Tüm kuşlar bir yuvada yaşarlar. Kuşlar kendi yuvalarını doğuştan getirdikleri yetenekleri ile kurarlarken, önceden hazır buldukları çeşitli nesneleri yuva yapmak için kullanırlar. Örneğin örgü kuşları, çerden çöpten topladıklarıyla adeta sanat eseri niteliğinde bir yuva örerler. İyi bir gözlemle incelendiğinde hiçbir kuşun yuvasını kirletmediği, onu koruduğu görülür. Anlaşılan o ki, kuşlar ve diğer canlı varlıklar içgüdüsel olarak yuvalarının temiz kalmasının sağlıklı olmak açısından önemini kavramış gibi görünüyorlar. Canlı varlıklar içerisinde en donanımlı varlık olarak yaratılan insanoğlunun ilk yuvası doğa, yani mavi küremizdir. İnsan bu küre içerisinde hayat bulur ve nesillerin devamı bu yerküre üzerinde sağlanır. Aslında mavi yerküre bütün canlıların ortak yuvasıdır. Bu yuvayı korumak ve gelecek kuşaklara yaşanabilir bir yuva bırakmak insanoğlunun sorumluluğundadır. Devlet yönetenler, ekonomistler, çevreciler, ilahiyatçılar, feministler, dindar ve dindar olmayan herkesin derin bir biçimde düşünmesi ve önlemler bulması gereken küresel bir sorun olarak “insan olanları” bekliyor!
Bundan yüz veya yüz elli yıl öncesine kadar tüm canlı varlıklara ve insanoğluna yuva görevi yapan dünyamız, insanlar tarafından kirletilmemiş, havasıyla suyu ile yaşam kaynağı olmuştur. Bizim çocukluk yıllarımızda bile, yani bundan yarım yüzyıl öncesinde, hangi nehrin veya hangi akarsunun yanına uğrasanız avucunuza su doldurur ve hiç çekinmeden içerdiniz. Yani yaşamın kaynağı su, yakın zamanlara kadar kirletilmemişti; hava da böyleydi. Bugün kırsal kesimler ve yüksek rakımlı yerler dışında, özellikle kent merkezlerinde sağlıklı bir su içemiyoruz, güneş ışığı altında ısınmış plastik kaplar içerisindeki suları tüketmek zorunda kalıyoruz. Akciğerlerimizi temiz ve bol oksijenli hava ile dolduramıyoruz, tüm canlıları zehirleyen bolca karbonmonoksit soluyoruz.
Kirlenen sadece doğa olmadı galiba, insan olmak yani insanlık da kirlendi! İnsanın ürettiği ses kirliliği de artı değeri oldu. İçgüdüleri ile yaşamlarını sürdüren kuşlar ya da öteki canlı varlıklar kadar yuvamızı koruyamadık. Öteki canlı varlıklara ve doğaya karşı sorumluluklarımızı yerine getiremedik. Tüm dünyada yaşamın temel kaynağı olan ırmaklarda, balıkların yerine plastik atıkları yüzüyor. Büyük okyanusta plastikten bir kıta oluşmaya başladığını basından öğreniyoruz. Acaba farkında mıyız, bütün bu ilgisizlikler neticesinde kirlenen güzel yuvamız, günümüzde doğayı koruyamadığı için insanoğlundan hesap soruyor. Bu yazıları kaleme alırken tüm dünyada küresel boyutlu bir salgın yaşanıyor, bilim insanları ve sağlık çalışanları salgını yenebilmek için büyük bir çaba sarf ediyorlar. Şu ana kadar tüm dünyada salgından ölenlerin sayısı 500 binleri aşmış, ülkemizde ise 6 binlere yaklaşmış durumdadır.
Yerküremizde varlığını devam ettiren ya da tarihin derinliklerinde yok olmuş bütün toplumların, gerek kültürel boyutları gerekse inanç sistemleri temelinde doğanın ve insan sağlığının korunması yönünde birtakım tedbirler aldıkları ya da önerilerde bulunduklarını bilimsel araştırmalar kaydetmektedirler. Öyle ki İslamiyet öncesinde Türklerde, çevreyi –özellikle su ve toprağı- kirletmek suç sayılmış ve kirletenler cezalandırılmışlardır. Çinliler, sağlığın korunmasını birey ve çevre arasındaki uyumda görmüşler, ancak temelde birey kendi sağlığından sorumlu tutulmuştur. Yine diğer toplumlar gibi Grekler de doğayı kutsal olarak değerlendirmişlerdir. İlkel olarak nitelendirilen, doğada kabileler halinde yaşayan topluluklar da tabiatın korunması yönünde birtakım değerler üretmişlerdir. Anlaşılacağı gibi toplumlar oluşturdukları değerleri ile doğa ve öteki canlı varlıklarla barışık yaşamaya çalışmışlardır. Bu yaklaşım sanayileşme ile birlikte değişmeye başlamıştır. Sanayi ürünleri ve geri dönüşümü sağlanamayan atıklar nedeniyle insan ve doğa arasındaki barış düzeni ne yazık ki bozulmuştur. Küresel boyutta insan ve doğa arasında yaşamsal bir savaş başlamıştır. Şu an için her iki taraf da kaybeden durumundadır. Ancak bu durum herhalde sonsuza kadar devam etmeyecek, ya bir tarafın galibiyeti ile sonuçlanacak ya da her ikisinin sonu olacaktır.
