Medimagazin’de 30.1.2009 tarihinde yayınlanan habere göre: Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkanı Fatih Acar, Ankara’da 34 müfettişle 14 hastanenin harcamalarında yapılan denetimlerin ardından sağlık harcamalarının artıştan azalışa geçtiğini ve denetim yapılmayan sağlık kuruluşlarında ise artış trendinin devam ettiğini söyledi. Müfettiş denetimlerinde çok önemli tespitlerde bulunduklarını söyleyen Acar, yolsuzluk örneklerini anlattı: “Ölmüş 200’ün üzerinde insana reçete yazıldığını, 34 kutu yazılması gereken bir ilacın 54 bin kutu yazıldığını, bunun da Kuruma fatura edildiğini belirledik. Bu ve buna benzer çok enteresan sonuçlarla karşılaştık.” Benzer usulsüzlüklerin yaşanmasını önlemek için denetimlerin artacağını kaydeden Acar, “Bundan sonra elektronik ortamda bunları izleyebilecek takip edebilecek, bu suiistimalleri önleyebilecek altyapı oluşturuyoruz.” diye konuşmuş.
Bu haberle ilgili bir yoruma gitmeden, 17.11.2008 tarihli Medimagazinde yayınlanan “SGK Tek Başına Karar Vermeli mi?” başlıklı yazımdan bir alıntı yapmak istiyorum: Sağlığın önemli ölçülerde suistimal edilebilir bir alan olduğu bir gerçektir. Sıradan bir ihtiyaç değil, bir hak olarak algılanan sağlık hizmetleri, hemen her ülkede farklı argümanlar kullanılarak sosyal adalet anlayışıyla finanse edilmektedir. Bu durum, tanınan hak ve yetkilerin kötüye kullanımını kolaylaştırmaktadır. Çare: Sağlıkta denetimin aktif ve sürekli bir biçimde gerçekleştirilmesidir. Ne var ki SGK, denetleme görevini yapıp, yanlış yapanın yakasına yapışacak yerde, kurunun yanında yaşı da yakacak genel kısıtlamalar yaparak suistimalleri önlemeye çalışmaktadır. Her kurum ve her hekim, adeta kötü niyetli birer potansiyel suçlu gibi görülmektedir. Örneğin; hastalarına gereksiz ve tıbbi endikasyon dışında tetkik veya ilaç yazarak faturayı kabartan hekimleri (!) bulup cezalandırmak yerine; tüm hekimlere “Bir reçeteye sadece dört kalem ilaç yazabilirsin, her ilaçtan bir kutu yazabilirsin, her hekim her ilacı yazamaz” gibi reçeteleme konusunda sınırlamalar getirmek veya “Bir hastaya ne tetkik yaptırırsan yaptır sadece sabit bir ücret öderim” diyerek hekimin elini kolunu bağlamak makul değildir. Yanlış teşhis ve tedavilere neden olabilecek, etik ve hukuki olarak hatalı bir uygulamadır. Ya da hayali hastalar ve gereksiz tetkiklerle SGK’nın bütçesini hortumlayan kurumları (!) tespit edip, bunlar hakkında hukuki işlem yapmaktansa; fiyatları tırpanlayıp, çok çeşitli argümanlarla kısıtlamalar getirip ödemeleri sınırlayarak bütçeyi dengelemeye çalışmak sorunlu bir yaklaşımdır.”
SGK başkanının açıklamaları sağlık harcamalarının kontrolünde denetimin ne denli etkili olduğunu ortaya koymaktadır. Yapılan uygulamadan alınan sonuç yeterince açıktır. Öyleyse, SGK, tüm illerde denetim elemanlarının sayısını artırmalı ve kurumları, işleyişi ve faturaları denetlemelidir. Ülkedeki sağlık harcamalarını azaltmanın yolu: Hekimin elini kolunu bağlayıp mesleğini icra edemez hale düşüren sınırlamalar getirmek; vaka başı veya paket ödemelerle hasta güvenliğini tehdit etmek; hileyle faturaları şişirmeyen dürüst kurumları zarar ettirecek irrasyonel fiyat politikaları izlemek; her gün değişen kurallarla sistemi işin içinden çıkılmaz hale getirmek değil, giderleri rasyonalize edecek denetimi etkinleştirmektir. Özel sağlık kurumlarının ürettikleri hizmet ve kestikleri faturalar gerçekçi çizgiye çekilebilse; kamu sağlık kurumlarında performans uygulamalarına bağlı suistimaller önlenebilse; ilaç endüstrisi ile tıbbi cihaz ve malzeme pazarlayan medikal firmaların tanıtım ve promosyon çalışmaları etik ve hukuki sınırlarda tutulabilse, inanıyorum ki sağlık harcamaları, umulanın da ötesinde optimize edilebilecektir.