Öylesine hızlı öylesine önemli ve akıl almaz gelişmeler oluyor ki, erdemlerden, iyiden, insanın nasıl biri olması gerektiğinden, “basiret, adalet, cesaret, itidal”den söz etmeyi saçmalık, en azından anlamsızlık olarak görenler olabilir. Tam da erdemli olma zamanı değil mi? Tamamen yitirmeden…
Öncelikle kendinden, sonra ailesinden, ülkesinden, dünyadan sorumlu olan ve büyük yapının temel taşını oluşturan insanın nitelikleri yapıyı belirliyor. Yaşanan Soma faciası içimizi yaktı, son derece üzüldüm (Yakınlarına başsağlığı dilerim) ve bu facia sonrası yaşananlar, kongre nedeni ile bulunduğum Belçika’ya (ve dünyaya) yansıyanlar, yabancı meslektaşlarımca sorulan sorulara mantıklı, insani ve benim de inanabileceğim yanıtları bulamamam insanın içini daha fazla acıtıyor.
Ülkemiz açısından “temel değerler, ilkeler, kriterler” ve yaşam standardı yönünden (adaylık süreci de göz önüne alınarak) bugüne kadar önemli etkileri olan Avrupa Birliği (AB) için son derece kritik ve “deprem” etkisi yaratan seçimler yapıldı. AB taraftarı veya karşıtı olunabilir. Bu bir tercih sorunudur, ancak, ülkemizin sağlık alanında, bilimsel ve akademik ortamında, gelişmişlik kriterlerinde belirleyici etkileri olan ve geleceğimizde yön verici olacak AB seçim sonuçlarını objektif, bilimsel ve çok boyutlu olarak hepimiz değerlendirmek zorundayız. Özellikle özgür ve aydın bir akılla.
AB, kâr amacıyla kurulmuş halka açık bir anonim şirket değildir. Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’nin itiraf ettiği gibi, AB “çok karmaşık ve halktan kopuk bir yapı hâline geldi.” Ancak, Avrupa ülkelerinin bu “depremin” altında kalma ihtimali ve lüksü yoktur. AB’nin ne olduğu Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarına, AB’nin kuruluş amacına, ilkelerine, kriterlerine, anlaşmalara, yasalara bakılarak görülebilir. AB’nin yok olduğunu iddia etmek çok sığ bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir. Ulaşılamayan ciğere murdar demek ancak kedilere yaraşır.
1. Yeni bir AB dönemine girilmiştir. İngiltere’nin yarısı dışında, AB’den tamamen ayrılmak isteyen yok. Ama herkes reform ve yeni düzenleme istiyor, olacak. Seçimlerin sonuçlarını salt ekonomik sorunlara bağlamanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Özellikle aşırı ve uyumsuz genişleme, serbest iç dolaşım, göçmenler ve yabancılar sorunu ve buna bağlı olarak istihdam, büyüme ve yoksul ülkelerin desteklenme zorunluluğu sorunları nedeni ile oluşan tepkilerin çok somut bir göstergesi olmuştur. Krizin ciddi anlamda etkilemediği Almanya, Danimarka, İsveç, Belçika, Avusturya gibi ülkelerdeki sonuçlar bunu gösteriyor. Yalnızca sağ radikaller değil, sol radikaller de güçlenmiştir. Bu durum, insan merkezli politikalardan ve “eşitlik, özgürlük, adalet” ilkelerinden uzaklaşan merkez partilere ve yönetimlere bir karşı çıkış ve uyarıdır.
2. AB krizi fırsata çevirmeye çalışacaktır. Ciddi uyarı dikkate alınarak ve gerekçe yapılarak, Atlantik ötesi baskılara ve oyunlara karşı kısmen karşı durulabilecek, bağımsız ve akılcı dış politika oluşturulmaya çalışılacak, bataklıklardan, savaşlardan, çatışmalardan uzak durulacak ve büyüme, istihdam, rekabetin geliştirilmesi, göç ve yabancı sorununun çözümlenmesi ve AB içi yapılanmanın ve karar mekanizmasının yeniden düzenlenmesi üzerine odaklanılacaktır.
3. AB seçimleri, kilitlenmiş olan AB-ABD-Rusya-Çin ilişkilerinde kilidi açacak anahtar olarak kullanılacaktır.
4. Seçim sonuçları gerekçelendirilerek, legal ve illegal göç en ağır önlemlerle durdurulmaya çalışılacaktır. Yabancıların geldikleri yere geri dönmesi için her türlü girişim yapılacaktır.
5. Emperyal anlayışla ülkelere saldıran, ölümlere, katliamlara neden olan, yeni terör devletleri, yeni terör merkezleri oluşturarak ve dünyayı terörize ederek güvensiz bir ortam, bir çatışma ortamı oluşturulmasına yönelik politikaların, yaklaşımların aktif oyuncusu ya da yedeği olmaktan uzak durmak zorunda kalınacaktır (Tony Blair’in, Hollande’nin sonu gibi).
6. Artık AB için genişleme iştahı ve zorunluluğu kalmamıştır. Üye ülkeleri hazmetme sürecine girilmiştir. Gerekirse birkaç vitesli bir AB olacaktır, ancak AB’nin gerçek ilkelerine ve kuruluş amacına uygun olmayan davranışlara tahammül etme opsiyonu kalmamıştır. Artık hiçbir aday ülke veya aday olacak ülke kendi şartlarını dayatamaz, blöf yapamaz. Resti anında görülecektir. AB yönetimleri, ülkelerin gerçek uygulamalarını, insan hakları, hukuk ve demokratik ihlalleri görmemezlikten gelemez.
Doğru/yanlış, bunlar benim ilk bakışta görebildiklerim. AB ve ülkemiz son derece önemli bir sürece girmiştir. Bu sürecin sonunda aydınlığın, gelişmişliğin, çağdaşlığın ışığı mı olacak, hızla üstümüze gelen “hızlı tren”in ışığı mı?..
Bunu güzel ülkemin insanları belirleyecek ve çok kısa sürede göreceğiz diye düşünüyorum
Saygılarımla.