Türkiye’nin en önemli sorunu nedir sorusunun cevabı zamana, kişiye, içinde bulunulan ortama göre değişir. Birkaç ay öncesinde benim bu soruya yanıtım eğitim iken bugün küresel ölçekte tüm insanlık için bir tehdit unsuru olan COVID-19 pandemisidir.
Bizde çok anlamlı bir atasözü vardır: “her şeyin başı sağlık” diye. Çok basit gibi görünen bu kısa cümle son 15 ayda yaşadıklarımızın bir özetidir adeta. Sağlık “kişinin ruhen ve bedenen tam bir iyilik halinde olması” olarak tanımlanır. COVID-19 pandemisi hem bedenlerimizi hem ruhlarımızı etkiledi. Birincil olarak bedenimizi etkileyen hastalıktan dünya üzerinde 21 Nisan 2021 tarihi itibari ile 142 milyon doğrulanmış vaka saptanmış ve üç milyondan fazla insan yaşamını kaybetmiştir. Kendisinin ve yakınlarının hastalığa yakalanma kaygısı, işini kaybetme, evde kapalı kalma, ekonomik problemler, eğitimin aksaması gibi çok sayıda toplumsal problemler her yaşta insanın ruhsal durumunu etkileyerek anksiyete, depresyon, intihara eğilim gibi birçok psikolojik bozukluğa yol açmıştır.
Günlük yaşanan bu problemler yanında, ne zaman biteceği belli olmayan pandeminin uzun dönemde de etkileri devam edecek görünmektedir. Örneğin bir yılı aşkın süredir anaokulundan üniversiteye kadar eğitimin okullarda yüz yüze değil internet aracılığı ile uzaktan yapılması nedeniyle kayıp kuşaklar yetişecektir. Hatta ülkemizde özellikle kırsal kesimde internete erişimin olmaması nedeniyle çok sayıda çocuk eğitimsiz kalacaktır. Pandemiden önceki dönemde de eğitimin birçok açıdan yetersiz olduğu, araştırarak öğrenmek yerine ezbere dayalı olduğu hepimizce bilinmektedir. Ancak okula gidememek bu durumu bile arar hale getirmiştir. Üniversitelerde özellikle pratik eğitimin çok önemli olduğu tıp, diş hekimliği, mühendislik gibi fakültelerden pandemi döneminde yeterli pratik eğitimi alamadan mezun olacak çocuklarımız yarının doktorları, diş hekimleri, öğretmenleri, mühendisleri olacaklar. Canlarımızı onlara emanet edeceğiz. Binalarımızı onlar yapacaklar, çocuklarımızı onlar eğitecekler. Sonuçların ne olacağını kestirmek çok zor olmasa gerek. Yanlış tanı ve tedaviler, depreme dayanıksız binalar, eğitilmemiş çocuklar ile daha da kaybedilecek kuşaklar. Peki çözümü var mı bu durumun? Bu sorunları şimdiden ön görüp gelecek için çözüm önerilerinin planlanması ve özellikle eğitimdeki aksamaların telafisinin mutlaka pandemi sonunda yapılaması gerekir. Aksi halde etkisi tsunami gibi yıllarca devam edecek olan toplumsal sorunlara yol açacaktır.
COVID-19 pandemisinin eğitimi sekteye uğratması yanında bir diğer çok önemli toplumsal etkisi ekonomi alanında olmuştur. Çok sayıda insan işini kaybetmiş, birçok işyeri kapanmış, çok sayıda aile sosyal yardımlar olmadan hayatını idame ettiremez hale gelmiştir. Fabrika çarkları döndürülmeye çalışılsa da turizm, yeme içme sektörü gibi çok sayıda insanı istihdam eden sektörler iflasın eşiğine gelmiş, hatta iflas etmiş ve birçoğu kapanmak zorunda kalmıştır. Ekonomik sıkıntılar orta ve alt gelir grubunu daha çok etkilemiş, yoksulluk açlık sınırına dayanmış, intiharlar, aile içi şiddet ve kadın cinayetleri artmıştır. Fabrika çarkları döndürülmeye çalışılırken fabrikatörler ne pandemiden nede ekonomik darboğazdan etkilenmemiş, çarkları döndüren emekçiler bir yandan toplu taşıma, toplu çalışma nedeni ile hastalık riski ile kefen koltukta işe gitmek zorunda kalırken bir yandan hastalığı ailelerine bulaştırmış ve salgın günlük ortalama 60 bin vaka ve 350 civarında vefat ile önü alınamaz bir hal almıştır.
