Çalışma hayatında meydana gelen şiddetin 1/4’ü sağlık alanında yaşanmaktadır. Sağlıkta şiddetin bu denli yoğun yaşanması birçok nedenle ilişkilidir. Öncelikle sağlık çalışanlarının muhatap olduğu kişiler hasta ve hasta yakınlarıdır. Bu kişilerle optimal bir ilişki kurabilmek çok güçtür. Çünkü, maruz kaldıkları hastalık, sakatlanma veya ölüm olayı ya da tehdidi nedeniyle bu kişiler, genellikle kederli, isyankar, gergin, paniklemiş, endişeli, ağrılı, bitkin hâldedirler. Bazen de muhatap, alkolik veya madde bağımlılığı veya psikiyatrik bozukluğu olan kişilerdir. Bu durumdaki kişilerin şiddete başvurma eğilimleri, ortalama kişilere kıyasla çok daha yüksektir.
Sağlık kurumlarında gözlenen şiddetin, toplumdaki profilin bir yansıması olduğu unutulmamalı ve toplumsal nedenlerden bağımsız değerlendirilmemelidir. İnsan doğasında var olan “şiddet uygulama” eğiliminin, yararlı alanlara/faaliyetlere kanalize edilememesi; çocukluktan itibaren sorunları şiddet kullanarak çözme alışkanlığının pekiştirilmesi; gençlerin televizyonda her gün onlarca şiddet sahnesi seyrederek yetişmeleri; toplumsal ahlakta, gücü kutsayan değişim ile “güçlü olanın haklı olduğu” fikrinin yaygınlaşması; genel olarak sorunları açıklıkla konuşma, dinleme ve empati alışkanlığının pek olmaması, bir sorunla yüzleşen bireyleri, hemen şiddete yöneltmektedir.
Sağlık çalışanlarına dönük şiddetin nedenleri arasında, en başta sistemden kaynaklanan sorunlar sayılmalıdır. Sağlık kurumlarında altyapı ve donanım eksiklikleri, personel yetersizliği veya kötü işletmecilikten kaynaklanan beklemeler, uzayan kuyruklar, geciken randevular, boş yatak bulunamaması; hastalar için asgari konfor ve güvenliğin sağlanamaması, örneğin ağrılı, bitkin, endişeli hastaların saatlerce poliklinik kapılarında oturacak bir sandalyeden mahrum hâlde bekleşmeleri; iltimas, adam kayırmacılık şiddeti doğurmaktadır. İlaç, alkol ve madde bağımlılığı olan, şiddet öyküsü veren, psikiyatrik hastalık tanısı almış personelle çalışma; özellikle yemek ve ziyaret saatlerinde personel sayısının iyice azalması; hastanede sağlık personelinin tek başına çalışması; hastane güvenliğinin yetersizliği; silah taşıma serbestisi; hastanede sınırsız dolaşma özgürlüğünün olması; hastane koridorlarının ve ünitelerinin aydınlatılmasındaki yetersizlik; hasta bekleme alanlarının konforsuz olması; farklı karakterde hastalarla iletişim sürdürebilmek için personelin eğitimsizliği; personel ve hastane idaresinde kriz yönetimi politikası eksikliği; sağlık kurumlarının yönetiminde gözlenen iş odaklılık, verimsizlik ve ticarileşme şiddeti körüklemektedir. Sağlıkta sık değişen uygulamalar, örneğin bugün ödenen bir ilacın, yarın geri ödemeden çekilmesi; hasta sevk ve kabul usullerinin değişmesi hastaları isyana sevk etmektedir.
Sağlık çalışanlarının üstlendikleri aşırı iş yükü ve olumsuz çalışma koşulları, özellikle eğitim hastanelerinde sık ve yoğun geçen nöbetlerin ertesinde hekimlerin çalışmaya devam etmeleri; polikliniklerde çok sayıda hastaya bakmak zorunda kalmaları, hekimlerin hastalarına yeterince zaman ayırmalarını ve gerekli özen ve ilgiyi göstermelerini engelleyerek ve tıbbi karar ve müdahalelerinde hata yapmalarına yol açarak şiddeti beslemektedir. Mesleğini seçerken umduğu beklentilerini karşılayamaması ve sık gözlenen stres, tükenmişlik duyguları, sağlık çalışanlarının yetersiz motivasyonuyla sonuçlanmakta ve hasta memnuniyetinin elde edilmesini engellemektedir.
