Sağlıkta dönüşüm çalışmaları,
1. Sosyal Güvenlik kurumu ve hastaneler, tek şemsiye altında toplandı
2. Genel sağlık sigortası yürürlüğe kondu
SSK hastaneleri, Askeri hastaneler!, Demiryolları, PTT ve Öğretmen hastaneleri,
Sağlık Bakanlığı’na bağlandı. Emekli Sandığı, SSK, Bağkur, tek havuz SGK da birleştirilldi. Sağlık hizmetlerinde, Sunum ve finansman fonksiyonları birbirinden ayrıldı. Sağlık Bakanlığı’nın, planlama ve denetleme fonksiyonları etkinleştirildi. Hastanelere özerklik tanındı. Aile hekimliği uygulaması başlatılarak, tüm yurtta yaygınlaştırıldı. Sağlık hizmetinin, yaygın, erişimi kolay ve güler yüzlü olması sağlandı. Koruyucu tıp hizmetlerine öncelik verildi. Nitelikli ve etkili sağlık hizmetleri için, kalite ve akreditasyon geliştirildi. Akılcı ilaç kullanımı ve malzeme yönetiminde kurumsal yapılanma oluşturuldu. Karar süresince etkili, bilgiye erişimi sağlayan, sağlık bilgi sistemini kuruldu.
Hastane gelirleri (fatura ) : Emek: muayene, ameliyat, hasta bakım vs.+ İlaç + Laboratuvar + Radyolojik inceleme + Tıbbi malzeme gelirlerinin toplamından oluşur. Yeni kavramlar, Kar – zarar. Gelir – gider, zarar eden hastane kavramı ortaya çıktı.
Kim para kazanıyor? Zarar eden kim? İlacı, malzemeyi, makina ve teçhizatı alan kim? İnşaatı yapan kim?4 b-c personeline ödeme yapan kim? HASTANE.
Parayı veren kim, SGK, Birim fiyatları belirleyen, Faturaları, didik didik denetledikten sonra, ancak ödeyen, ödemelerde devamlı kesinti yapan, istediğine üç ayda, istemediğine bir yılda ödeme yapan kim ? SGK.
Fiyatı, alıcının belirlediği sistem var. Hizmeti alan kim? Hasta, dolayısıyla SGK
Parayı ödeyen kim ? Devletin SGK kurumu. Fiyatı belirleyen kim ? yine SGK.
SGK dan hastanelere para akışı kısılabilir mi ? Evet kısılabilir. Bu türden işler neden zor olsun ki. Bakınız, IMF uzmanları ne diyor?
Bunu benden iyi, kimse bilemez …
Bunu benden iyi, kimse kamufle edemez
Bunu benden iyi, kimse savunamaz …
Hiçbir malpraktis yasası da, ortak suçu ortaya çıkaramaz.
Kamu Özel Ortaklıkları (KÖO) (Public Private Partnership) :
Manchester İşletme Fakültesi: Prof. Jean Shaoul, İngiltere’deki KÖO’larının, maliyet açısından büyük bir finansal felaket olduğunu belirtiyor ve şöyle söylüyor: “Açık söylemek gerekirse, tam bir vurgunculuk, yurttaş çıkarını bir bütün olarak gözeten rasyonel hiçbir yönetimin bunu yapmaması gerekir”.
İngiltere bu modelden neden vazgeçti? Halkın tepkileri nedeniyle, 2017 yılında yapılan araştırmalar, İngiliz halkının %70 inin bu modele kesinlikle karşı olduğunu, yürütülmekte olan projelerin bir an önce sonlandırılması gerektiğini, bu modelin ülkeyi zarara soktuğunu düşündüğünü ortaya çıkardı. İngiliz hükümeti, bu uygulamadan vazgeçti. Ancak, Projeyi, gelişmekte olan 23 ülkeye, pazarlama işinden vazgeçmedi. Modeli en çok eleştiren iki bakan, (maliye ve sağlık bakanları) İngiliz hükümetiyle bağlantılı olarak, 23 ülkeye, şehir hastanesi modelini pazarlayan kurumun yönetim kurulunda çalışıyorlar.
