2547 sayılı Yükseköğretim Yasası ve bu kanunun Kurumlararası Yardımlaşma ile ilgili olan 40’ncı ve 41’inci Maddeleri 1983 yılından beri yürürlükte. 40. maddenin b bendi “Öğretim üyeleri, ihtiyacı olan üniversitenin isteği ve kendi arzusu üzerine ve ilgili kurullarının görüşü, rektörün önerisi ile Yükseköğretim Kurulu tarafından, istekte bulunan üniversitenin birimlerinde en az bir eğitim-öğretim yılı için görevlendirilebilirler. Bu şekilde görevlendirilenlerin kadroları beş yıl süre ile saklı tutulur. Açık bulunan bir öğretim üyeliği kadrosuna yapılacak atamada adayların niteliklerinde eşitlik olduğu durumlarda gelişmekte olan bölgelerdeki yükseköğretim kurumlarında toplam en az beş yıl bu şekilde veya kadrolu olarak hizmet yapan öğretim üyelerine öncelik verilir.” ve Öğretim Üyesi İhtiyacının Karşılanması ile ilgili olan 41 nci Madde “Yükseköğretim Kurulunca; Bu Kanun kapsamındaki Devlet yükseköğretim kurumlarının, çeşitli bilim ve sanat dallarındaki öğretim üyesi ihtiyaçları ve bu öğretim üyesi ihtiyaçlarının hangi yükseköğretim kurumlarından karşılanacağı, öğretim üyesi mevcutları dikkate alınarak tespit edilir ve ihtiyaçlar karşılanmak üzere ilgili üniversitelere bildirilir. Bu üniversitelerin rektörleri Yükseköğretim Kurulunca ihtiyaç listelerinin kendilerine intikal ettirilmesi tarihinden itibaren en çok iki hafta içinde ihtiyaçları karşılamak üzere hangi öğretim üyelerini görevlendirdiklerini Yükseköğretim Kuruluna bildirirler. Bu görevlendirmeler bir yarıyıldan az, dört yarıyıldan fazla olmamak üzere kadroları kendi üniversitelerinde kalmak kaydıyla yapılır. Bu madde hükümlerine göre veya 40’ıncı maddenin (b) fıkrası hükmüne göre yapılan görevlendirmelerde tebligat, işten ayrılma, mehil müddeti ve işe başlama konularında Devlet memurlarına ilişkin hükümler uygulanır. Bu madde veya bu Kanunun 40’ıncı maddesinin (b) fıkrası hükümlerine göre yapılan görevlendirmelerde, görevlendirme kararında görev süreleri belirtilir. Bunlara özlük hakları kurumlarında devam etmek kaydıyla görev yapacağı kurumun bulunduğu yer ve özelliklerine göre ve kurum kadrolarında çalışanların yararlandıkları ödenek ve diğer haklar ve 6245 sayılı Harcırah Kanun’una göre geçici görev yolluğu, görev yapacağı üniversite bütçesinden ödenir. Bu madde veya bu Kanunun 40’ncı maddesinin (b) fıkrasında belirtildiği şekilde görevlendirildikleri kendilerine tebliğ edilenlerden kanuni süresi içinde göreve başlamayanlar istifa etmiş sayılırlar. Bu şekilde istifa etmiş sayılanlar, bu hizmeti yerine getirmedikçe herhangi bir yükseköğretim kurumunda yeniden görevlendirilemezler ve diğer kamu kuruluşlarında çalıştırılamazlar.” şekliyle tam tamına 26 yıldır Demokles’in kılıcı gibi süregelmekteler.
Benim aklımın almadığı konu, Öğretim Üyelerinin bilimsel çalışmalarını, aile birlikteliklerini ve bilimsel farklılık özelliklerini gözetmeyen bu sakıncalı maddelerin bugüne kadar neden değiştirilmediği ve neden kimsenin aklına gelmemiş olduğudur. Demek ki herkes “Bana dokunmuyor ya, bana ne?” düşüncesiyle veya “Gün olur birgün YÖK ekibinin biri cesur çıkar ve bu maddeleri uygulama dirayetini gösterir” öngörüsünü göremediklerinden konuyu gündeme getirmemişler. Şimdiki YÖK ekibinin bu maddeleri gündeme getirmeleri, onların suçu veya uygun olmayan bir uygulamaları olmayıp, mevcut yasa maddelerini işletme cesaret ve dirayetleridir ve hiç kimsenin YÖK’ü eleştirmeye hakkı olmamalı. Ancak bir zulüm şeklinde getirilmesi yanlış olmuştur.
