Temel ve arkadaşları ava çıkmışlar. Ormanda, önce küçük bir oyuk görmüşler. Hepsi birden oyuğa ateş etmişler. İçeriden, bir tavşan vurmuşlar. Giderek yola devam ettiklerinde daha büyük bir oyuk görmüşler, ateş ettiklerinde bir tilki vurmuşlar. Bir süre sonra gördükleri bir mağara içinden kış uykusuna yatmış olan bir ayıyı vurmuşlar. Yola devam ettiklerinde çok büyük bir mağara ile karşılaşmışlar. Hiç düşünmeden, içeriden gelen gürültüye yine hep birlikte ateş etmişler.
Ertesi gün yerel gazetede konuyla ilgili şöyle bir haber çıkmış, ‘Temel ve arkadaşları tünelin içinden kendilerine doğru olanca hızıyla gelmekte olan trene ateş açmışlar, tünel çıkışında da tren altında kalarak ölmüşlerdir. Temel ve arkadaşlarının, neden trene ateş ettikleri bir türlü öğrenilememiştir.’
Bu fıkra, günümüzde sağlıkta yaşadıklarımıza, tıpatıp olmasa da biraz uyuyor gibi. Sayın Bakan, göreve geldikten sonra, önce başhekimlerle, ilaç üreticileriyle, tıbbi cihaz ithalatçılarıyla tartışmaya başladı. Sağlık merkezleriyle, özel hastanelerle kavgaya tutuştu. “Özel farkı alamazsınız.” dedi sonradan çark etti. Daha sonra, eczaneleri uluslararası tekelci eczane zincirleriyle değiştirmek gibi fikirler öne sürüldü. Binlerce eczacı, haklı davaları için Ankara’da bir araya geldiler. Sonunda geri adım atmak zorunda kaldı. Giderek yapa geldiği kavgaları kendi meslektaşı olan doktorlara kadar büyüttü.
İlaç fabrikaları, bir elin parmakları kadar, ithalatçılar da çok değil. Ancak ülkemizde yıllardır zor koşullarda hizmet vermeye çalışan 22 bin eczaneyi karşısına aldı. Yetmedi, şimdi 130 bin doktoru karşısına alıyor.
Meslektaşlarımız, kısa ve uzun vadede hangi konuma geleceklerini görüyorlar.
Getirilmek istenen yasanın, biz doktorları hangi seviyelere indireceğini herkes biliyor. Hiçbir doktordan gerçekleri gizleyemezsiniz.
Getirilmek istenen, ister özel hastanelerde olsun, ister resmi hastanelerde; doktorlara işçilik ve amelelik düzeyidir. Bugün fazla para verenler,
“Performans veriyoruz.” diyenler, yarın “Paramız yok, veremiyoruz.” dediklerinde gidecek hiçbir yerimiz, yapacak hiçbir şeyimiz olmayacaktır. Bugün özel sektörde, ayda 10 bin verenler, bir iki yıl sonra, “beş bine çalışacak var istersen çalış, istemezsen ayrıl.” diyebilirler. Herkes adı gibi biliyor. Patron çalış dedi, çalışırsın, git dedi gidersin hepsi o kadar. Getirilmek istenen düzen işte budur.
Bütün bunların nedeni, 2002’den beri sağlık harcamalarındaki %300’den fazla artıştır. Bunu biz doktorlar yapmadık. Sağlık giderlerini, 15 milyar dolardan, 40 milyar dolara doktorlar çıkartmadı.
Doktorlar hastanın cebinden elini çeksin diyenler; memur, işçi, Bağ-Kur’lu demeyip sağlık ocağından, resmi-özel, tüm hastanelere kadar, herkesten muayene parası almaya başladılar. İşin doğrusu, sağlıkta halkın cebine elini asıl sokan, devletin ta kendisidir.
Bu torba yasa çıkarsa, bilin ki hukuktan döner. Biz, asla “Şimdiki uygulama çok iyidir.” demedik. “Varsa, eksiklikler düzeltilsin. Muayenehanesi olanlar da, adam gibi maaş verilmek kaydıyla, halen GATA da olduğu, gibi akşam 16.00’ya kadar çalışırlar, eğer tam gün mesaiden sonra, eğer güçleri kalırsa, muayenehanelerine gitsinler.” dedik.
Eskiler, “Terziye, berbere, hamamda tellağa parayı eksiksiz vereceksin.” derler. Yoksa bir dahaki gelişinde tıraşı da keseyi de şişiriverirler. Ameliyatı yapanla yapmayanı, riski göze alanla, koltukta oturanı bir tutmak asla mümkün değildir.
Sağlık Bakanımız, kendi meslektaşlarını karşısına almaya devam ederse, doktorlar sadece muayenehanelerini kaybederler, Bakansa koltuğunu. Temel ve arkadaşlarının durumuna kimler düşer, bilemem.