Bizler Müslüman bir toplum içerisine doğmuş bireyler olarak, İslam inanç sisteminin doğa ve öteki canlılara verdiği önemi anlamak, bilmek ve genç kuşaklara aktarmak zorundayız. Son vahiy kaynaklı din olan İslam’ın, doğa ve insan ilişkilerini düzenlemeye çalışan birkaç önerisine göz attığımızda, geçmişten günümüze konu ile ilgili önemli ve hayati mesajlar sunduğu görülmektedir.
-Allah’ın buyruklarını umursamayan şu insanların yaptığı hatalar yüzünden, karada ve denizde fesat ortaya çıktı, düzen bozuldu. Doğru yola ve isabetli tutuma dönsünler diye Allah, yaptıklarının bazı kötü neticelerini onlara tattırır.(1)
-Beş şey gelmeden, beş şeyin kıymetini bilin. Yaşlılık gelmeden önce gençliğin, hastalık gelmeden önce sağlığın, meşguliyet gelmeden önce boş vaktin, yoksulluk gelmeden önce zenginliğin ve ölüm gelmeden önce hayatın kıymetini bilin.(2)
-Sizden biriniz durgun suya abdest bozmasın ve böyle bir suda cünüplükten dolayı yıkanmasın(3)
-İdrardan temizlenin, zira kabir azabının geneli idrar nedeni iledir.(4)
-Ümmetimin iyi ve kötü bütün amelleri bana gösterildi. İyi amelleri arasında yoldan kaldırılmış olan ezâyı da gördüm. Kötü amelleri arasında ise yere gömülmemiş tükürük de vardı.(5)
-Yarın kıyametin kopacağını bilseniz bile, bugün elinizdeki fidanı dikin.(6)
-Kim buradan bir ağaç kesecek olursa, onun karşılığı olmak üzere bir ağaç diksin.(7)
-Yiyiniz, içiniz ancak israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez. (8)
-Nehir kenarında abdest alırken bile suyu israf etmeyiniz.(9)
Ancak bütün bu öneriler kuramsal boyutta kaldığı sürece doğa ve insan ilişkilerine önemli bir katkı sağlamayacaktır. Bu önerilerin bireylerin eğitim, öğrenimleri ve yaşamları boyunca uygulamaya konulması gerekir. Tüm toplumların, daha geç olmadan, ekolojik düzenin korunması yönünde mensubu oldukları inanç sistemlerinin doğa ve insan ilişkilerini düzenlemeye çalışan öğretilerini uygulamalı olarak hayata geçirmeye önem vermeleri gerekir.
Hangi inanç sistemine mensup olursa olsun, insanların bir kısmı sağlıklı bir hayat için temizlik kurallarına dikkat ederlerken, bazı insanlar bireysel ve çevresel temizlik kurallarına dikkat etmemekte, hem kendilerini hem de çevresindeki insanları ve yakınlarını bu tutumları ile güç durumlara sokabilmekte, hatta ölümlerine neden olabilmektedirler. Mevlana Fihi Mafih’te, insanların türlü özelliklere sahip olduklarını, bunlardan ilkinin tüm insanların sorunlarını kendi sorunları olarak değerlendirdiklerini, yani elcil (diğerkâm) bir tutumla hayvani isteklerden soyutlandığını ve insan-ı kâmil sıfatına ulaştıklarından söz eder. Diğer bir insan türünün ise, hayvani davranışlardan uzaklaşamadıklarını, bencil tutumları nedeniyle insani özellikleri gösteremediklerini belirtir(10). Gerçekte de doğayı ve çevremizi dikkatli bir gözle incelediğimizde, insani özelliklere sahip bireylerin doğayı koruma ve temizlik hususunda özen gösterdiklerini, çevrenin kirletilmesine neden olan atıkların geri dönüşüme ulaşması yönünde çaba harcadıkları görülürken, bazılarının bu konularda gerekli özeni göstermedikleri, umursamaz bir tavır içinde oldukları gözlemlenebilmektedir.
