Türkiye’de sağlık sistemi deyince Cumhuriyet devri ve hatta öncesinden başlayarak günümüze kadar konuşabiliriz. Çok geniş açılardan işin planlamasından, eğitiminden, günlük uygulamalarından, sağlık ekonomisinden birçok konuları konuşabiliriz. Biz bu yazımızda daha çok günümüze yansıyan eğitim ve günlük pratiğimizi etkileyen bazı konuların bir kısmına değinmeğe çalıştık.
Ülkemizde sağlık sistemimizde önemli reformlardan bir tanesi Sosyal Sigortalar Kurumu(SSK) ile devlet hastanelerinin 2005 tarihinde birleştirilmesi ve 2006 yılında Sosyal Güvenlik Kurumu(SGK) oluşturulmasıdır. SSK, Emekli Sandığı ve BAĞ-KUR birleştirilmiştir. Sağlık sisteminin tek bir çatı altında ve hepsinin sağlık bakanlığına devredilmesi uygun olmuştur.
Halen nadir de olsa bazı kurum veya kişilere sınırsız sağlık hizmeti verilmesi uygun değildir. Bazen gerekli olmadan aynı tetkikler farklı günlerde acil olmadan farklı yerlerde yapılıyor. Bu da gereksiz harcamaya ve israfa yol açıyor. Acil olmadığında hekimin tekrar tetkik ve görüntülemelerine kısıtlamalar konulmalı ve istenilmiş ise tıbbi gerekçeleri açıklanmalıdır. Eğer uyumsuz ve uygunsuz bulunan tetkik veya görüntüleme yöntemleri var ise onu yapan yerin kalitesi yetkililer tarafından gözden geçirilip ona göre yaptırım işlemleri yapılmalıdır. Örnek: Hekim beyin Magnetic Resonance Imaging (MRI) istemiş buda çekilmiş. Acil olmadan başka bir yer ve hekim yeniden istek yapamamalı; eğer gerekçesini yazarak yeniden çekiyor ve öncekini yetersiz buluyor ise önceden çekilen yerin ruhsatı ve yetkinliği aletin güvenirliliği gözden geçirilmelidir.
Eğitim ve araştırma hastanelerinde olan klinik şeflikleri 2012 yılında kaldırıldı. Klinik şefi ve şef muavinleri eğitim görevlisi adını aldı. Klinik şefliği sistemi çok iyi miydi? Geçmiş şartlarına göre iyi olabilirdi ama son devrelerde aksayan yönleri çoğalmıştı. Bu sistemin aksayan yönleri revize edilip günümüz şartlarına göre daha iyi bir şekle getirile bilinirdi. Ama sistem kökünden kaldırıldı. Ne olduğu belli olmayan bir sistem getirtildi. Eski sistemde Klinik şefi, altında şef muavinleri ve altında başasistanlar ve sonrasında uzmanlar ve asistanlar vardı. Klinik şefi, şef muavinliği ve başasistanlık imtihanları oluyordu. Bunlara müracaatların belli kriterleri vardı. Bu görevlerdeki kişilerin her birinin belli sorumlulukları vardı. Bu kaldırıldı. Hiyerarşi bozuldu. Tüm doçentler, Profesörler de eğitim görevlisi oldu. Bir anda uzman veya başasistanlar Sağlık bakanlığında yetkili olan birilerinin onayıyla klinikte sorumlu olmaya başladılar. Kimin siyasi gücü varsa o bölümde sorumlu olmaya başladı. Bilimsel yönler değil idari yönler hakim olmaya başladı. Doktorlar arasında çekişmeler alevlendi. Sorumlu bir hocanın asistanı olan ve onun yanında yetişen bir kişi yetkili olduysa bir anda hocaya emretmeğe başladı. Şeflik sisteminin kötü olan bir yanı bir klinikte birden fazla klinik şefliği olabiliyordu. Bunun birleştirilmesi tek klinik haline getirilmesi doğru olmuştur. Ama bu tek bir klinik halinde işlemesi tam istenilen seviyede değildir. Başhekimliğin yönetiminde bazen idari görevli ve eğitim görevlisi diye 2 başlı bir yönetim olabiliyor ve bazı atanan kişiler kıdemsiz, ehliyet ve liyakate sahip olmayanlar bu göreve gelmiş olabiliyorlar. Bu da kliniklerde huzursuzluklara yol açabiliyor.