Medyada, sağlıkta yaşanan sorunların hekimlere mal edilmesi; malpraktis olgularında hizmet kusuru-kişisel kusur ayrımı yapılmadan hekimin suçlanması; her meslekte olabilecek bazı kötü örneklerden yola çıkılarak, tüm hekimlerin “gözü paradan başka bir şey görmeyen” tipler şeklinde lanse edilmesi de hekimlere yönelik şiddeti teşvik etmektedir. Politikacıların, yöneticilerin, yazarların, çizerlerin, kamuoyunda etkili ve yetkili kişilerin, hekimleri rencide edici, küçük düşürücü söylemleri de, giderek hekimlik mesleğine karşı saygıyı törpülemektedir. Hekim örgütlerinin, meslektaşları arasından hastalarıyla veya medikal firmalarla etik/hukuk dışı ilişikleri deşifre olanları açıkça kınayıp, dışlama konusunda isteksiz ve yetersiz olmaları da, meslek saygınlığının yitilmesine yol açmaktadır.
Hasta ve yakınlarının, hekimden ve sağlık kurumlarından rasyonel olmayan yüksek beklentileri de şiddeti doğurmaktadır. Hasta ve yakınlarının, hekimin, dilediği hastayı iyi etme gücüne sahip olduğuna inanmaları; hekimin iyileştirmekle değil; hasta için gereken müdahaleyi güncel tıbba ve hukuka uygun olarak ve özenle yapmakla yükümlü olduğunu bilmemeleri; hastanın iyileşmemesi, ölüm veya sakatlanma olması durumunda bunun, hekimin zamanında ve doğru teşhis koyup, uygun tedaviyi yapmamasından kaynaklandığını düşünmeleri, şiddet uygulamakta kendilerini haklı görmelerine yol açmaktadır.
Hekim hasta ilişkisindeki sorunlar, şiddetin en önemli nedenleri arasındadır. Paternalistik (babacıl, buyurgan) tutum, iletişim becerisindeki yetersizlikler, sabırsızlık, empati becerisinden yoksunluk, aktif dinlemeyi uygulayamama ve sözün gücünden yararlanamamak, şiddetin önlenmesi veya etkisinin sınırlandırılması olanağını yok etmektedir.
Hastalar arasında iltimas, ayrımcılık yapılması; deontolojiye ve meslek etiğine uymama; hasta ve yakınlarına karşı meslektaşını yerme, tıbbın bir kazanç kapısı hâline getirilmesi; hasta haklarını önemsememe; bilgilendirme, riskleri açıklama, aydınlatılmış onam alma ve mahremiyet gibi temel hasta haklarının ihlal edilmesi, şiddetin nedenleri, arasında sayılabilir. Örneğin, “Bir şey olmaz, sen bana güven, şimdiye kadar 300 kişiyi ameliyat/tedavi ettim, hepsi düzeldi” tarzında konuşan bir hekim, işler umulduğu gibi gitmediğinde ciddi ve ölçüsüz tepkilere maruz kalabilmektedir. Hastalığın seyri süresince, olumsuz gelişmelerin, hasta ve hasta yakınlarından gizlenmesi, hastaya ve yakınlarına ümit ve moral vermek maksadıyla da olsa “Her şey yolunda, düzelecek, iki güne kalmaz iyileşir” gibi gerçekçi olmayan beyanlarda bulunulması, işler umulduğu gibi gitmediğinde ciddi ve ölçüsüz tepkilerin doğmasına neden olabilmektedir. Bundan başka, “bıçak parası” ve muayenehaneye yönlendirme uygulamaları, hasta ve yakınlarını mağdur ederek şiddete yol açmaktadır.
Malpraktis (kusurlu tıbbi uygulama) olarak adlandırılan mesleki ödev ve bilime aykırı davranışlar; hukuka/yasaya aykırı tıbbi girişimler; dikkatsizlik, tedbirsizlik, özensizlik; meslek ve sanatta acemilik; yanlış veya geciken teşhis veya tedaviler; gereksiz tedavi ve müdahaleler; hatalı araç, yöntem ve ilaç seçimi; hasta takibinin yapılmamasından (gecikmeli-hatalı sevk; yetersiz gözlem; erken taburculuk gibi) kaynaklanan mağduriyetler, hekimlere dönük şiddetin nedenleri arasında sayılmalıdır. Hasta ve yakınlarının, mağdur olduklarına inandıklarında başvurdukları legal hak arama yollarının (idari soruşturma, meslek odalarına şikayet, ceza veya tazminat davaları) çok geç sonuçlanması; kararların caydırıcı olmaması ve kamu vicdanını tatmin etmemesi, onları şiddete itmektedir.
Görüldüğü gibi, sağlıkta gözlenen şiddetin çok sayıda ve farklı nedenleri söz konusudur. Dolayısıyla çözüm arayışlarında, bunların tümünü dikkate alan bir yaklaşım geliştirmemiz gerekmektedir.