Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği 10 gün önce uygulamaya girdi. Tebliğ basında özellikle SSK ve Bağ-Kur’luların üniversite hastanelerinden sevk olmaksızın yararlanabileceği yönü ile gündeme getirildi. Üniversite yöneticileri farklı açıklamalar yapmalarına rağmen Sosyal Güvenlik Kurumu ile sözleşme imzaladılar. Üniversite hastanelerine başvuran hastaların hemen hemen tamamı zaten Sosyal Güvenlik kurumuna bağlı kişilerdi ki bu anlaşmayı yapmaları aslında bir gereklilikti. Ayrıca toplumdaki herkesin sağlık hizmetlerine eşit düzeyde ulaşma hakkı olduğu da söylenerek basamak sistemi tamamen askıya alınmış oldu. Yıllardır desteklenmeyen ve iyileştirilmesi için hiçbir dönem çaba harcanmayan sağlık ocakları ile birkaç yıl içinde tüm ülkede geçilmesi planlanan Aile Hekimliği Uygulamasının temel amacı olan basamak sistemin aksine herkesin anlaşmalı tüm kurumlara kolayca başvurması olanağı tanındı. Daha önceden SSK ve Bağ-Kur’lulara sevk ile bakan üniversite hastaneleri bu önemli değişikliğe hazır mıydı sorusunu sormak gerekir. Üniversite hastanelerine hasta başvurusunun artacağını yadsımak mümkün değil. Eğitim, araştırma ve uygulama niteliğine sahip bu üçüncü basamak kurumları birinci basamakta rahatlıkla çözülebilecek sorunu olan hastaların akımına uğrayacaklardır. Benzeri deneyim SSK’lı hastaların devlet hastanelerine başvurmaları olanakları tanınınca da yaşanmıştı. Poliklinik kapasiteleri ile hekim ve yardımcı personel sayıları sınırlı olan bu hastaneler artan başvuru karşısında mevcut uygulamalarının biraz üzerine çıkabilecek veya hasta başvurularını polikliniklerde randevu sayıları ile kısıtlayacaklardır. Yığılmalar sadece randevu tarihlerinde uzamaya neden olacaktır. Üniversite hastanesinden hizmet alması gereken hastalar ise bu uygulamadan zarar dahi görebilecektir.
Aslında bir acil tıp uzmanı olarak beni ilgilendiren işin diğer yüzü. Sağlık Uygulama Tebliği, “acil haller” için bir tanımlama getirmiştir: “Ani gelişen hastalık, kaza, yaralanma ve benzeri durumlarda, olayın meydana gelmesini takip eden 24 saat içinde en yakın sağlık kurum veya kuruluşuna başvurulmasını gerektiren ve ivedilikle tıbbi müdahale yapılmadığında hayatın ve/veya sağlık bütünlüğünün kaybedilme riskinin doğacağı kabul edilen durumlardır.” Peki, bu acil hale kim ve ne zaman karar verecek? Tüm dünyada kabul gören bir kural vardır: Acil hale hasta karar verir. Acil servise başvuran tüm hastalar mutlaka bir hekim tarafından değerlendirilir, gerekli ise tetkik istenir ve tedavisi başlanır. Hekim değerlendirmesi neticesinde tetkik ve tedavi gerektirmeyen bir durum tespit ederse, hastayı ilgili bölüme yönlendirir. Acil servislerle ilgili mevzuata göre de acil servise başvuran herkesin kabulü ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu doğru bir kuraldır, çünkü kişilerin yakınmasına ve başladığı süreye göre acil hal kararı vermek mümkün değildir.
Bu durumda üniversite hastanelerinden SSK ve Bağ-Kur’lu hastalarına yararlanması en çok acil servislerin iş yükünü arttıracaktır. Hasta sayıları hiçbir zaman sınırlandırılamadığı için gelen her hastaya bakılacaktır. Acil sağlık hizmetini sunmak için ise üniversite hastaneleri acil servislerinin mekân, malzeme, uzman hekim, yardımcı sağlık personeli ve diğer personel sayılarını hızla gözden geçirmesi ve eksiklikleri gidermesi gerekmektedir. Ancak hepimiz de biliyoruz ki, üniversite hastanelerinde hekim ve diğer personel kadrolarını temin etmek pek de kolay değildir ve önünde aşılması güç engeller vardır. Alanı genişletmek ve tıbbi malzemelerle donatmak da sanıldığı kadar kolay olmayacaktır.
İlk günler itibarı ile birçok üniversite hastanesi acil servisinde hasta sayısı yüzde 50 ile yüzde100 arasında artmıştır. İlk kez bir üniversitesi hastanesine gelen hastalar yanında, artık sosyal güvenceleri geçerli denilerek meslektaşlarımızın yönlendirmesi ile gönderilen hastalar da bu artışta yer alıyor. Polikliniklere gidip de muayene olmayanların acil servislere yönlenmesi de artışta etkili oluyor. Görüştüğüm çok sayıdaki acil tıp anabilim dalı başkanı da ilk günlerdeki bu artışın ilerleyen tarihlerde daha fazla olacağının endişesini taşıdıklarını belirtiyorlar.
Acil sağlık hizmetleri sağlık hizmetinin olmazsa olmaz bir parçasıdır. Bu hizmete ulaşmada engel olmamalıdır. Mevcut personel ve mimari altyapı ile üniversite hastaneleri acil servislerinde bu artış karşılanmaya çalışılsa da hizmet kalitesinden ödün verilmeksizin hasta bakımına devam edilmelidir. Aciliyetin önceliğine göre hastalar bakılmalı, istenmesi gerekli tetkikler iptal edilmemeli, dosyalar eksiksiz doldurulmalı, yer açmak için hastalar gereğinden erken taburcu edilmeye çalışılmalıdır. Üniversite hastanelerinde yaşanan yatış problemi hastane yataklarının yönetim tarafından kontrolü sağlanarak, başka bölüm yataklarına hasta yatırılması ile çözülmelidir. Sağlık çalışanlarına yönelik saldırıların ve hekimler hakkında açılan davaların en sık görüldüğü alanlar olan acil servislerde çalışanları korumak yönetimlerin desteği ile olacaktır. Üniversiteler için kaçınılmaz olan bu süreçte acil servislerin önemi ve hizmet yükü bir kez daha karşımıza çıkıyor. Umuyorum ki tüm üniversite yöneticiler acil servislerinde yaşanacak olan sorunları görüp kimse zarar görmeden önlemini alacaklardır.