Yine YÖK yasasının 1 nci maddesi Kanunun amacını şöyle açıklar; “Bu kanunun amacı; yükseköğretimle ilgili amaç ve ilkeleri belirlemek ve bütün yükseköğretim kurumlarının ve üst kuruluşlarının teşkilatlanma, işleyiş, görev yetki ve sorumlulukları ile eğitim-öğretim, araştırma, yayım, öğretim elemanları, öğrenciler ve diğer personel ile ilgili esasları bir bütünlük içinde düzenlemektir.”. Beşinci maddenin h bendi de bu düzenlemenin bir denge içinde sağlanmasını ister “Md-5/h: …üretim-insangücü-eğitim unsurları arasında dengenin sağlanması..”.
YÖK, bu maddeleri işleme koymakla hukuka uygun davranmış, ancak bu maddelerin sakıncaları ve oluşturacakları kaoslar göz önüne alınmadan ve gerekli yasal kriter ve kurallar belirlenmeden, sadece Tıp Fakülteleri Öğretim Üyelerine değil de Anayasa’nın 10’ncu maddesindeki “aynı konumda olanlara eşit uygulama” prensibi doğrultusunda tüm Fakültelerin Öğretim Üyelerine yönelik yaygın bir uygulama şeklinde olmadığından ahlaken ve estetik olmamıştır. Dolayısıyla bu uygulama YÖK’ün cesaret ve dirayetine gölge düşürmüştür. Bu olumsuzluklar 1983 yıllarında uygulanmaya kalkışılmış, fakat yine bu eksiklikler nedeniyle uygulanamamış, hatta birçok öğretim üyesi çözümü hülle yaparak hile ile çözdüğü için vazgeçilmiştir. Bugüne kadar kanunun bu maddelerine yönelik kriterleri içeren yönetmelikler neden yapılmamış anlamakta zorlanıyorum.
Gerek YÖK yasası, gerekse Anayasa gereği bu sorunun çözülmesi de gerektiğine göre, çözüm olarak şu özendirici önerilerden sonra uygulama düşünülebilir:
Üniversiteler, öğrenci sayısı, bilimsel araştırmalara yönelik teknik olanaklar, kamu hizmeti kapasiteleri ve bulundukları şehrin sosyal durumuna göre sınıflandırılmalı, Zaten Devlet Personel Kanunu atamalarda böylesi bir bölgelendirmeyi emretmektedir; “Madde 72-(Değişik: 12/5/1982 – 2670/25 md., yeniden düzenleme: 18/5/1994 – KHK/527/5 md.) Kurumlarda yer değiştirme suretiyle atanmalar; hizmetlerin gereklerine, özelliklerine, Türkiye’nin ekonomik, sosyal, kültürel ve ulaşım şartları yönünden benzerlik ve yakınlık gösteren iller gruplandırılarak tespit edilen bölgeler arasında adil ve dengeli bir sistem içinde yapılır.)
Belirli konularda özelleşmiş Üniversite Fakülteleri oluşturulmalı. Örneğin Türkiyenin belirli bölgelerinde olmak üzere Kalp Hastalıkları ve Cerrahisi, Beyin Damar Hastalıkları Tanı ve Tedavi (Strok Üniteleri, Vasküler girişimler, Beyin Damar Cerrahisi vs), Onkoloji, İnfertilite, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, Organ Nakli, Kemik iliği, Kök Hücre merkezleri gibi. Sınıflandırmaya paralel ve bölgesel merkezileşmelere göre oluşturulmuş kriterlere göre her Üniversitenin Norm Kadrosu belirlenmeli. Ancak bu konuda stabil değil, dinamik olunmalı ve bu dinamizmi istismar etmemek için Öğretim Üyesi atanmasına ilişkin açık kriterler oluşturulmalıdır.
