En iyi dileklerimi sunarak bu ayki yazıma başlıyorum. Sağlık turizmi ile ilgili geliştirme çabalarına 2005 yılında başlayan ülkemiz bunun meyvelerini 2011 yılında almaya başladı. 2011 sıralamalarında dünyada sağlık turizmi yapan ülkeler içinde 5. sıraya oturan ülkemiz daha da iyi bir konuma gelecek gibi görünüyor. Şu an için 100 milyar doları bulan toplam sağlık turizmi pastasından aldığımız pay henüz yüzde 5 düzeylerindedir. 2005 yılında 126 bin olan sağlık turisti sayısı, 2011 yılında 587 bin turist ile 3,4 milyon dolarlık katkı haline ulaşmış oldu. Bunun bir kısmını kaplıca turizmi oluşturmakla birlikte, daha önceleri pek tercih edilmeyen cerrahi olgular da son yıllarda sağlık turizmimizin bir parçasını oluşturdu. Özellikle Arap Baharı ile birlikte ortaya çıkan savaş cerrahisi olgularının büyük kısmının Türkiye’de tedavi edildikleri bilinen bir gerçek. Buna göre, yapılan çalışmalarda 2012 yılı sonunda hasta potansiyelinde yüzde 35 oranında bir artış beklenmektedir. Bu hesaba göre, bu potansiyelin 2023 yılı sonunda en az 2 milyon kişiye ve yıllık 10 milyar doların üzerinde bir getiriye çıkması beklenmektedir.
Özellikle son dönemde yapılan sansasyonel nakil operasyonlarının ülkemizin sağlık alanında tanınırlığını arttırdığı da yadsınamaz bir gerçektir. Bu operasyonlar, Türk hekimlerinin ciddi bir altyapı ve birikimlerinin olduğunun dünya çapında bir ispatı olarak kabul edilebilir. Bu durumun sağlık turizmine olumlu yansıyacağı beklentisi kuvvetlidir. Tabii ki bunun oluşması için dış politikamızın sağlık turizmine katkı yapıcı yönde oluşması gerekmektedir. Pek çok Orta Doğu ve Arap ülkesi ile olan vize sorunlarının ortadan kaldırılması, hedeflenen getiriye ulaşmada daha büyük kolaylıklar sağlayacaktır. Ülkemizde henüz başlamamakla birlikte sağlık turizminin büyümesi, bu konunun yeni bir sektör kabul edilerek gerekli düzenlemeler, teşvikler ve yatırımların yapılması bu alandaki getiriyi arttırıcı ilk önlem olarak düşünülmelidir.
Ülkemizin hemen her yerinde var olan sıcak su kaynaklarının termal turizmden öte sağlık turizmi ile entegre edilmesi, hatta son zamanda Batı’da bir moda haline dönüşen SPA turizmi haline getirilmesi bu yönde atılacak önemli adımlardan biridir. Yaşlı ve fizik tedavi turizmi de, bu konuda dikkatle incelenerek belli kural ve yeni yatırımların oluşturulabileceği konulardan sayılabilir. Son zamanda giderek artan Avrupa yaşlı nüfusunun bu tip yerlere olan ihtiyaçları göz önüne alınarak bir “geriatri turizmi” atağına geçilmesi gerekir. Aslında ülkemizin de artık artan yaşlı nüfusu için benzeri yerlere ihtiyacı vardır.
Ülkemize sadece gezi ve tatil amaçlı gelen bir turist ortalama 600-800 dolar civarında gelir bırakırken, bir sağlık turistinin bu rakamın beş katına kadar varan bir gelir getirdiği de yapılan çalışmalarda ortaya konmuştur. Şu an için ülkemize 94 ülkeden sağlık turisti geldiği belirlenmiştir. Ülke çeşitliliği açısından yeterli olan bu durum, sayı açısından henüz tam doygunluğa ulaşmamıştır. Şu an için en iyi gelir getiren grup, belki de ülkelerinde yaşanan kaos ortamı nedeniyle Orta Doğu’dan gelen sağlık turistleridir. Ülkemiz, var olan fiyat avantajları, gelişen teknoloji, dünya çapında bilgi birikimi ve artık hemen her tıp dalında ulaştığımız deneyim nedeniyle pek çok Avrupa ülkesine ve ABD’ye göre sağlık turizmi açısından tercih edilebilir hale gelmiştir. Bu tercih edilebilirliği yapılacak yeni yatırımlar ve konu ile ilgili oluşturulacak düzenlemelerle daha uygun bir şekle çevirebildiğimizde, ülkemiz için tatil turizminden daha çok getirisi olan ve daha çok kişiye iş olanakları sağlayabilecek yeni bir bacasız endüstriye kavuşabiliriz. Bunu da bu önlemlerle önümüzdeki 10 yıl içinde çok iyi bir noktaya ulaştırabileceğimize inanıyorum.
Esen kalınız.