Sayın Sağlık Bakanı’nın iki demeci art arda geliyor.
Birincisi, MHRS’de aynı zaman dilimine ek randevu verilmesi ile ilgili. Yani bakanlık belirlenen zaman dilimine verilmiş hasta randevusu yanına bir randevu daha ilave ediyor. İlk bakışta aynı koltuğun iki müşteriye satılması gibi bir durumun varolduğu sanılabilir. Oysa öyle değil!.. Nasıl mı?
Olay bakan beyin ikinci duyurusuyla biraz olsun açığa çıkmış görünüyor.
Yine bakan bey diyor ki; MHRS’den muayene için randevu alan hastaların %30’u yani yaklaşık her üç hastadan biri muayene olmaya gelmiyor. Yani?..
Yani si şu: Polikliniklerde boş (atıl) kapasite ortaya çıkmış oluyor. Bir tarafta sistem dolu göründüğü için bir türlü randevu alamayanlar, hatta bu nedenle şifa bulmak için özel hastanelere başvurmak zorunda kalıp kısıtlı bütçesinden hiç de azımsanmayacak miktarları özel hastanelere ödemek zorunda kalanlar; diğer tarafta ise hiçbir gerekçe olmaksızın, randevu alanların (randevu alamayanların hakkını çiğneyerek) devletin kamu hastanelerini verimsiz hale getirmeleri…
Tabii bu durumda sağlığın yöneticisi konumunda olan Sağlık Bakanlığı’nın tedbir alması doğal. Ancak sağlığı yöneten meslektaşlarıma şu soruyu sormadan da edemeyeceğim;
Ne zamandan beri bataklıklar kurutulmadan sadece sinek avı ile salgın hastalıkların kontrol altına alınması söz konusu?
Bataklık, sinek avı ve MHRS, ne ilgisi var? Diyebilirsiniz.
MHRS bataklığa dönüştü de ondan!.. Neden mi?
Anlatayım;
Yıllar önce sağlık bakanı sayın Recep AKDAĞ’ın zamanında tamamen iyi niyetle “sağlıkta sevk zinciri” uygulaması başlatıldı. Buradaki amaç, hastanelerin gereksiz hasta yükünden (gereksiz hasta: hastalığı 1. basamak sağlık kurumlarında da muayene edilerek tedavi edilebilecek hasta gurubu demektir.) kurtarılması ve hastanelerin (gerek 2. basamak gerekse de 3. basamak) kendilerine biçilen “sağlık rolü” nü gereğince yerine getirmesini sağlamaktı. Ancak çok kısa sürede bu uygulamanın iki vahim sonucu ortaya çıktı.
Birincisi; 1. basamak sağlık kuruluşları önünde onlarca metrelere uzanan hasta kuyrukları oluştu. Bunların %70’inden fazlası sadece hastaneye sevk alabilmek için kuyruğa giriyordu. Bu durum hem sevk almak için kuyrukta bekleyen hem de aslında 1. basamağa muayene ve tedavi amacıyla başvuran hasta profillerinde ciddi memnuniyetsizliğe neden oldu. Hatta bu konuda Recep AKDAĞ’ın tebdili kıyafet yaparak şahit olduğu bir olaydan da “darb-ı mesel” olarak bahsedilir.
İkinci vahim durum ise, devletin kasasını ilgilendiriyordu. Her sevk, aynı zamanda kağıt üstünde bir muayene prosedürünü içerdiğinden SGK’ya ciddi bir ilave (ve de gereksiz) yük getiriyordu. Kısa sürede iyi niyetle çıkılan yolun uygulamada hiç de beklenilen sonucu vermediği görülmüş oldu. Hemen bu uygulamadan vazgeçildi.
Hastanelerde oluşan yoğunluğun önüne –biraz da performans havucu ile- muayene yapılan alan ve doktor sayısını artırarak geçilmeye çalışıldı. Hastaneler artık gelen hastaların tümüne bakma yollarını araştırıyorlardı. Zaman zaman bazı branşlarda yoğunluk yaşanmaya devam etti. Ancak bizim hastalarımız bu konularda kendi pratik çözümlerini üretmekte oldukça mahirdir. Bazılarında daha erken gelmekle, bazılarında ilk gelenden itibaren kendi aralarında bir sıra oluşturmakla işler yürümeye devam etti.
Bir süre sonra birilerinin aklına “dahiyane” bir fikir geldi: MHRS!..