Bizde durum nasıl? KÖO için, TBMM de gerekli olan kanunlar kısa sürede çıkarıldı. 2012 de, 6288 sayılı yasayla KÖO ihalelerini alan şirketlere tam KDV muafiyeti getirildi, 2013 de, kabul edilen 6428 sayılı yasayla, şirketlerin her türlü borçlarına tam Hazine garantisi verildi. Yetmedi, 2015 yılında çıkartılan 6639 sayılı yasada ise, doğacak uyuşmazlıkların yabancı tahkime tabi olacağı düzenlendi.
Sağlık Bakanlığı’nın kiracı olduğu hastane işletme modeli.
Açılmış olan şehir hastaneleri : 23, halen yapımı devam edenler de var.
Türkiye’nin ilk şehir hastanesi olan Mersin Şehir hastanesi 3 şubat 2017′de faaliyete başladı. Şehir hastanelerinin, toplam yatak kapasiteleri 43 binin üzerinde.
Devlet, şirketlere, en az 25 yıl kira ödeyecek. Bakanlık, kiracı olmasının yanı sıra,
Şehir Hastanesini inşa eden şirketten hizmet satın alıyor. Şirketler (ya da yüklenici firmalar) hastane içi ve çevresinde yaptıkları, tüm ticari işletmeleri işletiyor. Zamanın Sağlık Bakanı, 12 Kasım 2017 de gazete açıklamasında, ‘yeni yapılan şehir hastanelerinde, %70 hasta yatağı doluluk garantisi olmadığını, sadece miktara bağlı hizmetlerde, yatak doluluk oranına bakılmaksızın, ‘aylık miktar garantisi’ verildiğini’ belirtti !! Sosyal Güvenlik Kurumu’nun Ocak-Ekim 2023 dönemindeki toplam geliri, devlet katkıları ile birlikte 1 trilyon 719 milyar 75 milyon TL oldu. Gelirin 260 milyar 731 milyon TL’si devlet katkılarından oluştu. Kurumun 10 aylık toplam açığı ise 42 milyar 601 milyon TL olarak hesaplandı. (ekonomim.com 18 Ocak 2024)
Hastanelerin toplam maliyeti, 10 milyar dolar civarında,
25 yılda ödeneyeceğimiz para ise 30 milyar dolar.
Çocuklarımızdan torunlarımıza kadar, bu borcu herkes ödeyecek. Şirketler yalnız kiradan, 25 yıl içinde 20 milyar dolar kazanacaklar. Bu da, yıllık %8 gibi bir kazanca denk gelir ki, bankaların dolar mevduatına çok daha az faiz verdikleri dikkate alındığında, çok iyi bir kazanç olduğu kesin.
İşte size, olaylardaki görünmeyen ya da bilinmeyen gerçekler. Ödemeler hazine garantisinde, uyuşmazlık durumunda, ‘uluslararası tahkim’ yolu açık. 10,6 milyar dolar olan sözleşme bedeli bile, çok yüksek tutulmuş, birim fiyat uygulaması göz önüne alınmamış. Eğer alınsaydı, bu rakamın 7-8 milyar dolar dolayında olacağı ifade ediliyor. Hastaneleri yapan şirketler, Maliyetini üç buçuk yılda, aldığı kira ile çıkarabiliyor. Ancak, 25 yıl boyunca kira geliri alıyorlar. Sözleşmede kira dışında, hastaneyi yapan şirketlere, çok büyük gelirler getirecek maddeler de var.
