Sağlık, herkes için, her şeyden önce ve her şeyden önemlidir. Sağlığınız ciddi bir riske girdiğinde, hayatınızda önem verdiğiniz diğer şeylerin hiçbirinin değeri ve anlamı kalmaz. Her şeyi bırakıp, -gerektiğinde- tereddütsüz elinizdeki avucunuzdaki her şeyi harcayıp, sağlığınızı geri kazanma peşine düşersiniz. Bu, her insan için böyledir.
Diğer işlerinizde arkadaşlarınız, eşiniz dostunuz size yol gösterebilir, akıl verebilir, yardım edebilir. Ama bir sağlık sorununuz varsa, bu konuda başkalarının size pek faydası olmaz. Sadece bir hekimin veya sağlık kurumunun bilgi ve yardımına muhtaç olursunuz. Onun yerini bir başkası dolduramaz. Üstelik, sağlıkta herkes mükemmelin ve kusursuzun peşindedir. Siz ayağınıza ayakkabı alırken, bütçenize göre daha hesaplısını tercih edebilirsiniz. Ama nefes darlığıyla yürüyemez, yatamaz olmuşsanız, kanser korkusuna kapılmışsanız veya ciddi bir ameliyat olmanız gerekiyorsa, en iyi hekime, cerraha veya hastaneye ulaşmak istersiniz ve daha azına razı olmazsınız.
Tabii sözün burasında, “en iyi” konusunda bir belirsizliğin olduğunu da belirtmek gerekiyor. Çünkü sağlık kurumlarında hastaların önemsedikleri, daha çok temizlik, konfor, hız, güler yüz ve saygı görme gibi algılanan kalite ölçütleridir. Kuşkusuz bunlar önemlidir, ama sağlıkta asıl çıktılar teknik kaliteyle ölçülür. Hangi hastalara hizmet veriyorsunuz? Yüksek riskli hastaları kabul ediyor musunuz? Hastalarınızın ne kadarını iyileştiriyorsunuz? Komplikasyon, ölüm ve hastane enfeksiyonu oranlarınız nedir? Tedavi ettiğiniz hastalarınızın bir daha hastalanmamaları için koruyucu hekimlik (eğitim, aşılama, sigarayı bırakma gibi…) hizmeti veriyor musunuz?… Sağlık hizmetine olan talep, genellikle ani, beklenmedik, yani öngörülemeyen ve hesap dışı bir gereksinimden kaynaklanır. Bu gereksinim o denli vazgeçilmezdir ki, herkes için bir temel bir hak olarak kabul edilir. Ekonomik ve sosyal konumuna bakılmaksızın, her birey ihtiyacı olan sağlık hizmetini zamanında, eksiksiz ve onurlu bir biçimde alabilmelidir. Buna “sağlık hizmetlerinin erişilebilirliği” diyoruz. Erişilebilirlik, ülkedeki sağlık sisteminin organizasyonu, finansmanı ve sosyal adalet anlayışıyla yakın ilişkilidir.
Ülkemizde sağlıkta yaşanan gelişmeler, sağlık hizmetlerine ulaşılabilirliği artırmıştır. Sağlık kurumlarının birleştirilmesi, sosyal güvenlik kurumlarının tek çatı altında toplanması, sağlık kurumlarına başvuruda bürokratik işlemlerin azaltılıp vatandaşlık numarasıyla işlem yapılabilmesi, 112 acil yardım hizmetlerinin yaygınlaştırılması gibi uygulamalar, vatandaşların sağlık hizmetlerine daha kolay ulaşabilmelerini sağlamaktadır.
Birinci basamakta çalışan hekim sayısının azlığı, toplumda birinci basamakla ilgili güven sorunu ve belki de başka nedenlerle sevk zinciri işletilmemekte, bugün sosyal güvenlik şemsiyesi altında olan her vatandaşımız birinci, ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarına doğrudan başvurabilmekte ve hizmet alabilmektedir. Aslında bu uygulamayla, hastanelerde büyük yığılmalar, uzun kuyruklar ve hasta memnuniyetsizliği beklenen bir sonuçtur. Ancak, altyapı ve ekipman yatırımlarıyla hastanelerin kapasitelerinin güçlendirilmesi; döner sermaye ve performans yoluyla uzman hekimlerin büyük çoğunluğunun muayenehaneleri kapatıp kamuda tam gün hizmet vermeye başlaması; hekim seçme uygulamasıyla hekimlerin iş veriminin artırılması, tam aksine sonuç vermiş ve polikliniklerde ortalama hekim başına hasta sayıları, kuyruklar belirgin olarak azalmış ve kısmen de olsa bir rahatlama sağlanmıştır.
Sevke gerek olmaksızın, herkesin her sağlık kurumuna doğrudan başvurabilmesinin yol açacağı sorunlar tartışılabilirse de, vatandaş için büyük bir imkan ve rahatlık olduğu aşikardır. Bugün için bir SSK, Bağ-Kur veya Emekli Sandığı hastası, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın, vatandaşlık numarasıyla bir tıp fakültesi hastanesine doğrudan başvurup tedavi görebiliyor. Devlet hastanesinde istediği hekimi seçip muayene olabiliyor.
Sistemin, bu şekilde ne kadar devam edeceğini bilemiyoruz. Ancak, şu an itibariyle durum budur ve birinci basamaktaki yetersizlik devam ettikçe bundan geri dönüş de pek olası görülmemektedir. Üstelik vatandaşa sağlanan bu konforu ondan geri almanın, ağır bir siyasi bedeli olacaktır kanısındayım.
NOT: Spekülatif yorumlar nedeniyle “Tam güne evet, ama muayenehaneler kapatılmasın” başlıklı yazımda bahsi geçen beyin cerrahının Trabzon’da değil, bir başka kentte çalışmakta olduğunu belirtmek istiyorum.