Uluslararası Acil Tıp Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nde Acil Tıp Board’u tarafından resmen onaylanmış bir yan dal olmasa da, eğitim verilen çok sayıda program mevcut. Bu programlardaki sorumlu kişiler dünyanın her yerinde acil tıp alanında büyük projelere imza atıyorlar. On beş yıldır üyesi olduğum “American College of Emergency Physicians’in (ACEP)”ın altında da Uluslararası Acil Tıp Komisyonu mevcut. Bu komisyonun bir üyesi olarak eğitim komitesinde görev yapmaktayım. Bu yıl düzenlenen ACEP kongresinde Uluslararası Acil Tıp Komisyonunun eğitim toplantısında “acil tıbbın gelişimini etkileyen yeni konular” başlıklı bir panele konuşmacı olarak katıldım. Panelde Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri temsilcileri ülkelerinde henüz başlamakta olan acil tıp alanındaki yenilikleri anlatırken, benden “hükümet politikalarının acil tıp alanına etkileri” hakkında bir konuşma yapmam istendi. Sağlık hizmetlerinin merkezi bir yönetim tarafından yürütülüp kontrol edildiği ülkemizdeki deneyimleri diğer ülke temsilcileri ile paylaşmam istendi. Zaman içinde pek farkında olmasak da, özellikle Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın 8 ana teması altında gerçekleştirilen değişimlerin, acil tıbba olumlu veya olumsuz ne kadar çok etkisinin olduğunu görmek mümkün. Önemli birkaç değişikliği burada hatırlamakta fayda var.
İlk göze çarpan 2004 yılı Ocak ayında Sağlık Bakanlığı (SB) ve Sosyal Sigortala Kurumu (SSK) hastanelerinin ortak kullanıma açılması anlaşması oluyor. Sonuç: SB hastaneleri acil servislerinde zaten çok olan hasta sayısı daha da artıyor. 2005 yılında SB hastaneleri acil servislerinde bakılan hasta sayısı 48 milyon iken, 2010 yılında bu sayı 65 milyona çıkıyor. 2010 yılında tüm hastanelerin acil servislerinde bakılan hasta sayısı ise neredeyse ülke nüfusuna eşit.
2004 yılında SB hastanelerinde performansa dayalı ek ödeme sistemi uygulanmaya başlıyor. Acil servis çalışanları ve acil tıp uzmanları bir anda 2-3 katı maaş almaya başlıyorlar. Ancak, Tam Gün Yasası’nın çıkarılması sonrası nedense bu ek ödemelerin düştüğünü de gözden kaçırmamak gerekiyor.
2002 yılındaki Tıpta Uzmanlık Tüzüğü gereği acil tıbbın 5 yıla çıkması, mecburi hizmetin yeniden başlaması, SB hastanelerindeki performans ödemeleri nedeni ile maaşların daha yüksek olması gibi etkenler üniversitelerde acil tıp ana bilim dallarına öğretim üyesi veya uzman bulunmasına engel oluyor.
2005 Eylül ayından itibaren başlayan birinci basamakta aile hekimliği sistemi nedeni ile ihtiyaç duyulan pratisyen hekimler acil servislerden çekiliyor ve hasta sayıları artmasına rağmen acil servislerdeki hekim sayısı azalıyor. Acil hekimliği sertifikasyon programından sonuç çıkmayınca, Eğitim ve araştırma hastaneleri (EAH)’nde koordinatör şefler denetiminde 2006 yılında 19 hastaneye acil tıp asistanları alınıyor. Acil tıp kliniği açılan EAH sayısı günümüzde 30’a çıktı. Birçok üniversite ana bilim dalının 10 yılda alamadığı asistan bir kuruma tek TUS’ta yerleşiyor. Mezun vermeye başlandıktan sonraki 10 yılda sadece 161 uzman mezun olurken, bu senenin ilk 10 ayında 154 uzman mezun oldu. Eğitim içeriğini ve kalitesini tartışmaya açmaya ise gerek yok.
2007 Haziran ayında üniversite hastaneleri SGK’lı tüm hastalara açılıyor. Bu tarihten itibaren üniversite hastanelerinin acil servislerindeki hasta sayısı yüzde 100’e kadar artıyor; ancak personel ve asistan sayısı ise artırılmıyor. Eğitimi tartışmaya açmaya yine gerek yok.
Süreç içinde üniversite hastanelerinin mali durumları da malum. Malzeme ihtiyacından tutun, personele kadar acil sağlık hizmetinin sunumu sürekli yara alıyor.
Son yıllarda özel hastane sayıları da sürekli artıyor; parası olanlar belirli yüzdelerde fark verip poliklinikleri kullanabiliyor. Yatış veya cerrahi girişim gerekip, ücret farkı nedeni ile özel hastanelere yatamayanlar ise kendi istekleri ile taburcu olup kamu hastanelerine geliyor ve hastane girişleri yine acil servislerden oluyor.
2009 yılında çıkartılan acil servis hizmetlerinin sunumu hakkındaki tebliğ ise bir milat. Yirmi yıllık süreçte acil servislerin önemi ancak anlaşılıyor. 2010 yılı sonunda aile hekimliğine tüm illerde geçiliyor ama, nedense acil servis hasta sayısı giderek artıyor.
Sürecin tümünün yarattığı en önemli sorun, acil servislerdeki hasta sayısının artması. Günde 1000’den fazla hasta bakılan yerler var. Kongrede bu sayıyı duyanlar merakla sordular: “Günde 1000 hasta nasıl bakılır?” Haklılar, cevap veremedim. Herhalde sadece bakılır, tam bir tıbbi değerlendirme yapmak için mevcudun 5-10 katı kadar çalışan gerekir.
Sağlık Bakanlığı da acil servis sorunlarını görerek bu hafta bir toplantı düzenliyor. Sonuç çıkmasını dilerim, ama sağlık sistemini bir bütün olarak planlamak yerine giderlerin kısılmasına dayalı bir politika ile sağlık sistemini yapılandırmak çözümü engelliyor. Acil servis sorunlarını sadece acil servis içinde aramak veya sadece buralarda yapılan düzenlemeler ile sorunların çözüleceğini beklemek hayalperestlik. Sistemi bir bütün olarak ele almadıkça, gerçek kök nedenler bulunup düzeltilmedikçe acil servis sorunlarını çözmek ancak başka bir bahara kalacaktır.