Tıp tarihi ve etik branşının bir uzman kişisi olarak, uzun yıllardır sağlık hukuku alanına önem verdim. Her ne kadar bu alanla ilgili değilsem de önemini çok iyi bilmekteyim.
Bilindiği gibi sağlık hukuku; tıbbi uygulama hataları ile ilgili ne kadar hukuki sorun varsa onları inceler. Özellikle kadın hastalıkları ve doğum, genel cerrahi, iç hastalıkları, nöroşirurji, ortopedi ve travmatoloji, nöroloji, kulak burun ve boğaz vb. gibi alanlarda hatalı uygulamalar olmakta ve böylece sağlık hukuku devreye girmektedir. Nitekim tıbbi uygulamaların hukuka uygunluğu, kişinin sağlık ve yaşama temel haklarına dayanır. Kişinin sağlıklı yaşayabilmesinin en önemli koşulu, tıbbi bakım ve tedavinin olmasıdır. Böylece belirli bir mesleğin ayrıcalıkları olarak kabul edilmiş haklar ve görevler, kişinin sağlık ve yaşam hakkının sonucudur. Bütün tıbbi uygulamaların ve tıp biliminin amacı da kişinin sağlığının korunmasına, ıstıraplarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir.
Klinik uygulamalarda hekimin tıbbi eylemi (tıbbi uygulamaları) dolayısıyla, hekim sorumluluğu konusu ortaya çıkar. Hekimin klinik uygulamalarda sorumluluktan kurtulması için bazı kurallara uyması gerekmektedir. Eğer bu kurallara uyulmazsa tıpta hatalı uygulamalar olur.
Bu arada hekimlerin maruz kaldığı şiddet olayları da ayrı ve önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani burada sadece hekimlerin uygulama hataları değil, aynı zamanda onlara yapılan şiddetin de ne kadar önemli olduğu ve bu olayların önlenmesi için hukuki önlemlerin alınması da çok önemlidir. Son olarak Türk Tabipleri Birliği’nin çıkardığı 2008 tarihli Hekim Hakları Bildirgesi de bu konuyu işlemektedir. Ayrıca, 1998 tarihli Hasta Hakları Yönetmeliği de hastaların haklarını çok detaylı olarak güvence altına almıştır. Bu alanda en uygunu kuşkusuz, “hem hekimin hem de hastanın özgürlüğüne en geniş saygıyı göstererek erişilen en yüksek düzeyde sağlık hizmetinin sunulması” olmalıdır.
Son yıllarda sağlık hukuku üzerine eğilen hukukçu arkadaşlarımızın sayısı artmakta olup, tıptaki hukuki sorunlar derinliğine incelenmekte ve önem verilmektedir. Doğaldır ki bu alan yüzyıllardır vardı. Ancak, son 20-30 yıldır modern ve gittikçe önem verilen bağımsız bir branş olmuştur. Yine bazı tıp fakültelerinde bu alan ders olarak da okutulmaktadır. Ayrıca, bu alandaki dernek ve enstitülerin de sayısı yakın bir gelecekte artacaktır. Nitekim sağlık hukuku, tıp hukuku gibi adlar altında faaliyet gösteren bazı dernekler ve hukuk fakülteleri bu alanda ulusal ve uluslararası toplantılar düzenlemektedir.
Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneğimiz de 2004 yılında kurulmuş olup, yurt içinden ve dışından değerli hukukçu hocalarımızla çok önemli toplantılar yapmaktadır. Dernek kurulacağı zaman iki bölümlü olmasına ve hem tıp etiğini hem de tıp hukukunu içinde bulundurmasına, kurucular arasında bazı değerli hukukçuların bulunmasına ve daha sonraki yıllarda da hukukçu üye sayısının arttırılmasına önem verildi. Bu arada Derneğimiz yurt içinde olduğu kadar yurt dışında da tanındı.
18-19 Nisan 2013 tarihleri arasında, Çağ Üniversitesi Hukuk Fakültesince Mersin’de düzenlenen Sağlık Hukuku Sempozyumu’na Derneğimizi temsilen konuşmacı olarak katıldım. Bu, benim bu üniversitenin sağlık hukuku toplantılarına ikinci gidişimdi. Özellikle bu toplantıya yalnız konuşma yapmak için değil, aynı zamanda değerli hukukçu ve adli tıpçı hocalarımızın sundukları konuşmalardan bilgi almak için de katıldım ve çok yararlandım. Bu toplantıda da “haklar, etik kurallar ve sağlık çalışanlarına şiddet, hasta-hekim hakları ve davalar, sağlık hizmetleri, hukuki sorumluluk, bilirkişilik ve uzman mütalaası ve sağlık sigortası” gibi konular bulunuyordu. Bu konuları dinleyerek çok yararlandım. Sağlık hukuku alanına önem verilmesine bir kez daha inanmış ve bilgilenmiş olarak toplantıdan ayrıldım.