Yukarıda geçen tespit ve söylemlerden anlaşılacağı gibi, Allah’ın yarattığı ve insanların hayatlarını sağlıklı bir biçimde devam ettirebilmeleri için pek çok güzelliklerin sunulduğu mavi dünyamız, günümüzde insan eliyle kirletilmektedir. Sanayi atıkları çevre sorunlarını ortaya çıkarmış, hava, su ve toprak kirlenmiştir. İnsan tarafından kirletilen çevre, yine insanın sağlığını etkilemekte, ayrıca bir takım toplumsal sorunların ortaya çıkmasına da neden olmaktadır. Günümüzde çevre kirliliği ve insan sağlığına en fazla zarar veren nesnelerin başında, günlük kullandığımız plastik poşetler, yine plastikten yapılmış birtakım kaplar, mavi dünyamızın her yerinde görülmekte ve çevreyi kirletmektedirler. Öyle ki, Büyük Okyanus’da poşetlerden oluşmaya başlamış yeni bir kıtadan söz edilmektedir. Yine basında çıkan haberlere göre, 50’nin üzerinde balık türü denize atılan plastikleri yemektedirler. Bu durumun yalnızca balıkları tehdit etmediği, beslenme zincirinde balıklar bulunduğundan insanları da tehdit ettiği belirtiliyor. Ayrıca aynı haberde, okyanuslara her yıl 8 milyon ton plastik atıldığı bilgisi yer almaktadır. Şu anda okyanuslarda 150 milyon ton plastik atık olduğu sanılmaktadır. Gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, 2025 yılına kadar okyanuslarda her üç ton balığa karşılık 1 ton plastik poşet yer alacağı tahmin edilmektedir.(11)
Bilim ve bilgi akla hitap eder; din ise duygulara ve vicdana hitap eder. Çevre temizliği, doğanın korunması ve insan sağlığı konularında hem akla hem de duygulara, vicdanı dikkate alan açıklamalara dikkat etmek gerekmektedir. Anlamsız birtakım söylemler yerine, İslam’ın doğa, sağlık, tedavi ve çevre temizliğine verdiği önemi dikkate alan yorumlamalarla, bilim ve bilginin ulaştığı ilke ve tespitleri birlikte değerlendirerek sorunların çözümüne yeni ve ortak yaklaşımlar bulunabilir. Değişen toplumsal şartlar nedeni ile her dönemin kendine özgü toplumsal sorunları olabilmektedir. Günümüzde ise tüm toplumlar israf/aşırı tüketim nedeniyle büyük sorunlar yaşamaktadırlar. Kapitalist sistemin “çok üret, çok tüket” mantığı ile hareket eden toplumlar, çevrenin, havanın ve suyun kirlenmesine neden olup, afetlere davetiye çıkarmaktadırlar.
2020 yılında yaşadığımız salgına neden olan virüsün laboratuvarda üretildiğine yönelik çeşitli yorumlamalar yapılmaktadır. Bu iddialar hakkında elbette bilim insanları bir gün gerçeği açıklayacaklardır. Bu iddialar gerçek ise, toplumlar arası güvensizliklere ve yer küremizde büyük ahlaki sorunlara da sebebiyet vermektedirler. Ayrıca yerküremizde yaşayan toplumlar arasında genel ahlak kurallarının ötesine geçenlerin, bünyelerinde toplumsal gerilimlerin ve tinsel yorgunlukların ortaya çıktığı görülmektedir ki, bütün bu gelişmeler neticesinde insan, maddi zevklere dayanan doyumu sağlarken, çevre temizliği, doğanın korunması ve insan sağlığı gibi konularda yetersizlik gösterebilmektedirler. Tüm bu nedenlerle hem yerel düzeyde hem de yerkürede başta insan sağlığı olmak üzere, çevre temizliği için tüm toplumların, devletlerin eğitim, din ve siyaset gibi kurumlarını harekete geçirmesi ciddi tedbirler alması gerekmektedir. Doğayı kirletmeden geri dönüşümü mümkün olan doğal ürünlerin üretilmesine yönelik ciddi adımlar atılmalı, aksi halde gelecek kuşaklara çok sorunlu bir dünya bırakılacaktır ki, tüm canlı varlıkların ve doğanın yok olması söz konusu olacaktır.