Her yıl kazanç olarak, şirketlerin kasasına girecek paranın, 25 yıl sonunda, 10 milyar dolar dolayında olacağı hesaplanmakta. Bunlar:
a- Bakım ve onarım hizmetleri
b- Görüntüleme ve laboratuar hizmetleri
c- Sterilizasyon, çamaşır, temizlik, güvenlik ve yemek hizmetleri
d- Rehabilitasyon hizmetleri
e- Bilgi işlem hizmetleri
f- Ekipman hizmetleri
25 yılda toplam kazançları, 20 + 10 = 30 milyar dolar olacak. Çok önemli bir konu daha, Ülkemizde Genel Sağlık Sigortası (GSS) nedeniyle herkesin sağlık güvencesi olduğu iddia ediliyor. Verilen rakama göre, halkımızın %98’i GSS şemsiyesi altında bulunmakta. Ancak gerçek farklı, Bağkur’a prim borcu olan 4,5 milyon insanımız ile, yeşil kart iptalinden sonra, gelir testine girmeyen 5 milyon yurttaşımızın GSS’ ından yararlanamadığı gözlerden kaçırılmakta. Ülke nüfusunun 10 milyonu GSS dışında.
Araziyi devlet sağlıyor, İnşaatı yapan firmanın aldığı tüm kredilerin teminatı devletten, tıbbi gereçler inşaatı yapan şirketten alınıyor. Tıbbi görüntüleme, laboratuvar gibi hizmetler, inşaat şirketine bırakılıyor. Yüzde 70 oranında garantili hasta teminatı veriliyor (psikiyatri hastaları için yüzde 80 !).
AVM görünümlü hastaneler, Kafe, pastane, çiçekçi, alışveriş dükkânları gibi tüm ticari alanlar da inşaat şirketlerine veriliyor. Otel gibi çalıştırılacak hastanelerin, yardımcı sağlık personeli vb. inşaat şirketine ait oluyor.
Peki, neden “Kamu-Özel Ortaklığı” şehir hastaneleri yapılıyor? Neden kamu ya da özel sektör değil de, bu modelle hastaneler yapılıyor? Neden büyük mali bedel ve mali risklerle devlet karşı karşıya bırakılıyor? Şehir hastaneleri ihalelerini kazananlar, neden hep ayni şirketler?
Daha da önemlisi var. Bunu örneklerle anlatalım:
1550 yatak kapasiteli Adana Şehir Hastanesi, eylül 2017’de açıldı. Adana’da 23 kamu-özel hastane vardı. 750 yataklı, Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi daha 2011 yılında açılmıştı. Şehir Hastanesi açıldıktan 6 yıl sonra kapısına kilit vuruldu. Adana’dan sonra, sırada Mersin var.. 553 yataklı Mersin Devlet Hastanesi, 2015’de baştan sona yenilendi! 306 yataklı Doğum Çocuk Hastanesi 2007’de açıldı! 1300 yataklı Mersin Şehir Hastanesi açılınca, kapatıldılar !!!
Neden bu savurganlık? Adana’da 685 milyon dolarlık, Mersin’de 358 milyon euroluk savurganlık? Ya diğerleri?
Bugünkü ekonomik krizin sebeplerinden biri de, bu savurganlıklar değil mi ?
Bilkent Atatürk Hastanesi, 2004 yılında açıldı, Bitişiğinde, Bilkent Şehir Hastanesi açılınca, 15 yıl sonra, 2019 da kapatıldı. Ankara Numune hastanesi 1999 da büyük onarım ve restorasyondan geçti, şimdi kapatılıyor. Tüm cihazlar, hasta karyolaları dahil, malzeme ve cihazların geleceği meçhul.
Hazine’yi boşaltan, şehir hastaneleri gibi “mega projelerin sıkıntılarını gelecekte daha çok hissedeceğiz”! İngiltere’de, “şehir hastaneleri” modeli, Carillion şirketinin batmasından önce tartışılmaya başlandı: İngiliz Tabipler Birliği (BMA), uygulamanın geleceğinin parlak olmadığını defalarca açıkladı.
