Dost sohbetlerinde çözemediğimiz sorunları dillendirirken “Allah beterinden saklasın! Sağlığımız yerinde bir şekilde bu sorunun da üstesinden geliriz inşallah,” deriz. Sağlık bedenen, ruhen ve sosyal yönden kendimizi iyi hissetmemizdir. Sağlıklı insan, iyi eğitim alır, çalışır, üretir ve mutludur.
Birey, aile ve toplum; anne karnından ölüme kadar sağlığın korunması, geliştirilmesi ve hastalıkların önlenmesine odaklanır. Maslow’un Temel Gereksinimleri piramidinde yaşam ve fiziksel sağlık birinci basamakta yer alırken ruhsal ve sosyal sağlık üst basamaklarda yerini korur. En üstte- ki sağlıklı ve yetişkin insandan beklenen-’ kendini gerçekleştirme’ basamağı yer alır. Bu piramidin en tepesine, 21. yüzyıl insanına uygun olarak ‘kendini aşma’ basamağı yerleşmiş bulunuyor, tabi sağlıklı iseniz…
Dünyanın ve ülkemizin yaşadığı pandemi, afetler ve iklim değişiklikleri ,savaş ve terör ekonomik krizi tetiklemiş, dolayısıyla insanın sağlığını koruması zorlaşmıştır. Sağlığı bozuk yetişkinler, çalışamayan ve ekonomik krizle işsiz kalan yetişkinler ve giderek yoksullaşan, açlık sınırında yaşayan aileler günümüzün siyah beyaz fotoğraflarını oluşturmaktadır. Bugün dünyanın karşılaştığı en önemli sorun yoksulluğa bağlı açlık ve yetersiz beslenmedir.
BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Dünya Gıda Programı (WFP) küresel açlık raporunda; 2021’de dünya nüfusunun neredeyse yüzde 10’unun açlık sorunu yaşadığı belirtildi. Raporda, “Dünya, 2030 yılına kadar açlığı, gıda güvensizliğini ve yetersiz beslenmeyi sona erdirme hedefinden giderek uzaklaşıyor.” denildi.
Ülkemizdeki durum ise -Türk-İş verilerine göre-tüketicilerin %50’si açlık sınırında yaşamakta olup Haziran 2022 itibariyle yoksulluk sınırı asgari ücretin 5 katına çıkmıştır.
Sağlıksızlıkta yoksulluk ve açlık en önemli etkendir. Açlık, beslenmeyle alınan yetersiz enerjinin neden olduğu rahatsız edici veya acı verici bir histir. BM raporunda, açlık terimi kronik yetersiz beslenme ile eş anlamlıdır. Beden uzun süre aç bırakılırsa öncelikle vücut enerji kaynaklarını tüketir. Daha sonra bozulmuş ve işlevini kaybetmiş hücreleri tüketir. Uzun süren ve kronik bir hal alan açlık, bireyde halsizlik, bitkinlik, zihinsel ve fiziksel performansta düşme ve hastalıklara neden olur. Açlığın temel sebeplerinden olan yoksulluk, yani kaynaklara ulaşma gücünden yoksunluktur. Yoksulluk sadece zayıf ekonomik performansla değil, bunun yanında gelir dağılımındaki ve politik gücün paylaşılmasındaki adaletsizliklerle de alakalıdır.
Yoksulluk içinde yaşayan insanlar kendileri ve aileleri için gerekli olan besleyici gıdayı almakta zorluk çekmektedir. Daha çok yoksulluğa bağlı açlığın kişinin gelişim sürecini etkilemesi intrauterin yaşamda başlamaktadır. Yoksul ailelerde gebenin yetersiz beslenmesi , anne karnındaki bebeğin gelişim sürecini normal olarak tamamlamasını engellemekte bu da bebek ölümlerine ya da konjenital anomalilere sebep olmaktadır. Özellikle beynin gelişme aşaması olan 0-3 yaş aralığında kronik yetersiz beslenme, beynin ve sinir sisteminin temel yapısını değiştirerek bireyin hızlı ya da iyi öğrenme kapasitesini bozmaktadır. Yetersiz beslenme çocuklarda gelişim bozukluğu ve eğitim güçlüklerini oluştururken yetişkinlerde biopsikososyal sorunlara ve buna bağlı çalışamama, işsizlik , geçim derdi ve aile içi şiddete neden olmaktadır.
Açlığa bağlı güçsüzlükte kişi, düşük bir verim seviyesinde çalışmaktadır. Dolayısıyla kişinin verimsiz bir şekilde çalışması onun daha az ücret kazanmasına yol açmaktadır. Bu kişilerin iyi işleyen bir piyasada istihdam edilmeleri ve iyi ücretler kazanmaları pek mümkün gözükmemektedir. Çünkü bu kişiler genelde yoksul ve düşük eğitim seviyesine sahip kişiler olduklarından fiziksel güç gerektiren vasıfsız işlerde çalıştırılmaktadırlar. Açlık sebebiyle çalışma gücünden yoksun olunması, kişinin kendini yenileyebilecek ücreti sağlayan bir iş bulabilmesini zorlaştırmaktadır.
Yoksulluk ve açlık sınırında yaşayan ailelerde sosyal sağlıkta bozulma göstergelerinden biri de dışlanmışlıktır. Zira açlık, toplumda ayrımcılık ve sosyal dışlanmayı da beraberinde getirmektedir. Bireyler, tüm vakitlerini günlük gıda ihtiyaçlarını temin etmeye harcadıklarından dışlanmışlık durumundan kurtulmak için gerekli çabayı gösterememekte ve toplumla bütünleşememektedir. Dolayısıyla ‘fakir ve yoksul kesim’ dışlanmışlığı devam etmektedir. Örneğin, temel gereksinmelerden dışlanma ve gelir yoksulluğu, tüketimden dışlanma, istihdamdan dışlanma, mülkiyetten ve konuttan dışlanma, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi sosyal refah hizmetlerinden dışlanma gibi…
Sonuç olarak; Açlık çok çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilen yaşamsal bir sorundur. Açlık nedenlerinin başında yoksulluk ve buna bağlı gelir yetersizliği gelmektedir. Yanı sıra yetersiz tarımsal üretim, olumsuz çevre ve iklim şartları, savaş ve çatışma ortamı, istikrarsız piyasalar, gıda üretiminin nüfus artışını karşılayamaması, ayrımcılık, bedeni yetersizlikler, eğitim ve nitelik eksikliğinin de açlığa yol açabildiği görülmektedir. Nedeni ne olursa olsun uzun süreli açlığın bireyin ve ailenin biyopsikososyal sağlığını bozduğu bir gerçektir. DSÖ Genel Direktörü’nün dediği gibi ,” 2030 küresel beslenme hedeflerine ulaşmak, açlık ve yetersiz beslenmeyle mücadele etmek ve gıdanın herkes için bir sağlık kaynağı olmasını sağlamak için birlikte çalışmalıyız.”
Kaynak
Muhammet Enes KAYAĞI, Nedenleri Ve Etkileri Bakımından Açlık Sorunu Ve Sosyal Dışlanma İlişkisi Mevcut Durum Ve Politika Önerileri, Uluslararası Bilim, Eğitim ve Teknoloji Araştırmaları Kongresi – Tam Metinleri. Yayın No.: 02 ISBN: 978-605-81236-1-8 ,15 Ekim 2018,sf 477.
https://www.fao.org/3/cb4474en/cb4474en.pdf :The State of Food Security and Nutrition in the World 2021