Tıpta “Hastalığı önlemek tedavi etmekten her zaman daha ucuz ve kolaydır” şeklinde bir aforizma vardır. Son derece doğru olan bu yaklaşım da aşılanma sayesinde çok sayıda bulaşıcı hastalık önlenmiş, kanser erken tarama programları ile pek çok kanser erken dönemde teşhis edilerek yaşamlar kurtarılmıştır. Günümüzde gelişmiş ileri teknoloji sayesinde COVID-19’a karşı aşı çok kısa bir zamanda geliştirilmiş ve insanlığın hizmetine sunulmuştur. Aşıyı etkin olarak uygulayabilen İsrail, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkelerde hastalık büyük oranda kontrol altına alınmış ve toplumsal hareketliliği azaltıcı kısıtlamalar beli bir program içinde yavaş yavaş kaldırılmaya başlanmıştır. Ülkemizde ise, zamanında gerekli bağlantıların yapılamaması nedeniyle aşı temininde çekilen güçlükler nedeniyle tabiri caiz ise aşılama kaplumbağa hızı ile sürmektedir. Yavaş aşılama bir yandan virüsün mutasyona uğramasına imkan verirken diğer yandan da bulaş riskinin artması nedeniyle artan hasta sayısına ve sağlık sisteminin aşırı yüklenmesine yol açmaktadır. Sağlık sistemindeki aşırı yüklenme sağlık emekçilerinde bıkkınlık ve tükenmişliğe yol açmakta, hastayı tedavi etmenin maliyeti ise aşı için yapılacak harcamanın kat be kat üzerinde olmaktadır. Çözüm bellidir. Yeterli dozda aşı ivedilikle temin edilmeli ve en kısa zamanda toplumun en az yüzde yetmişi aşılanmalıdır. Bu sağlanamadığı takdirde yoğun bakımlarda hasta seçmek, hastaları tedavi etmek için yeterli ilaç bulamamak durumunda kalabiliriz. Pandemi dışında ülkemizde çok sayıda sorun vardır ve her biri de tek tek ele alındığında en önemlidir. Yetersiz ve kalitesiz eğitim, çarpık yapılaşma, betonlaşma, sulak alanların hızla azalması, küresel ısınma, insani değerlerin bozulması ve toplumsal yozlaşma, yargıya güvensizlik, gelir dağılımındaki adaletsizlik, gençlerin geleceği yurtdışında görmesi ve beyin göçü, beş milyonu aşkın mülteci nüfusunun topluma entegrasyon sorunu, terör, komşularımız dahil dış ilişkilerde yaşanan sorunlar, adam kayırmacılık, liyakatsizlik, kadın cinayetleri, ekonomik darboğaz, işsizlik, tarım ve hayvancılıkta kendine yeten ülkemin şimdi dışa bağımlı olması, plansız ve programsız çarpık kentleşme, köylerin yok olması, üretime değil tüketime dayalı bir ekonomik sistem bu sorunlardan en sık bahsedilenler ve anket şirketleri tarafından yapılan anketlerde toplumun en önemli gördüğü sorunlardandır. Bir kısmı küresel ölçekte bütün ülkeler için bir sorun iken bir kısmı bizim ülkemize özgü sorunlardır. Her birinin kendine has çözüm yöntemleri vardır kuşkusuz. Her biri bir makaleye konu olacak kadar önemlidir. Ama genel bir bakışla, doğaya saygı, birbirimize saygı, önce üretim esas alınarak, planlı ve programlı bir yönetim şekli ile toplumsal birliğimizi sağlayarak ve “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmamak” düsturuyla eğitime gerekli önemi vererek tüm sorunlarımızın üstesinden gelebiliriz.