Medyada, hasta ya da yakınlarının, sağlık çalışanlarına karşı fiili ya da sözel saldırıda bulundukları haberlerine sıklıkla rastlanmaktadır. Daha çok hastanelerin acil polikliniklerinde meydana gelen bu olaylar, hastalara ve çalışanlara zarar vermenin yanı sıra, hastanelere karşı güven kaybına ve önyargı oluşmasına neden olmaktadırlar. Olayların meydana geliş nedenleri, bu tür ünitelerin, duygusal patlamalara açık olmasından kaynaklanmaktadır. Ancak her şeye karşın, acil servislerin doğası gereği ağır koşullarda görev yapan sağlık çalışanlarının bu tepkileri kesinlikle hak etmedikleri bir gerçektir.
Bilindiği gibi, hastalıklar ve kazalar, türü ve derecesine göre, herkesçe stres yaratan etkenlerin başında gelir ve aile içi kriz durumuna neden olur. Özellikle beklenmedik bir biçimde ortaya çıkan kaza ve hastalıklarda, stres ve krizin etkisi ikiye katlanır. Çünkü, olayların ani gelişmesi ile; belirsizliklerin yarattığı korkular, ağır tedavi ücretleri ile ilgili kaygılar, rutin yaşamın aniden kesintiye uğraması ve planların alt üst olmasının getirdiği tedirginlik, ister istemez insanları etkisi altına alır ve insanlar, “gerçek kişilik, hastalık ve yolculukta ortaya çıkar” deyişini doğrularcasına her zamankinden farklı davranışlar sergileyebilirler. Bu gibi değişikliklere, hastalıklarla başetmede çok önemli bir yeri olan destek sistemlerinden yoksun birey ve ailelerde daha sık rastlanır. İşte böyle bir tablo ile acil polikliniğe gelen hasta ve yakınlarına sağlık çalışanları tarafından kasıtlı olmasa da, verilen yanlış ya da eksik tepkiler, bireylerin saldırganlık eğilimlerini tetikleyebilir ve hem çalışanlar, hem de hastalar için nahoş durumlar ortaya çıkabilir. En önemlisi de , o sırada, vakit geçirmeden hasta üzerine yoğunlaşılması; durum değerlendirilmesi; duruma göre tedavinin belirlenmesi; kararların hemen uygulamaya geçirilmesi gerekirken, dikkatler bu olaylara çevrilmekte ve beraberinde, her iki tarafta öfke gibi olumsuz duyguların oluşmasına neden olmaktadır. Oysa, bu dönemde, hastanın bir an önce tedavi edilerek evine gönderilebilmesi için, hasta-hasta sahipleri-sağlık çalışanları arası sıkı iş birliğine her zamankinden çok gereksinim vardır.
Bu gibi ünitelerde, personel yetersizliğinin yarattığı olumsuzlukları da göğüsleyerek, hastayı bir an önce sağlığına kavuşturmak için, bilgi, beceri ve enerjisini hastaya yöneltmiş olan sağlık çalışanlarının, bu tür saldırılara uğraması onları içten yaralayabilir. Çünkü, konumu ne olursa olsun, sağlık çalışanları da diğer insanlar gibi, görevlerini yerine getirirlerken, alkışlanmayı beklemeseler de, çabalarının hizmeti alanlar tarafından fark edildiğini duyumsamak isterler. Her ne kadar kendileri için en etkili geribildirim, çabalarının sonucunda hastada görülen iyi yönde gelişmeler olsa da, böylesi beklentiler de doğal insani beklentilerdendir. Ancak, yukarıda tanımı yapılan, karmaşık duygular taşıyan ve dikkatini doğrudan hastasına yönelten hasta yakınlarından, çalışanlara empati yapmaları beklenemez. Çünkü, bu bireylerin bulundukları konumda, böyle bir beklentiyi karşılayacak ne sabırları, ne de donanımları vardır. Bunu yapabilmek için sağlık personelinin görev, yetki ve sorumluluklarını, çalışma koşullarını iyi bilmeleri ve o sırada yapılanları iyi değerlendirebilecek bilgi ve becerilere sahip olmaları gerekir. Ancak, yine vurgulamak gerekirse, bu bireylerin, bilgi eksiklikleri nedeni ile, kendilerine göre yorumlar yaparak, yanlış kararlara vararak çalışanlara fiili ya da sözel saldırıda bulunmaları hiç bir gerekçe ile haklı görülemez.
