1975 yılında başlayan hekimlik hayatım, kesintisiz 2019 yılına kadar sürdü. Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanı olarak 40 yılı aşan bir dönemde hizmet verdim. Bir dönem bu hizmetin yönetiminde de görev aldım. Dolayısıyla “Sağlıkta Şiddet” konusunu değerlendirmek istedim.
Sağlıkta şiddetin özellikle son 2 yılda inanılmaz bir boyut kazandığı bir gerçektir. Şiddet eylemi sadece hekimleri değil, diğer sağlık ekibi çalışanlarını da mağdur etmektedir. Bu güne kadar problemin çözümüne yönelik girişimlerden herhangi bir sonuç alınamamıştır; çünkü konuya yaklaşım ve çözümü konusunda ortaya konan tedbirler, yetersiz olup problemi çözmekten çok uzaktır.
Her şeyden önce sağlıkta şiddet sorunu çok boyutludur. Sosyolojik faktörler, toplum psikolojisi, sağlıkta hizmete ulaşım ve belki en önemlisi hasta ve yakınlarının beklentileri ve psikolojisi, sağlık hizmeti sunumu gibi birçok parametreyi kapsamaktadır. Ayrıca bu sorunun yaşanmasında toplumumuzun hayat şartları, eğitim düzeyi ve nihayet yaşanmakta olan salgın sürecinin de payı olduğu kanısındayım. Mevcut problem alınacak polisiye tedbirlerle kesinlikle çözülemez. HEKİM-SEN tarafından ortaya atılan hekimlere silah verilmesi önerisi, tamamen yanlış bir yaklaşımdır ve şiddetin yalnız sıklığını değil, boyutlarını da daha vahim bir duruma getirecek mahiyettedir. Maalesef sağlık hizmetlerinde sorunlar eskilere dayanmaktadır ve sorunların artık şiddete dönüştüğü bir dönemi yaşamaktayız.
Sağlıkta sorunların çözümü adına, yakın tarihte yapılan düzenlemeler, problemlerin çözümünden ziyade yeni sorunlara yol açmıştır. Belki başlangıçta hastalara belirli konularda bazı kolaylıklar sağlamış görünse de geldiğimiz aşamada sistem, bütün karmaşası ile ortadadır. Bir örnek vermek gerekirse hastaların ilaçlarına erişimi kolaylaşmıştır. Ancak bu konunun tüm sağlık hizmetlerindeki payı nedir? Aksine yeni sistemle ortaya çıkan “performans uygulaması” hem hekimlere hem de hastalara ve hatta hastane yönetimlerine büyük sıkıntılar yaşatmaktadır. Sağlık hizmetleri her yönü ile yetersizdir. Hekimlik mesleğine büyük zararlar verilmiş ve meslek değersizleştirilmiştir. Günümüzde artık doktorluk ilk tercih olmaktan çıkmıştır. Özellikle cerrahi bölümlerden büyük bir kaçış olduğu gözlenmektedir. Uzun ve zahmetli eğitim sonrası bir de sonu gelmeyen mecburi hizmetler, sınavlar, hayata geç başlayabilme ve diğer olumsuz yaşam koşullarının eklenmesi ile meslek yıpratılmıştır.
