Demokratik cumhuriyet, cumhuriyet ve demokrasinin öngördüğü ilkeleri birleştiren bir hükûmet biçimidir. Demokratik cumhuriyetler, iki ayrı sistemden birini uygulamak yerine hem cumhuriyetlerin hem de demokrasilerin ortak ilkelerini barındırır. Her gördüğünüz cumhuriyeti sakın ola demokrasi sanmayın!
Çok karıştırılan bir şeydir cumhuriyetle demokrasi arasındaki ilişki! Bizde demokrasiye cumhuriyetle birlikte geçildiğine ilişkin o kadar yanlış bir bilgi var ki bu ikisinin ayrılmaz bir bütün oluştuğu düşüncesi bayağı yaygın. Oysa durum göründüğünden çok daha karmaşıktır. Şöyle ki; bütün cumhuriyetler demokrasi değildir, bütün demokrasiler de cumhuriyet değildir; bazı cumhuriyetler demokrasi iken, bazı demokrasiler de cumhuriyet değildir.
Önce cumhuriyetin ne olduğunu tarif etmemiz lâzım: Cumhuriyet, monarşinin rakibi ve alternatifidir. Devlet başkanının nasıl tayin edileceğine ilişkin soruya vereceğiniz yanıttan sadece biridir. Eğer devlet başkanının herhangi bir seçim olmaksızın, belirli bir ailenin (hanedanın) belirli bir veraset usulü ile işbaşına gelmesinden yanaysanız; monarşistsiniz demektir. Monarşiler de çeşit çeşittir. Osmanlı monarşisi, uzun yıllar, pek çok çağdaşı gibi, mutlak monarşiydi. Yani sultanın egemenliğini sınırlayan ve kayıtlayan bir anayasadan yoksundu. Pek çok Batı monarşisinde de olduğu gibi. Fakat zamanla Batıda mutlak monarşiler, anayasal gelişmeler karşısında egemenliklerini kaybettiler. Cumhuriyet rejiminde devlet, toplumun içinde eski rejimlerdeki konumdan daha farklı ve daha aktif bir yer işgal eder. Cumhuriyet devleti, eski rejim devletlerinden daha fazla toplumun içinde yer alır, topluluğun üyelerinin kimliklerini biçimlendirir, toplumun iç düzenine müdahale eder. Demokrasi ilkesiyle cumhuriyet devletinin dengelenmesi gereği, esas olarak bu müdahale yetkisi konusunda ortaya çıkar.
Demokrasiyi, dar anlamda, bir özgürlükler rejimi olarak tanımlayabiliriz. Demokrasi, cumhuriyet kavramının içinde barındırdığı eşitlikçiliği reddetmeden, mümkün olan en geniş özgürlük alanının toplumsal yaşamda yürürlükte olduğu rejimdir. Seçme-seçilme özgürlüğünün ötesinde, insanın düşündüğünü ifade etmesi, istediği inanç ve kültürel değerleri yaşaması gibi hakları da içerir. Demokrasi kavramında çoğulluk ilkesi geçerlidir; cumhuriyet ise vurguyu, kurumsal bütünlüğe yapar.
Demokrasinin sınırlarını, başkalarının özgürlüklerine müdahale edilmesi çizer. Kısaca ifade etmek gerekirse, başkasına zarar vermeyen her tasarruf, demokratik rejimde meşrudur. Ama toplumsal yaşamda ilişkilerin karmaşık yoğunluğu arttıkça, bu özgürlüğün sınırları da doğal olarak daralır. Örneğin mülkiyet hakları sınırlanır. Başka bir sınırlama, anne ve babaların çocukları üzerindeki yetkileri konusunda gündeme gelir. Özellikle bu son konu, demokrasi tartışmasında en gergin konulardan birisidir. Çünkü bağımlı durumda olanlar üzerinde yetki kullanımının sınırlarını nesnel ve evrensel biçimde tanımlamak mümkün değildir. Demokrasiyi, bu çerçevede, insanların sadece o anlık değil, gelecekteki özgürlüklerinin gündeme geldiği geniş bir zaman dilimi içinde ele almak gerekir. Demokrasi, bu nedenle, bir düzen değil bir süreçtir. Cumhuriyetin dar anlamında, süreçten çok düzen ön plana çıkar.
