyada Pazar kaybına uğrayacaktır. Hele bir de Rus gazından mahrum kalırsa maliyetleri artacaktır.
Sonuç olarak; Amerika dünyanın gidişatına yön vermeye çalışmakta, bunu tam olarak sağlayamadığı için zorlamakta, Türkiye dahil tüm ülkeler de bu zorlamadan payını almaktadır. Hiçbir ülke veya millet dünyaya ilelebet patron olamamıştır. Amerika’nın da kenara çekilmek zorunda kaldığı günler gelecektir. O gün gelmesin diye direnmek Amerika’nın zorunluluğu ve handiyse hakkıdır.
Bizim bu oyunları ve kurguyu görerek hareket etmemiz, kurucuları arasında olmadığımız bir oyunda proaktif davranarak hayaller peşinde koşmak yerine, reaktif davranarak, olan üzerinden, yani gerçekler üzerinden yürümemiz gerekir.
Biz, Büyük Ortadoğu Projesinde, eşbaşkanlığı kabul ederek; neo Osmanlıcılık hayalleri ile İsrail, Suriye ve Mısır’a nizam vermeye kalkarak bedeli ağır bir tecrübe edindik. Bu tavrımız gönüllerimizi okşasa da, gücümüz sözümüzü ağır etmeye yetmedi. Şimdi iki kutuplu dünyada pazar paylaşımına dayalı nispeten istikrarlı bir dönem ortaya çıkacaktır. Bizim pazarda pay kapma çabalarımız devam ededursun, iki kutuplu dünyanın sınır ülkesi olarak, iki tarafın çekiştirmesine direnebildiğimiz kadar var olacağız diye düşünürüm…