Performans sistemi, performansa göre kazanç olarak, adil bir sistem gibi sunulmasına karşınn, uygulama bu yönde gelişmemiştir. Hastanelerde gelirin daha fazla olduğu poliklinik hizmetine ağırlık verilmekte ve hasta sayısı önemli olduğu için her 10-15 dakikada bir hasta muayenesi programı ile randevular oluşturulmaktadırlar. Bu herkesin takdir edebileceği gibi yetersiz bir hasta değerlendirilmesi anlamına gelmektedir. Bu nedenle çözüm bulamayan hastalar hem üzülüp gerilmekte, hem de hekimle karşı karşıya gelmekte ve sorununa çözüm bulamadığı için de sistem içinde arayışlarını sürdürmektedir. Hekim ise emeğinin karşılığını alamadığı gibi mesleki uygulamasından da memnun kalmamaktadır. Hasta hekim ilişkileri tam bir güvensizlik ortamına aktarılmış durumdadır. Çünkü uzayan süreç birçok yönü ile sağlık sorunun büyümesine neden olmaktadır; yetersiz değerlendirme yanlış teşhis ve tedaviye, tanı ve /veya tedavide gecikmelere, reçete edilen ilaç sayısında artışlara, veya dozda hatalar gibi dar bir zamana sıkışmanın getirdiği istenmeyen aksiliklere yol açabilmektedir. Hekimlik hizmeti sadece reçete yazmakla sınırlı değildir. Cerrahi müdahalelerde bilgilendirme, komplikasyon olasılıklarını aktarma ve korunma konusunda bilgi verilmesini gerektirmektedir. Bunlar yeterince yapılamazsa hasta hekim ilişkileri sağlıklı bir zemine oturtulamamakta ve güven ortamı geliştirilememektedir. Performans uygulamasının özellikle cerrahi bölümlerde neden olduğu bir başka rahatsızlık da, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) nun operasyonlar için önerilen rakamlarının çok düşük olmasıdır. Rakamlar bazı operasyonlarda kullanılan malzemeleri dahi karşılamaktan uzaktır. Bu durum genellikle özellikli ve büyük kanser operasyonları için söz konusudur. Dolayısıyla bu grup hastaların hizmet almakta sıkıntı yaşamasına, kendisini kabul edecek hastane arayışına yol açmaktadır. SGK’nın cerrahi ücretleri, tam bir emek değersizleştirilmesi mahiyetindedir. Günümüz Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) sonuçlarına bakıldığı zaman cerrahi bölümlerin tıpta tercihlerin son sıralarına düşmüş olduğunu kolaylıkla görmek mümkündür. Bu olayın bir başka tezahürü şöyledir; cerrahların artık risk alıp ameliyat yapmak yerine poliklinik çalışmalarını tercih edip daha iyi ve kolay kazanç yönüne kaydıkları bir gerçektir. Üstelik sistemin sahibi Sağlık Bakanın bizzat kendisi cerrahları “Bıçak Parası” ile suçlaması tam bir rezaletti. Bu uygulamaya heves eden hekimler tespit edilip gerekli cezaları verileceğine, bütün cerrahlar için bir genelleme yapılarak mesleğin yıpratılması yönüne gidilmiştir. Öykünün devamı var; Cerrahi tedavi yapanların er geç bir komplikasyonla karşı karşıya kalması kaçınılmazdır. Bu durumda tek sorumlu hekimdir. Genellikle konu tazminat talebi ile yargıya taşınır. Her şeyden önce uzman mahkemeler olmadığı için, davalar tarafların karşılıklı beğenmediği bilirkişi raporları ile yıllarca sürüp, gider. Bazen bu raporlar birbiri ile tamamen çelişir. Çünkü bilirkişilikte de bir standardizasyon yoktur. Her şeyin ötesinde hekimler de adalet sistemine güvenmemektedir. Kısaca bu durumda hekimin yıllarca süren bir maddi ve manevi sıkıntı yaşaması söz konusudur.
Yukarda kendi gözlemlerim ve tecrübelerim ışığında sağlık hizmetlerinin aksayan ve gerek hekimlere gerekse hastalara olumsuz yansıyan durumları özetle aktarmaya çalıştım. Şüphesiz sağlıkta şiddetin daha birçok boyutu vardır. Benim aktardıklarım sadece uygulamada hekimlerin karşılaştıkları belli başlı sorunlarla ilgili olanlardır. Bu çok boyutlu probleme siyasi söylemler veya konuya ne kadar vakıf olduğu belli olmayan bakanlık düzeyinde çözüm aramak tamamen boşuna uğraştır. Hem hekimlerin hem de hastaların temsil edildiği kuruluşlar; Türk Tabipleri Birliği (TTB), tıp dernekleri temsilcileri, özel sağlık sektörünün temsilcileri ve hatta toplum bilimcileri, sosyolog ve psikologlar, kısaca konu ile ilgili bütün kurum ve kuruluşlar bir araya gelmeli ve önce sorunlar sağlıklı olarak değerlendirmeli daha sonra çözüm önerileri ortaya konulmalıdır. Konu zamana yayılmamalıdır.
1 yorum
Slm hocam, bir meslektaşınız olarak benzer hisleri paylaşmakla birlikte çözüm önerinize katılmadığımı ifade etmek isterim. Sorunun kaynağı bilinçli bir şekilde uygulanan sağlık politikalardır. Çözümün adresi de siyasi otoritedir. İstenildiğinde çözülmeyecek sorun yoktur. Saygılarımla