Cumhuriyet ise, devlet başkanının seçimle işbaşına geldiği bir başka seçenektir. İster parlamento tarafından seçilsin; isterse halk tarafından seçilsin, devlet başkanının işbaşına gelme yöntemi artık tamamen değişmiştir. Devlet başkanına tanınan yetkiler ise, anayasal bir sorundur. Tamamen sembolik yetkilerle donatılmış devlet başkanları olabileceği gibi; anayasal bakımdan yetkileri hayli geniş devlet başkanları da olabilir. Günümüzdeki başkanlık sistemleri yaklaşık olarak buna tekabül eder. Cumhurbaşkanları zaman zaman çok geniş yetkilerle donatılmış iken; Avrupa’daki monarşiler sembolik bir hâtıradan ibaret kalmıştır.
Demokrasi, monarşi ile de olur, cumhuriyet ile de. Yani demokrasinin monarşi ya da cumhuriyetle uyuşmazlığı yoktur. Cumhuriyeti demokrasi gibi algılama ve yansıtma yanılgısını sürdürüyoruz. Demokrasinin hâlâ sınırlarını genişletme uğraşısı içindeyiz. Ama unutmalıyım ki, demokrasi zaten bir kez kurulan ve sonra otomatik olarak çalışmaya devam eden bir siyasal sistem değil. O, hemen hemen her gün yeniden çalıştırılması gereken bir sistem. Sınırları da zaman içinde değişkenlik gösteren bir sistem. Her nesil demokrasiyi yeniden oluşturmak zorunda. Kendi anlayışına ve kendi felsefesine göre. Bu bakımdan demokrasi, aslında evrenin genişlemesine benzer şekilde, sürekli kendine yeni alanlar açan bir sistem. İlk patlamadan bu yana epey zaman geçti; ama demokrasi ilk tanımının çok ötesine bu sayede geçmeyi başardı. Galiba o tanımlanmaktan çok, yaşanan bir sistem olacak.
Son yıllarda sık duymaya alıştığımız bir cümle daha; ama bir cumhuriyetin tek bir temel değeri vardır; o da devlet başkanının seçimle işbaşına gelmesinden ibarettir. Bunun dışında her cumhuriyetin kendine özgü değerleri olduğu söylenebilir. Ama ortak noktası demokrasi değildir; hem de hiç değildir. Çünkü, pek çok cumhuriyet demokrasiyi barındırmaz. Meselâ, Rusya, Sovyetler Birliği iken de cumhuriyetti; sosyalist bir cumhuriyetti, bu bakımdan temel değerlerinden biri de proletarya diktatörlüğüydü. Sonra rejim değişti; ama cumhuriyet yerli yerinde kaldı. Bugün Rusya’da cumhuriyetin temel değerlerinden birinin galiba Putin hakkında pek öyle ileri geri konuşmamak olduğunu söyleyebiliriz! Sosyalist cumhuriyet, kapitalist cumhuriyet olabilir. Meselâ, Çin Halk Cumhuriyeti, elbette cumhuriyettir. Ama demokrasi olduğunu söyleyen var mıdır? Hele Kuzey Kore, övünülecek kadar cumhuriyet galiba! Fakat yönetim babadan oğula geçiyor! Siyaset bilimi literatürüne sanırım yepyeni bir sistem örneği katmaya çalışıyorlar. Küba da cumhuriyet; fakat orada da yönetim yetkisi aile içinde ağabeyden küçük kardeşe devredilebiliyor! Bütün bunlar, bir cumhuriyetin demokrasi olmayabileceğini bize göstermektedir. İran İslâm Cumhuriyeti gibi örnekler de var tabiî. İran’da demokrasi olduğunu söyleyen gerçekten var mı? Yani cumhuriyet, sosyalist ve kapitalist bir sistemde olabilir. Ama temel değerleri de farklı olur.
Suriye, Irak örneklerinde cumhuriyetlerin basit diktatörlükler, hatta aile diktatörlükleri olduğunu da gördük. Arap krallıkları ise, demokrasiden uzak rejimler. Monarşiler, ama demokrasi değiller. Latin Amerika ülkeleri, uzun yıllar boyunca cumhuriyet altında askerî diktatörlüklerle yönetildiler. Monarşi, diktatörlük olabileceği gibi; cumhuriyet de diktatörlüğü önlemez, engellemez.
Bize düşen en önemli çabanın, ülkede yaşayan tüm insanların ayrımsız kendisini bu topraklarda eşit yurttaşlar olacağı hukuku, insan haklarını, özgürlükleri, demokratik cumhuriyeti hissedecekleri toplum haline gelebilmesinin mümkün olduğunu hatırlatmaktır.