Eskiden olan ve halen de çok yerde devam eden serbest muayenehane açma yetkisine 2010 tarihinde düzenleme getirildi. Devlet hastanelerinde çalışan tüm hekimlere ya muayenehaneyi kapat veya muayenehanede devam etmek istiyorsan hastaneden ayrıl mantığı uygulandı. Ama aynı şeyler Üniversitedeki hekimlere uygulanmadı. Böyle adaletsiz uygulama doktorlar arasında huzursuzluğa yol açtı. Sağlık bakanlığı hastanelerinde olan doçent ve profesörler ya hep ya hiç mantığına tabii olurken üniversite kadrolarındakiler aynı uygulamada olmadılar. Üniversite kadrolarında olanlarda da uygun olmayan bazı uygulamalar oluştu ve halen devam ediyor: Muayenehane açan bir hekim hastanede ameliyat veya muayene yapamıyor. Döner sermayeden faydalanamıyor. Ameliyatı kendisi yapmak isterse çalıştığı hastanede değil dışarıdaki özel hastanede yapıyor. Bu uygulama ile hasta özele yönlendirilmeye başlandı. Bunların düzeltilmesi gerekir.
Doçent olma kriterleri sık sık değişikliğe uğratıldı. Yine doçent olmada sözlü sınav kaldırıldı. Artık dosya üzerinden incelemeler sonucu doçentlik belgeleri verilmeye başlandı. Bazı köklü üniversiteler bu işlemi yeterli görmeyerek pasif direniş tarzında kadrolara alınacak doçent ve profesörleri; kendileri jüri oluşturup mülakat yaptıktan sonra almaya başladılar. Yine doçentlikte Yabancı dil puanları ve sistemlerinde sık sık değişiklikler yapıldı. En son 70 puandan vazgeçilerek, en az 55 yabancı dil puanına sahip olma şartı getirildi. Yan dallarda tez hazırlama zorunluluğu kaldırıldı. Böyle sık sık değişiklikler olmamalıdır.
Sistem öyle bir aşamaya yönlenmektedir ki; hasta muayene edemeyen, çeşitli tıbbi işlemleri yapamayan doçent ve profesör unvanı olan doktorlar oluşmakta ve sonucunda eğitim ve tedavilerde kalite düşmektedir. Bu doktorların da bir kısmı özel hastaneler tarafından bol ücretlerle transfer edilmekte ve hastalar da özel sağlık kuruluşlarına yönelmektedir. Burada tabii ki hakkıyla birtakım unvanlar almış ve işini iyi bir şekilde yapan çoğunluğu oluşturan hekimlerimizi tenzih ederim.
Günümüzde siyasilerin de çok tartıştığı Şehir hastaneleri tartışılmaya değer. Böyle devasa hastanelerin yapılması yanlış olmuştur. İlk etapta plan ve yapım aşamasında kamu arazileri kullanılmış ve ihale süreçleri gibi bazı süreçlerde istenilen şeffaflığa erişmediğinden çeşitli spekülasyonlara sebep olmuştur. Alt yapıları ve hastanelere ulaşım yolları yeterince yapılmadan hizmetlere açılmıştır. Hastaların ve de sağlık çalışanlarının bloklar arası ulaşımı ve hastaya müdahaleler zorlaşmıştır. Artık işin hep bireysel yönleri ön plana çıkmış etik kurallar unutulmaya başlanmıştır. İnsani ilişkiler azalmış robotlaşma başlamıştır. Bunun yerine çeşitli bölgelerde branş hastaneleri genişletilmeli ve geliştirilmeliydi (Eskiden olduğu gibi kanser, göğüs hastalıkları, kardiyoloji, jinekoloji-doğum evi, travmatoloji ve benzerleri gibi).
Sağlıkta ileride Türk ekonomisini etkileyecek gereksiz tetkik ve görüntülemeler ve gereksiz tedavi yöntemleri ayrı bir konu olarak gündeme gelecektir.
Tüm bunlar Tıpta eğitim-uygulama kalitesini düşürmüş ve düşürecektir.
1 yorum
Genel olarak dile getirilen konular ve eleştiriler doğrudur.Katiliyorum.