Yolsuzluk ve hizmet kalitesinin düşüklüğü gibi sebeplerle “Şehir hastaneleri” şikâyetleri artınca, İngiliz parlamentosunda 2011’de araştırma komitesi kuruldu.
Ancak gerçekler hasıraltı edildi ve 2018’de İngiliz devleti, inşaat şirketlerinin yönettiği birçok hastanenin hizmetini sürdürebilmesi için ek ödenek vermeye başladı.
Sonuç olarak : Şehir Hastaneleri, devlet bütçesine getirilen, çok büyük bir ‘sömürü’ yüküdür. Yapılan, inanılmaz ihaleler sonucu, sadece çocuklarımız değil, torunlarımızın geleceği dahi, ipotek altına alınmıştır.
Oysa, Büyük boyutlu dev hastanelerin yerine, kamuyu koruyan ihalelerle, daha küçük boyutta şehir içlerinde (200-600 yatak) hastaneler yapılsa, ulaşılmaları kolay olsa, çok daha verimli olacaktı. Keşke aklı selim ve vicdan egemen olsa da, bu projelerin geri kalanları yapılmasa ve küçük hastanelere yönelebilseler.
Ben size, sağlıkla ilgili üç yazımda, olayları ve gelişmeleri, kronolojik olarak anlattım. Okuduktan sonra, değerlendirerek karar vermek, sizlerindir.
5 yorum
Ne yazık ki yollardır herşeyin farkında olarak elimizden birşey gelmeyerek yüreğimiz yanıyor
Haldun Hocam,
Şehir Hastaneleri konusunda bilmediğimiz bir çok gerçekleri yazınızdan öğrendik.
Ne güzel araştırmış ve ve gerçek bilgilerle nefis bir buket yapmışsınız.
Dilerim bu yazınız Sağlık Bakanlığı tarafından da dikkate alınır.
Sağlık birimleri , toplum sağlığını idame ettirmek üzerine kurulurlar .
Bizler , hasta insanlar bu modelden yararlanamıyoruz ve itiraz etmiyoruz . Randevu alamaz doktor bulamaz olduk. Bu En iyilerimiz yurtdışına gider oldu . İlk göreve başladığımız yıllarda en büyük güvencemiz sosyal güvencemizin olması idi . Şimdi bu güvencenin hiçbir önemi kalmadı. Paran varsa arkan kuvvetli ise çare bulabiliyorsun derdine .Hasta hastaneye gitmekten korkar oldu . Sorunlarımızı söylemekten vazgeçmemek lazım. Bu sağlık sistemi bize göre değil.Kendimiz için en etkili sağlık hizmeti almamamız için , yanlış politikaları eleştirmemiz fikirlerimizi duyurmamız gerektiğine inanıyorum.
Sağlıklı bireyler olmamız için çabalayan sağlık görevlileri hiç mutlu değiller . Hastalardan daha çok hastalar.
Çalışmalar insan sağlığına değer verilmediğinin göstergesidir.
Teşekkürler Hocam
Saygılar sevgiler
.
Merhabalar,
Öncelikle, konuyu kapsamlı olarak ele alan yazınız nedeniyle tebrik ederim..
Her ne kadar sizin gibi düşünsem de bazı konularda itirazım olacak. Daha doğrusu biraz daha detaylı bilgi gerekli diye düşünüyorum.
“İngiltere bu modelden neden vazgeçti? Halkın tepkileri nedeniyle,” demişsiniz.. Yani bu kadar kapsamlı ve teknik bir konuda Hükümeti halk istemedi diye mi vazgeçmiş??
“Güvenlik Kurumu’nun Ocak-Ekim 2023 dönemindeki toplam geliri, devlet katkıları ile birlikte 1 trilyon 719 milyar 75 milyon TL oldu. Gelirin 260 milyar 731 milyon TL’si devlet katkılarından oluştu. Kurumun 10 aylık toplam açığı ise 42 milyar 601 milyon TL olarak hesaplandı.“ Bu kadar büyük rakamların konuşulduğu konuda açık olduğu belirtilen miktar, teşbihte hata olmaz, devede kulak kalır..
