Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK)’nun 29/9/2008 tarihli Sağlık Uygulama Tebliği (SUT)’nde ilk kez getirilen ve 1 Ocak 2009’dan itibaren uygulanacağı açıklanan “Muayene ve işlem tekrarı için süre kısıtlaması” uygulamasıyla ilgili olarak, 13 Ekim 2008 tarihli Medimagazin’de “Uyarıyorum: İşlem Tekrarı İçin Süre Sınırlaması Çok Sakıncalı” başlıklı bir yazıda, söz konusu uygulamanın sakıncalarını dile getirmiş ve bundan vazgeçilmesi gerektiğini belirtmiştim. Nitekim, 31 Aralık 2008 tarihinde yayınlanan yeni tebliğde uygulama 1 Nisan 2009’a ertelendi ve onkoloji olgularıyla acil olgular uygulamadan hariç tutuldu. Bunu takiben kaleme aldığım 12 Ocak 2009 tarihli Medimagazin’de “Bana Sorulsaydı…(Yeni SUT hakkında)” başlıklı yazımda da aynı konuya değinip, yapılan yeni düzenlemenin doğru, ancak yetersiz olduğunu belirtmiştim.
Ne var ki, SGK yetkilileri dile getirdiğimiz endişeleri dikkate almayıp, 1 Nisan’da uygulamayı başlattılar. Fakat iki gün içinde uygulamanın sakıncaları fark edildi ve uygulamadan vazgeçildi. Ertelenen uygulamaya göre aynı branşta poliklinik muayenesi ile bazı tetkiklerin tekrarlanması durumunda, SGK tarafından ödenmesi için belirli bir sürenin geçmesi şart koşuluyor. Örneğin; beyin BT çekilmişse, bu hastaya aynı işlem 60 gün içinde tekrar yapıldığında SGK tarafından ödenmeyecek. Ek-8/C Listesinde yer alan 222 adet tanısal işlem için farklı süre sınırlamaları getirilmektedir. Bununla aynı doğrultuda, 10 gün içinde bir başka kurumun benzer polikliniğine ayaktan muayene olmak isteyen hastanın giderlerinin SGK’ya fatura edilemeyeceği hükmü getiriliyor.
Uyarımıza rağmen, uygulama için gerekli altyapı oluşturulmadan alınan bu kararın yol açacağı sakıncalar dikkate alınmadığı için geri adım atılmak zorunda kalındı. Oysa o yazılarımda “ülkemizde SGK’nın hizmet aldığı gerek kamuya ve gerekse özel sektöre ait tıbbi laboratuvar ve görüntüleme merkezlerinin büyük çoğunluğunda kullanılmakta olan cihaz ve yöntemlerin standartlara uygun olmadığını; hekimden, hastanın elindeki daha önce kötü ve yetersiz teknikle elde edilmiş BT’ye göre karar vermesinin istenmesinin etik ve hukuki olarak kabul edilemez olduğunu; böyle bir uygulama için SGK’nın sözleşme yaptığı kurumlardan aldığı hizmetlerin kalite kontrolünü yapması; akredite edilmeyen kurum/laboratuvarlardan hizmet almaması; hastaya yapılan bir tetkikin/işlemin tekrarının ödenmemesi için, ilk yapılan tetkikin/işlemin standartlara ve tekniğine uygun olarak yapıldığının garanti edilmesi gerektiğini; bugün bir poliklinikte muayene oldu diye, hastanın 10 gün boyunca, tekrar hekime ulaşmasının engellenmesinin ölüm ve komplikasyonlara yol açabileceğini” belirtmiştim.
Bu olay vesilesiyle sağlıkta kararların, tüm tarafların katılımıyla alınması gerektiğini tekrar vurgulamak istiyorum. İdeal bir sağlık sistemi, hizmeti alan (hasta), hizmeti sunan (sağlık kurumları) ve hizmeti finanse eden (SGK) sacayağının dengeli olmasıyla elde edilebilir. Bunun yerine diğer taraflar devre dışı bırakılıp, finansmanı sağlayan taraf, giderleri kısmak eğilimiyle, hastaların ve sağlık kurumlarının gereksinimlerini dikkate almadan, belirleyici olursa, sağlığı tehdit eder hale gelebilir. Bu bakımdan hizmeti sunanlar ile alanların yaşadığı sorunlar ve mağduriyetleri dikkate almayan tek taraflı dayatmalar yerine, bu sacayağının temsilcileri bir araya gelip uzlaşıyla karar almalıdır. Sağlıkta kararlar, sağlık hizmeti veren taraf (Sağlık Bakanlığı, üniversiteler, özel sağlık kurumları, uzmanlık dernekleri, tabip odaları, eczaneler, medikaller gibi) ile bu hizmeti alan tarafın (hasta ve hasta yakınları, hasta örgütleri) sorunları, ihtiyaç, talep ve beklentileri dikkate alınarak verilmelidir. SGK hangi hizmetleri, hangi koşullarda, kimden ve nasıl almak istediğini; sağlık kurumları kimlere, hangi hizmetleri, hangi koşullarda ve nasıl verebileceklerini ve hasta tarafı da hangi hizmetleri, hangi koşullarda, nerelerden ve nasıl almak istediğini açıklamalı ve orta yol bulunmalıdır.
Bu yapılmadığı için masa başında alınan kararların uygulamada nasıl sonuçlar doğuracağı öngörülememekte ve yaşanan olumsuzluklardan sonra yeni tebliğler yayınlama veya ek tebliğler ile alınan kararları düzeltme gereği duyulmakta, bundan dolayı da prosedürler çok sık değişmektedir. Sağlık kurumları, otomasyon ve faturalandırma sistemlerini bu değişimlere uydururken çok zaman ve emek harcamakta ve çalışanlarını yeniliklere adapte etmekte çok güçlük çekmektedirler. Uygulayıcıların kafaları karışmakta; sistem kilitlenmektedir. Yapılan eksiklik ve hatalardan ötürü hastalar ve kurumlar mağdur olmakta, işler uzamaktadır. Alınan kararların sık sık değiştirilmesi, SGK’ya duyulan güveni de sarsmaktadır.