Neydi bu?
Merkezi Hasta Randevu Sistemi.
Kısacası hasta evinde telefondan veya internetten sisteme girecek, istediği bölümün(!) istediği saatte(!) randevusunu alacak, o saatte gidip hiç beklemeden(!) muayene olup tahlillerini yaptırarak ilacını alıp, mutlu mesut evine dönecekti.
Gerçekten çok iyi niyetle yola çıkılmıştı ve kağıt üzerinde mükemmel gibi görünüyordu. Üstelik araya Covid-19 pandemisi girmişti. Gereksiz hasta kalabalığının önüne geçmek için ideal bir sistemdi.
Hekimleri MHRS sistemine teşvik etmek için MHRS ile hasta bakan hekimler ödüllendirildi. MHRS harici hasta bakanların ise puanları düşürüldü. (Baktığı hasta performans hanesine yazılmadı)
Tabii Covid-19 pandemisinin olağanüstü koşullarını ayrı konuşmak lazım. Ancak şu da bir gerçek ki pandemi nedeniyle zaten hastaneye gelmekten korkan, bu nedenle tedavisi ciddi şekilde aksayan ya da tedavi şansını yitirecek kadar hastalığı ilerleyen (kanser ve kronik hastalıklar) azımsanmayacak bir hasta gurubu oluştu. Hatta bu nedenle ölenlerin sayısı covid nedeniyle ölenlerle kıyaslanabilecek sayıda olduğu tartışılır oldu.
Gün geldi Allah’a şükür pandemi günleri giderek geride kalmaya yüz tuttu. Tabii her birikmenin bir boşalma safhası vardır. Pandemi döneminde kendilerini hastanelerden uzak durmak zorunda hisseden kesim, hayatın kısmen de olsa normale dönmesi sebebiyle eskisinden daha yoğun olarak hastanelere akın etmeye başladı.
İşte bu noktada MHRS patladı!…
Tabir caizse kanalizasyon patlaması gibi.
Biraz insaf ölçülerini aştığımı mı düşünüyorsunuz?
Değil. Tabloyu bütün olarak ortaya koyabilirsek işin vahametini daha iyi anlayabiliriz.
Önce hasta cephesinden olaylara bir bakalım;
Siz hastasınız ve her zaman gittiğiniz hastaneye gitmek istiyorsunuz. Size diyorlar ki; randevu alacaksın. Randevusuz hasta bakılmıyor.
Pekala, diyorsunuz. Ancak o güne kadar telefonu “alo” demenin haricinde kullanmamışsınız. İnternet derseniz onunla çocuğunuz ya da torununuz vasıtasıyla gıyaben tanışmışsınız. Şimdi hasta sıfatıyla her zaman çat kapı başvurduğunuz, birkaç saat bekleyerek de olsa hizmet aldığınız hastanenin kapısından girebilmek için size MHRS diye bir şey olmazsa olmaz diyorlar.
Rica minnet çevrenizde bu işten anladığını düşündüğünüz kişiler vasıtasıyla randevu almaya çalışıyorsunuz. Ancak ilk on beş gün dolu belki sonraki on beş gün… cevabını alıyorsunuz çoğunlukla. Önce, “acaba beni atlatıyorlar mı?” diye kendi kendinize soruyorsunuz ister istemez. Ama görüyorsunuz ki çevrenizdeki pek çok kişi ve arkadaşlarınız aynı dertten muzdarip; “randevu alamamaktan!”.
İlk on beş gün, sonraki, bazen bir ay hatta daha uzun süreler… Üstelik bazı branşlarda randevu almak adeta aslanın ağzında. Bu da sizin sinir katsayınızın daha hastaneye gitmeden yükselmesine neden oluyor doğal olarak. Bu kadar badireden sonra randevu aldığınız gün ve saatte ilgili birime başvurduğunuzda orada nasıl karşılanmayı arzu edersiniz? Cevabı size bırakıyorum.