Bulunduğu sınıfa göre her Üniversitenin Öğretim Üyesine fazladan verilecek (teşvik amacıyla) memuriyet dereceleri, özlük haklarına yansıyacak yan ödemeler ve çalışılan sürelere göre ekstra puanlar belirlenmeli, bilimsel aktiviteler olan katılınan çok merkezli araştırmalar, araştırma veya olgu sunumu makaleler, kitap, kitapta bölüm, kitap veya dergi editörlüğü, yurt içi ve dışı konferans, panel konuşmacısı, oturum başkanı, dergi danışma kurulu üyeliği, makale redaktörlüğü, yıllık-aylık-haftalık ders yükü, eğittiği Araştırma Görevlisi sayısı, Tez Danışmanlığı, Kamuya yönelik hizmetleri (yıllık yatan ve poliklinik hasta, ameliyatlar, girişimsel tanı-tedavi işlemleri, laboratuvar uygulamaları vs) ve idari görevler için yine fazladan yapılacak puanlandırılmalar olmalı.
Üniversite kadrolarına yapılacak atamalarda, yapılacak bu puanlandırmalar mutlaka göz önünde bulundurulmalı ve böylesi bir uygulama güven vermelidir.
Maddi özendirme ve gelişmekte olan Tıp Fakültelerinde daha düşük miktarda olduğundan ortaya çıkan eşitsizliği kapatmak amacıyla döner sermaye katkı payları tüm Tıp Fakültelerinde aynı olmamalı ve yapılacak sınıflamaya göre farklılık olması yanında ayrıca vergi kesintileri de farklı olmalıdır.
YÖK yasasının 5 nci madde n bendi uygulanmalıdır “Gerektiğinde yeni kurulan veya gelişmekte olan üniversitelere gelişmiş üniversitelerin eğitim-öğretim ve eleman yetiştirme alanlarında yapacağı katkıyı gerçekleştirmek için gelişmiş üniversiteleri görevlendirmek ve bu konudaki uygulama esaslarını tespit etmek”. Bu uygulama sadece Kardeş Üniversite şeklinde değil de, doğrudan YÖK veya Üniversiteler Arası Kurul tarafından uygun olan Üniversiteler görevlendirilerek gerçekleştirilmelidir.
Yukarıdaki öneriler doğrultusunda yapılacak Öğretim Üyesi yetiştirme ve/veya Öğretim üyesi göndermede, destek sağlayacak Anabilim Dalının eğitim ve araştırma işi aksamamalı, Öğretim üyesinin konumuna uygun olmak üzere eğitim ve araştırma yapacak teknik olanakları uygun olmalı ve gidecek Öğretim Üyesine maddi ve özlük haklarına fazladan bir katkı sağlamalıdır. Yoksa bu şartlar olmaksızın yapılacak bir görevlendirme mecburi hizmet gibi zoraki bir gidiş olacak, kimin gideceği konusu daha baştan Anabilim Dalında huzursuzluğa neden olacak, belirli işlevler ve araştırmada tek kişi ise bunlar aksayacak, gideceği Fakültede alt yapı uygun değilse araştırma yapamayacak ve “Gönülden yapılmayan işten hayır gelmez” misali Öğretim üyesi sadece zaman dolduracaktır.
YÖK yasası’nın 29 ncu Maddesinin 2’nci paragrafında “Başka bir işe geçmek, emekli olmak veya çekilmek ya da işten çekilmiş sayılmak yoluyla öğretim görevinden ayrılanlar, akademik unvanlarını taşıyabilirler. Ancak profesörlük, doçentlik veya yardımcı doçentlik ünvanlarını kazananlar her ünvan dönemi içinde yükseköğretim kurumlarında fiilen iki yıl görev yapmadıkları takdirde yükseköğretim kurumları dışındaki çalışmalarında bu unvanı kullanamazlar.” ifadesine göre Üniversite dışındaki Eğitim Hastanelerinde olup Ünvanlı fakat bu ünvanını kullanabilmek için gerekli olan yasal eksiklerini tamamlamak üzere Gelişmekte olan bir Yüksek Öğretim Kurumunda 2 yıl çalışmalarından yararlanılabilir.
Mevlana zulmü şöyle tanımlar: (Ağaçlara su vermek adalet, dikene su vermekse zulümdür. Zulüm, bir nimeti yerine koymamaktır. Her köke su vermeyi uygun sanma! Zulüm bir şeyi layık olmadığı yere koymaktır ki, bu da belaya kaynak olur. Mesnevi-Cilt 5/1090.)