Saygılarımla,
Onur SEN
Bruxelles
Sayın hocamızın bu yaşadıklarımızı özetlemesine teşekkür ediyorum. Hekim akan bir nehirdir ve hekime karşı akan her sistem yıkılacaktır. Sağlıkla ilglili sorunlara Hekim bazında yaklaşılmalıdır, yaklaşmak zorunda kalınacaktır. Hasta menuniyeti yerine hasta faydasına olan yaklaşımlara derhal geçilmelidir. Sonra Hastaneler dört duvar taş betondur. Hastane yapılmasına karşıyım. Her bir Hekimin kendi dünya görüşü, hayata bakış acısı ile uyumlu özel muayenehaneleri olmak zorundadır. Hastanelerde poliklinikler kapatılmalı, hastanelere sadece yatan hasta, ameliyathane hizmetleri, labarotuvar ve yoğun bakım gibi durumlar için gidilmelidir. Devlet hekimlerin kendi muayenehanelerini açması için teşvik vermeli, hibelerde bulunmalıdır (on binlerce çiğ köfteci KOSGEB üzerinden hibe edilen paralar ile açılıp batmıştı!, Dünya kadar para çarçur edilmişti). Devletin parası vardır! Her hekim istediği yerde çalışmalıdır. Devlet bu hekimler ile sözleşme yapmalıdır. Hekimler düzenleyecekleri faturayı vatandaşa düzenlemeli, vatandaş bunu hekime direkt ödedikten sonra devletten almalıdır. Eğer bu faturayı Hekim direkt devlete keser ise devlet ödememek için her bahaneye sarılır, asla zam yapmaz, kalite düşer,… Şimdi hemen burada bazıları hemen “Hipokrat yeminine bu sığmaz, senin söylediklerin Hekimlik mesleğini ticari alana taşımak” diyenler olacağı için onlara gerçek Hipokratı birazcık – minicik hatırlatmak gereklidir. Hem hipokrata farklı bir bakış acısı ile bakarken Hastane ile soyma – çalma kültürünün nasıl başladığını size anlatayım.
1) Hipokrat dünyanın ilk özel hastanesini kuran kişidir.
2) Hipokrat Marmaris yerine, ulaşımı zor olan, kürek çekerek ulaşılan yer olan Marmarisin karşısında bulunan Kos adasına bu özel hastanesini kurdu. Zenginlik olmadan asla bu özel hastane kurulamaz !
3) Hasta toplamak ve diğer Hekimlerin hastalarına matuf olmak için “işte ben bilgimi Tıp tanrısı Asklepion’dan öğrendim ve onun soyundan geldim” diyerek kendini kutsal ilan etmiş ve diğer hekimlerin hastalarını elde etmeye çalışmış bir Hekimdir.
4) Orjinal Hipokrat yemininde de geçen “çıkar amacıyla birisinin mesanesinden gereksiz yere taş çıkarmak için ameliyat yapmayacağım” şeklinde bir cümleyi ekleyerek, sanki kendisi dışındakilerin bunu yaptığını vurgulayıp, ben bunu yapmıyorum propagandası ile diğerlerini karalayan – kötüleyen bir metni öğrencilerine yemin ettirerek, diğer cerrahi nosyona sahip Hekimleri kötü gösterip, kendisini üstünleyen (meslek içi düşmanlık) ateşini yakan kişidir. Zaten Kos odasında yapılan kazılarda çok sayıda çıkan cerrahi aletler incelenip görüldüğünde, kendisinin cerrahi işlemlerin başka yerde yapılmasını engellediğini o yoğunluktan anlamaktasınız, göstermektedir (Antik medikal kartel!).
