Kamu sektöründe zaman zaman vekaleten atamalara rastlamaktayız. Asaleten atama daha yüksek bir makam onayı ile ya da birkaç imza ile olacaksa, işlerin aksamaması için vekaleten atamalar olabilmektedir. Bir süre sonra vekil olan, gerekli işlemler tamamlandıktan sonra asil olarak atanır. Normal yol budur. Bu vekalet döneminde vekil olarak atanandan yeterli verim alınamaz ya da başarılı bulunmazsa bir başkası atanır. Bir üçüncü yol da, asil olarak atama yapılacak kişi henüz atanacak durumda değildir. Örneğin bir başka kurumdadır. Oradan şimdilik ayrılması da mümkün değildir. Bu durumda geçici olarak bir başkası ‘Abdurrahman Çelebi’ sıfatıyla vekil olarak atanır. Daha sonra durumlar berraklaşınca, filmlerdeki gibi ‘esas oğlan’ bir çırpıda getirilip vekil olanın yerine asil olarak atanıverir. Vakti zamanında kendi fakültemde de başımdan böyle ‘vekil atanma senaryosu’ geçtiğinden bu işleri iyi bilirim. Neyse konumuz bu değil. Konumuz sağlıktaki vekaleten atamalar. Olabilir, ne sakıncası var diyebilirsiniz. Olur da, bir eğitim hastanesinde, pek çok şef varken, bir şef yardımcısı vekaleten dahi olsa başhekimliğe atanmaz. Ankara’nın göbeğinde bir eğitim hastanemizin başhekimliğine vekaleten bir şef yardımcısı atanmıştır. Süresini personel genel müdürlüğüne sormak lazım, sanırım bir yılı geçmiştir. Kamuda vekaleten atamalar ise genellikle en fazla altı ay oluyor.
Aklımıza bazı sorular takılıyor: Bu hastanemizdeki şeflerden başhekimlik yapabilecek yok mu dur. Hepsi mi başarısızdır. Aralarında doçent, hatta profesör olanlar bile varken bir şef yardımcısının başhekim olarak atanmasının ne derece doğru olacağını, bu işleri yapanlara sormak lazım. Şimdi nasıl olacak, şefler kurulunun başkanı şef yardımcısı, bizzat kendi çalıştığı kliniğin şefinin amiri. Sağlık Bakanlığı, alelacele, kişiye özel tek kadroluk şef kadrosu açıvermiş. Birde ne görelim Danıştay iptal edivermiş. Olacak iş mi bu şimdi. Pişmiş aşa su katmak. Levent Kırca’nın ‘Olacak O Kadar’ programına ne kadar da uyuyor. Vakti zamanında yetmişli yıllarda Hava Kuvvetleri’nde iki orgeneral varken bir korgeneral Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na atanınca nasılda kızılca kıyamet kopmuştu, bilenler iyi bilirler. “Ben kariyer, mariyer anlamam, kanun, manun dinlemem, benim bakanlığımda ben ne dersem o olur” diyebilirsiniz. Diyebilirsiniz de, gün olur yanlış uygulamalarınız nedeniyle milyarlarca lirayı da tazminat adıyla ödemek zorunda kalabilirsiniz. Bu konuda örnekler çoktur. Yasa, kanun, yönetmelik, tüzük ve teamüllere esas uyması gerekenler, bizzat başta bakanlar olmak üzere, her bakanlığın en üst görevlerinde bulunanlar olmalıdır. Bu işleri yapanlara sormak lazım, yasa, yönetmelik tüzük ve teamülleri hiçe sayarak, ‘olsun benim yetkim var, ben yaptım oldu’ zihniyetiyle mi Avrupa Birliği’ne gireceğiz. Sayın Sağlık Bakanım, SSK hastanelerinin bakanlığa devri gibi, yaptığınız iyi işlerin daima yanındayız. Ancak, sizin gibi akademik kariyeri olup, üniversiteden bakanlık makamına atanan bir siyasetçi olarak, makamınızda otururken, Avrupa Birliği’nden birileri gelip, size sorsalar, bu normal dışı uygulamalarınızı nasıl izah edeceksiniz? Duyduğumuza göre 5 Ekim 2005’e kadar, her konuda uyuşmazlık ve Avrupa Birliği müktesebatı dışı uygulamalar olup olmadığını, gelip bizzat yerinde kontrol edeceklermiş. Bakarsınız günün birinde yolları Sağlık Bakanlığı’ndan da geçebilir. Şimdiden birileri haber uçurmuş bile olabilir. Verilecek olan cevapları şimdiden iyi düşünmek lazım. Saygılarımla.