Şimdi gelelim hekim açısından olayları irdelemeye;
Yıllarınızı bu mesleği edinebilmek için harcamışsınız. Okulu bitirmekle kalmayıp yine yıllarınızı harcayarak, pek çok geceler uykusuz kalarak uzman hekim olmuşsunuz. Artık hayattan beklentileriniz biraz daha fazla, doğal olarak. “Sanat” olarak nitelendirilen bir mesleği icra edecek “sanatkar” olduğunuzu düşündüğünüz anda karşınıza MHRS denilen ruhsuz, mekanik, halinizden hiç anlamayan bir sistem çıkıyor ve her 15 günlük periyod da hayatınızın nasıl olması gerektiğini dikte ediyor. Oysa siz iyi biliyorsunuz ki, insan denilen “eşrefi mahlukat” ile ilgilenmek, tabir caizse işlevi kontör attırmak olan bir bilgisayar programının düzenleyeceği bir şey değildir. Bu işleyiş zaten başlangıçta sizin sinir katsayınızı yükseltiyor.
Toparlayacak olursak; bir tarafta henüz hastanenin kapısından girmeden daha önce hiç karşılaşmadığı “badirelere” (teknoloji gereği) maruz kalan ve bu nedenle sinir katsayısı yükselmiş bir hasta, öteki tarafta kendi mesleğinin inceliklerini serbestçe icra ederek önce manevi hazza ulaşmak isteyip ancak hiç bunlardan anlamayan bir sistem tarafından nasıl davranacağı dikte edilen ve bu nedenle de sinir katsayısı yükselen bir hekim…
Açıkça sormak zorundayım: Gelinen bu nokta kimin yararınadır? Kimi memnun etmektedir?
8 yorum
Hocam herşey güzel de çözüm?
Önce hizmeti verenlerden fikir alınması lazım,bashekimler dahi sistemin işleyişinde ve aksakliklardan haberdar değil,bu işler masa başında oturarak uygulama üretmekte olmuyor maalesef.
Osman hocam güzel bir yazı olmuş. Umarım kaale alırlar..
İKÇÜ Atatürk EA Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğinde profesör olarak çalışıyorum. Hepatobiliyer Cerrahi yapıyorum. Polikliniği sadece ve sadece kendim yapıyorum. Normalde öğleye kadar randevu açıp kalan süreyi HPB hastaları için randevusuz olarak alıyordum. Şimdi 16.30 kadar yığılan ve yıllardır hiç bakmadığım hastalara laf anlatmaya çalışıyorum. HPB malignitesi vatandaşlar ise randevu alamıyor. Alan da geç geldiği için hastalığı ilerlemiş oluyor. Randevular o kadar sıkışıkki araya da alamıyorum. Başhekimlik sorunu çözemiyor. Çözüm için topu il sağlık müdürlüğüne atıyorlar. Vicdanen rahatsızım.
Kişisel performans ön plana çıkarılmadığı için emekli olacaklar ve aktif çalışmayanlar da emekli olmaktan vazgeçti. Düzeltme sonrası bu sefer de kademik kadrodaki bizler daha fazla mağdur olduk.
Saygı ile.
Hocam çok güzel bir yazı.
Kaleminiz de kuvvetliymiş
Öncelikle meslektaşlarıma katkı ve görüşleri için teşekkür ediyorum.
Ömer hocam yazıda aslında çözüm önerisi de var. Yıllarını sağlığın idaresinde geçirmiş biri olarak zaten çözüm önerim olmazsa yazı eksik kalırdı. Ancak sizin gibi birkaç dosttan daha “çözüm önerin ne?” diye dönüş alınca yazıda bunu yeterince açık ifade etmediğimi düşünerek daha açık söylemek gerektiğine karar verdim. Nasıl ki yıllar önce sevk zinciri sisteminin türkiye şartlarına uygun olmadığı görüldüğünde hemen vaz geçildi ise burada da yapılması gereken şey aynı. Açıkca görülüyor ki MHRS’den hekimler de hastalar da memnun değil. Hizmet kalitesinin, verimliliğin ve etkin sağlık hizmetinin verilebilmesinin önünde engel teşkil ediyor. O halde ilk yapılması gereken şey yanlıştan bir an önce dönmek. Ya tamamen ya da kısmen MHRS’yi kaldırmak. Kısmen kaldırmaktan kastım MHRS ile bakılan toplam hasta oranını düşürmek (toplam hastanın %30’u mesela). Daha verimli daha efektif sistemler üzerine yine çalışılabilir kafa yorulabilir. Ama önce “zarar verme ilkesi” burada da geçerli.
Osman hocam, sıkıntını çok iyi anlıyorum. Yerden göğe kadar haklısın. Yazımda belirttiğim gibi “daha fazla kontör attırmak uğruna” gözden kaçan, bizlere ulaşamayan ya da geç ulaşması nedeniyle tedavi şansını yitiren hiç azımsanmıyacak sayıdaki “kritik hasta” ne olacak? Onların hesabını kim verecek?
