Sağlık Bakanlığı 2010 Sağlık İstatistikleri Yıllığı’na göre toplam hastane müracaat sayıları 2002 yılında yaklaşık 124 milyon kişi iken 2010 yılında 303 milyona çıkmış; kişi başı müracaat ise 1.88’den 4.11’e yükselmiş.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) da artan maliyeti azaltmak için Sağlık Uygulama Tebliği (SUT)’ne yaptığı ekleme ile yeni bir yöntem buldu; “Birinci basamak sağlık kuruluşları muayeneleri, Kurumca belirlenen kronik hastalıklar ve acil haller hariç olmak üzere 10 gün içerisinde aynı branşta farklı sağlık hizmet sunucusuna yapılan başvurularda bu maddede belirtilen ayakta tedavide hekim ve diş hekimi muayenesi katılım payı tutarları 5 (Beş) TL artırılarak tahsil edilir” uygulamasını başlattı. Haklı gerekçeleri mevcut, çünkü hepimiz her gün poliklinik poliklinik gezen, elinde çok sayıda hastanenin tetkikleri ile başka kuruma başvuran ya da önerilen tedavileri uygulamayan hastalarla karşılaşıyoruz.
Bu uygulamanın kamu sağlık harcamalarını azaltacağı, hastane polikliniklerine başvuruları düşüreceği ve belki aile hekimine gidişi artırabileceği gerçek. Ama olaya diğer bir yandan bakınca, acil servislere başvuruları artırma riski mevcut ve ceza tümü ile hastaya kesilmiş durumda.
Yakınması için bir hekim ya da sağlık kurumuna başvurduktan sonraki 5 gün içinde acil servise aynı yakınma ile başvuran hastalarla ilgili bir çalışmayı, 2003 yılında yaptık. Çalışmanın detaylarına Türkiye Acil Tıp Dergisi’nin 2006 yılının 3. sayısında ulaşılabilir. O dönemde hem müracaat sayıları düşüktü hem de sağlık güvenceleri nedeni ile her hasta üniversite hastanesine gelemiyordu; ama yine de ikinci kez başvuruda, sağlık güvencesi nedeni ile gelemeyen hasta grubunun kontrol grubuna oranı anlamlı olarak yüksekti. Hastaların önemli bir kısmı ilk merkezde tetkik yapıldığını, tedavi düzenlendiğini ve önerilen ilaçları kullandıklarını da belirtmişti. Hastaların üçte ikisine ek tetkik istemi yapılırken yüzde 90’a yakını taburcu edilmişti; yatanların ise istatistiksel anlamlı olarak kronik hastalıkları mevcuttu.
Bakıldığında SUT’a eklenen maddedeki kronik hastalık ve acil hal ile yatış gerekliliği uygun görülüyor. Ama önemli bir soru gözden kaçmıyor mu? Hasta neden ikinci kez başka bir kurumda aynı branşa başvurma ihtiyacı hissediyor? Bir öğretim üyemizin yaşadığı durum buna açıklık getirebilir: Kendisine başvurmadan 1 saat önce başka bir kurum acil servisine başvuran ve viral ÜSYE tanısı için uygun olarak tedavisi düzenlenen, tekrar neden geldiği sorulan entelektüel bir hastanın cevabı ilginçti: “Haklısınız ama önceki doktor beni muayene bile etmedi.”
Başka bir açıdan da bakarsak: Günde 80 hasta bakılan bir poliklinikte, 8 saat hiç ara vermeden çalışan bir meslektaşımız, 6 dakikada bir hasta bakmak zorunda. Hasta odaya girer; yakınmasını söyler; hekim öykü alır ve sorgular; fizik muayenesini tamamlar; tetkik düşünürse ister ve neden istediğini açıklar; tetkik gerekmiyor ve tedavi düzenleyecekse reçete yazar ve kullanımını anlatır; hekimlik sadece reçete yazmak da değil, çeşitli önerilerde bulunur; hastanın hepsini anladığından emin olur; hasta teşekkür eder ve odadan çıkar; yeni hasta gelir. Yeni hastaya kadar geçen süre 6 dakika. Mükemmel bir hız değil mi?
Ne yazık ki böyle olmayınca da tekrarlayan başvurular kaçınılmaz oluyor, ama polikliniklerden ayağını kesmesi için parasal cezalar ile suç şimdilik sadece hastaya kesiliyor.
Konulan kurallar cezalar ile değil de, “en iyi tıbbi uygulamayı” teşvik edici olsa, bu uygulamalar sayesinde hastanın yararı için kurallar belirlense daha iyi olmaz mı? Tabii ki olur. Örneğin; her hasta için tam bir değerlendirme olanağının tanınması ve mesleğin maddi manevi karşılığını verecek yönetmelikler ve yasaların çıkartılması, meslek örgütünün de varlığının tanınması.
Sonuçta, çok uzun olmayan bir dönemde, müracaat sayıları da düşer, kamu harcamaları da azalır. İyi de, hekim sayısı eksik: Bu bir bahane değil aslında. Çözüm yöntemi ise bugünkü gibi sorunlara yamalar yapıştırarak olmamalı. Hekimlerle uğraşmak yerine, halen sevdikleri mesleklerini en iyi şekilde yapma şansı tanınsa, yaptıkları işin de hakkı verilse, bu sorunların çoğu ortadan kalkar; hem sağlık yöneticileri ve finansörü hem sağlık çalışanları hem de en önemlisi, hastalar mutlu olur.