5) Hipokrattan önce ortalama bir hekimin muayene ücreti Hammurabi kanunları incelendiğinde ortalama 5 şikel yani 55 gram gümüş idi, bu günün değeri ile ~2000TL iken, Hipokratın kurduğu özel hastanede bu muayene ücretini almayıp tedavileri ücretsiz yaparak diğer Hekimleri zorda bırakmıştır (Gel gel taktiği böyle başladı).
6) Hipokrat muayene ücreti ve tedavi ücreti almıyordu !, o daha etkin, karlı bir yol bulmuştu ! İnşa ettirdiği görkemli hastaneye (asklepiona) girmek için kapının yanında hemen bir adak kesip (kurban edip, altar kültürü) hastaneye sunacaktın (bugünün değeriyle minimum 20000 TL, Kos adası içerisinde kurbanlık ucuz olmaz, tekel hayvan ticareti!) , kurban adandıktan sonra hastaneye bağış yapmalısın ! (gitti minimum bir 50000 TL). Ahameniş imparatoru Artaxerxes’in kendisine sunduğu bir küp altını güya ret etmesi kazancının ne kadar çok olduğunu, yaptığı servetin büyüklüğünü göstermektedir!
7) Şimdi bu kurban adağı sunmayan ve hastaneye hediye vermeyene ne yaptılar? Hastanenenin giriş kapısına “buraya ölümün girmesi yasaktır” yazdılar ve adak ile hediye sunmayana sana ölüm sirayet etmiş seni içeri alamayız diyerek gönderdiler !
8) İşte hastanecilik karlı bir iştir, hastanelerin görkemli, büyük yapılmasının sebebi budur.
9) Hipokrattan sonra 19. yüzyıla kadar cerrahi girişimler geriledi, tuhaf garip bir mizaç teorisi ile, telkin tedavileri ile çok uzun süre insanlar etkisiz tedaviler ile iyileştirilmeye çalışıldı ve bunların en büyüklerinden olan İbni Sina ise çok enteresan şekilde ishalden öldü ve gitti.
Şimdi Hipokrat üzerinden olası saldırı ihtimalini kestikten sonra konuya tekrar geleyim. Her hekimin kendine özgü özel muayenehanesi olmalı, Mevcut kamuya ait hastaneleri belirtiğim şekilde kullanmalı. Devlet bu muayenehaneleri sübvanse etmeli, Hekimliği güçlendirmelidir. Bu hastanelerde sadece servis, acil işlemler, ameliyat ve yoğun bakımlar olmalıdır. hekm kullandığını ödemelidir. Zaten böyle olursa hastaneler hijyenik kalır, birinin mikrobuna başkasına yaymazsınız, giderler azalır. Hekim kökleşmeli, yaşadığı yeri toprağı benimsemelidir. Bir hekimi bir daha görmeyen veya bir hastayı bir daha görmeyen hekimlik yanlıştır; Doktor doktor, hastane hastane gezen bir kültür olmaz, olmamalı ! Daldan düşen bir yaprağın rüzgarla savrulması gibi, rüzgar nereye sürerse oralarda hekimlik yapılması da (tayinler,…) yanlış uygulamalardır.
Hastanelere yatırım yapılması yanlıştır, hekimlere yatırım yapılmalıdır. Yazınızda belirttiğiniz şekilde kaybolan minimum 30 milyar doların sistemde bulunan 200 bin Hekime pay edilmesi durumunda yani her bir Hekime düşecek olan 150 bin USD verildiğinde , ülkemizde hasta sayısı azalır, nitelik artar, sağlıklı toplum artar ve bu para sistem içinde döneceğinden herkes zenginleşecektir.
Fakat buradaki amaç Hipokratın taktiği ile adak (prim) ve hediye(diğer ödemeleri) toplamaktır. Adak ve hediyeyi hastaneyi göstererek istediğinizde kimse size itiraz etmez. İşte bunun değişmesi gereklidir.