Değerli Hocam bilinen, yaşanan ve kanayan bir yaraya dokunduğunuz için hasta ve hekimler adına teşekkür ederiz. Ancak çözüm ve çıkış yollarının irdelenmediği sadece durum tespiti yapıldığı ifade edilmiş. Yapılan birçok önemli değişim ve gelişimin masa başında yapıldığı, tarafların, komisyon ve şuraların dahil edilmediği ;sorun ortaya çıkınca konuşulduğu bir realite haline geldi. 1-Sevk zinciri düzenlenmeli hasta ve hekim için özendirici olmalı.
2-Hekimlere kendi MHRS sistemlerinin zaman ve seçimini yönetmesini mesai dışı ve hafta sonu dahil geçmişte muayenehanelerde olduğu gibi kendilerine bırakmak.
3-Eşdeğer hastanelerde görev yapan her branşın kendi içinde ortalamasını belirlemek aşan hizmet karşılığında performans belirleme ve sağlık uygulama tebliğindeki fiyatın %10 gibi bir rakamı ödemek.
4-SUT fiyatlarını da o hizmeti üretmek için yapılan ödemeyi oluşturan malzeme, enerji ve işgücü gibi parametreleri günün şartlarına göre eşelmobil sistemine bağlamak ona göre her yıl SUT düzenlenmeli diye düşünüyorum gerekirse iddia ve tezlerimi detaylı izah ederim
kıymetli ağabeyim ve dekanım, sorun ve sıkıntıları dile getirmek iyi hoş da, ömer akil hocamın dediği gibi muhatap kim? kime dert anlatıyorsunuz? kimden cevap ya da çözüm bekliyorsunuz? böyle yazılar yazmak içini dökmek, rahatlamak dışında neye yarıyor? bakan yardımcısı olan hocamıza sorunu ve varsa çözüm önerilerini iletebilirdiniz. medya ortamında bu sorun ve sıkıntıları dile getirmek sıkıntı yaratabilir. ben sözel (bizzat zamanın müsteşarına) ve yazılı olarak (başhekimliğe veda mektubu) az buçuk, ucundan kıyısından bir şeyler dile getirdiğim için dışlandım, birçok teftiş ve soruşturma geçirdim, maddi ve manevi birçok zarara uğradım. sonuçta dile getirdiğim konularda haklı çıktım ama doğruları söylediğim için de dokuz köyden kovuldum. İnşaallah sizin başınıza bir şey gelmez.
Yazınız ile ilgili bir iki ekleme yapabilir miyim?
Araç muayene istasyonuna randevu aldınız ve değil aynı gün, randevu saatinde gitmediniz, ne oluyor biliyor musunuz? Araç muayene istasyonu ile hastaneyi karşılaştırmak istemem. Ama burada görülmesi gereken şey çok açık. Zamanında gitmediğinizde aracınızın muayenesi imkanını kaybetmekle kalmıyorsunuz, 1 ay da yeni randevu alamıyorsunuz. (Halen böyle mi bilmiyorum ama bir dönem böyle idi). TÜVTÜRK kaynağının kötü kullanılmasını istemiyor da Sağlık Bakanlığı ne düşünüyor?
Havayolu şirketleri de gelmeyen yolcu olabileceği için fazla bilet satıyor; ama sattığı fazla bilet sahipleri geldiğinde, çifte rezervasyon yaptığı ortaya çıktığında müşterisine kendini affettirmek için cazip imkanlar sunuyor. MHRS yöneticilerinin bu duruma çözümü ne? 5 dakikaya 2 hastayı sıkıştırması için hekime yüklenmek mi?
Yani yazınız daha da genişletilebilir.
Selam ve saygılarımla
MHRS öncesini hatırlıyorum da durum şimdikinden çok iyi değildi. poliklinik kapısında yığılan hastalar. içeri girip muayene olmak için her yolu deniyorlardı. MHRS ilgili yazılanların hepsi çok doğru. bence çözüm yine bu sistem içinde aranmalı. uzun vadede birinci basamağın güçlendirilmesi vatandaşın bilinçlendirilmesi sağlık okur yazarlığının artırılması gerekir. başka türlü sistem tutturmak mümkün değil gibi.