Hekim, nasıl ki, bu ünitelere gelen hastanın durumuna bakarak, önceliği yaşamsal girişimlere veriyorsa, birden fazla acil vaka geldiğinde, hastaların durumunu değerlendirerek öncelik sıralaması yapar. Ancak hekimin, bu düşüncelerle eyleme geçtiğinden haberdar olmayan hasta sahibi, duruma farklı anlamlar yükleyebilir, hastasının ihmal edildiği duygusuna kapılabilir ve sorularıyla ya da talepkar tavırlarıyla hekimin dikkatini dağıtabilir ve işini engelleyebilir. Böylesi durumlar istenilmeden de olsa, hekimi ve diğer çalışanları sabırsız tepki vermeye itebilir. Böylece, zaman zaman da olsa, bu üniteler, hastane ortamı ile hiç bağdaşmayan duygusal patlama ve kavgalara sahne olurlar. Bu yüzden, konuya ilişkin önlemlerin alınması ve devreye sokulması hastane yönetiminin önemli bir parçasını oluşturmaktadır ve yasalar da, hasta ve çalışanların hakları çerçevesinde bu sorumluluğu hastane yöneticilerine vermektedir.
Konuyla ilgili olarak yapılması gerekenler tek boyutlu değildir. Durumun ciddiyeti nedeniyle, hastane cephesinde alınacak önlemlerin yanında, sorunun toplum boyutunda da ele alınmasını zorunludur. Çünkü, göz önüne alınarak hastayı yaşama döndürmek, hastanın yaşamını korumak, hasta kaza geçirdiyse kazanın etkilerini en aza indirmek için zamanla yarışan hekimin meşgul edilmesi ve dikkatinin başka tarafa çekilmesinin hasta aleyhine durumlar yaratabileceği konusunda toplumun bilgilendirilmesi gerekir.
Olayların sağlık çalışanları ve hasta ya da hasta yakınları arası iletişimsizlikten kaynaklandığı varsayılırsa, bu eksikliğin giderilmesi yoluna gidilmelidir. O sırada tüm dikkatini hastayı iyileştirmeye yoğunlaştırmak durumunda olan hekimin, yapılanlar hakkında bireyleri bilgilendirmeye zaman ayırması beklenemez. Bu durumda bu görevi yerine getirecek başka bir eleman gereksinim vardır. Bu görevi üstlenecek elemanın, hasta, hasta ve yakınlarının içinde bulundukları durumu değerlendirerek uygun yaklaşımlarda bulunabilecek donanımda; yatıştırıcı, güven verici özellikte; empati yapabilecek yatkınlıkta olması beklenendir. Eleman, acil poliklinik çalışanları arasından bu özellikler göz önüne alınarak seçilebilir. Gerekirse kendisine, psikiyatri servisinde, böyle olayların üstesinden gelebilmesini destekleyici bilgi, beceri ve deneyim kazandırılır. Aslında sözü edilen durumlarda uygun yaklaşımlar hemşirelik yüksekokullarında, psikiyatri hemşireliği kapsamında öğrencilere kuramsal boyutta verilmekte ve uygulaması psikiyatri servislerinde yaptırılmaktadır. Hastane bütçesine ek bir yük getireceği düşünülse de hastayı ve çalışanları aynı özenle korumakla yükümlü olan hastane yöneticilerinin, olaylar meydana gelmeden bu tür önlemleri almaları sorumlulukları kapsamındadır. Önlemlerin hastanenin prestijini korumada da yararı olacağı unutulmamalıdır. Toplumun söylenilenler doğrultusunda bilgilendirtmesinde ise, sivil toplum kuruluşlarına, yazılı ve görsel basına önemli görevler düşmektedir.