Doğayı korumaya duyarlı insan yetiştirebilmek için geç kalınmaması gerekmektedir. Aileden başlayarak okul öncesi eğitim kurumlarında ve görsel iletişim araçlarında uygulamalı bir eğitim verilmesi zorunlu görünmektedir. Bir atasözümüz “Ağaç yaş iken eğilir” der. Eğer geç kalınırsa, yani aile ve okullardan başlayarak çevreyi koruma yönünde yeni nesiller bilinçlendirilmediği takdirde bu bilinci kazandırmak oldukça güç olacaktır. Özellikle televizyon kanallarında yayınlanan reklamlar, programlar bu konuları ele alan çalışmalar yapabilirler. Doğaya duyarlı bireyler yetiştirmek gelecek kuşakları kurtarmak olacaktır ve daha sağlıklı nesillerin yetişmesine katkılar sağlayacaktır. Aksi halde, bir yüzyıl içerisinde mavi dünyamızı başta insan sağlığı olmak üzere çok büyük sorunlar bekliyor demektir.
Not: Akademik Akıl’daki ilk yazıma okuyanların içlerini ferahlatacak bir konu ile başlamak isterdim. Ne yazık ki şu an için tüm dünyamızı ve ülkemizi tehdit eden bir salgın ve çevre kirliliği sorunu yaşanmaktadır. Üzülerek de olsa ilk yazımı bu konuya ayırma zorunluluğu hissettim. İnşallah bundan sonraki yazılarımda daha güzel ve iç acıcı konulara değinmek kısmet olur.
Benden alanımla ilgili yazı isteyen başta Hikmet Akgül olmak üzere tüm Akademik Akıl okuyucularına, görüşleri ile bizleri aydınlatan yazarlara selam ve saygılarımla, sağlıklı günler diliyorum.
KAYNAKLAR
1-Rum, 30/41.
2-Tirmizi, Zühd, 25.
3-Buhari, Vudû’, 68.
4-Münzìrî, Tergîb 1, 139.
5-İbn Mace, Edep 7.
6-Buhari, el-Edebü’l Müfred, 168.
7-Belazuri, Futuhu’l Buldan, s. 17.
8-Araf Suresi, 7/31.
9-İbn Mace, Tahare, 48.
10-Mevlana, Fihi Mafih, çev: Cemal Aydın, Sufi Kitap, 2015.
11-Dünya Gazetesi, 8 Eylül 2017.
6 yorum
Sadece tesbit değil çözüm önerileri de sunulmuş. Devamını bekliyoruz.
Çok teşekkürler hocam. Emeğinize sağlık, Yeni güzel yazılarınızı bekliyoruz inşaallah.
Affınıza sığınarak birkaç kelamlık ilave yapmak isterim.
Günümüz gelişmiş toplumlarında “Yeni Bir Medeniyet Kurma “ iddiasında olan insanoğlu ne “Medenileşebilmiş “ ne de kurulan medeniyete sahip olabilmiş. İnsanın yaşaması içinde kendi soyunun devamı içinde en kirletilmezleri kirletmiş. Teknolojik üretim küstahlığı içinde “Ben’cilleşmiş.
‘Değerlerin” adı kaldı dillerde “Ruhu” çoktan uçup gitti. Okuryazar olmayan toplumlar “Değerleri” içselleştirirken, hemen hemen yüzdede yüzü okuryazar olan günümüz toplumunun ‘Değerlerden’ kopması ne kadar acı değil mi?
Dünyamızı da en gelişmişler kirletmiyor mu?
“Bir kişiye dokuz pul; Dokuz kişiye bir pul “paylaşımında bulunan en gelişmişlerin insafına terk edilmiş bir dünya düzeninde yok edilen sadece insanlık mı?
Salt aklın üstünlüğüne teslim olmuş “Bilim” Vahyin süzgecinden geçmedikçe insanlık bu tür felaketleri hep yaşayacaktır.
Asıl soru şu: Vahyin gölgesine sığınanlar ne zaman akılla buluşacak?
Katılıyorum, çok çalışmak gerekiyor. Selamlar
Medenileştikçe sanırım duyarsız olmaya başladık ama bunun tek yolu eğitimden geçiyor.herkes elini taşın altına koymasın ama en azından üzerine düşeni yapsın anne.baba.öğretmen.amir.memur.imam.müezzin.doktor.hemşire vb. Sizi destekliyorum hocam dünyamız can çekişiyor ne yazıkki…
Yorumlar için teşekkür ederim. Tüm dileklerimiz daha sağlıklı bir dünya için.
Güzel bir konu …teşekkür ederim hocam