Çin’den çıkıp tüm dünyaya yayılan Covid-19 pandemisi, ülkemizi ve tüm dünyayı birçok bakımdan etkilemiştir. Sokağa çıkma kısıtlaması, okulların kapatılması, rutin ameliyatların ertelenmesi, pandemi hastanelerinin faaliyete geçmesi gibi birçok değişiklikler kaçınılmaz olmuştur. Ancak hekimlerin faaliyetleri artmış, alkışlarla karşılanmıştır.
Okulların kapatılması nedeniyle gündelik yaşamımıza uzaktan eğitim de girmiştir. Milli Eğitim Bakanlığımızın EBA uygulaması, kısmen de olsa ilk ve ortaöğrenimde oluşan boşluğu doldurmuştur. Sanal ortamda yapılan bilimsel kongreler, birçok ücretli bilimsel derginin Covid-19 salgını ile ilgili ücretsiz yayınları salgın döneminde öne çıkmıştır.
Hekimlik eğitimi usta-çıraklık ilişkisi gerektirdiğinden, sadece sanal ortamda yapılan eğitimler şüphesiz yeterli olmaz. Mümkün olan en kısa sürede, uygulamalı eğitim yapan tüm fakültelerin öğrenci eğitimine açılması gerekmektedir. Açılıncaya kadar geçecek sürede ise öğrencilerimizin sanal ortamda derslerine devam etmesi ve yabancı dil bilgilerini geliştirmesi çok yararlı olacaktır.
EBA gibi eğitim dersi uygulamalarının kapsamının daha da genişletilerek ve Türk Dil Kurumu ile de işbirliği yapılarak Türkçemizi zenginleştirecek girişimler yapılmalıdır. Öğrencilerimize de Milli Eğitim Bakanlığının “Tatil değil uzaktan eğitim” ilkesini benimsemelerini, EBA derslerine devam etmelerini, hem kendi dilini hem de yabancı dillerini geliştirmek için yoğun çalışmalarını öneririm. Lise 1. sınıf öğrencisi olan kızımın, okulların kapalı olduğu dönemde VOA’nın İngilizce eğitim programlarını her gün izleyerek yabancı dil bilgisini ilerlettiğini sevinerek öğrendim. Bütün öğrencilere de bu ücretsiz eğitim sitesini (VOA Learning English) tavsiye ederim. Yeni neslin bizden çok daha ileride olmasını arzu ediyorum. Her türlü kısıtlılığın olabileceği bugünlerde uzaktan eğitimden, sanal kongre ve sempozyumlardan yararlanmamız çok önemlidir. Aramıza sosyal değil fiziki mesafe koyarak çalışmalarımızı sürdürmeliyiz.
İnsanların çalışmadan, evde oturup devletten hizmet beklemesi de uzun süre devam edemez. Batılı zengin devletler bile neticede okulları ve iş yerlerini açmaya başladılar. Elektrik, su, yiyecek, içecek ve temel ihtiyaçların devlet tarafından karşılanması, hastalanınca da hekimleri alkışlayıp “İyi varsınız!” demekle de işler uzun süre yürümez. Onun için en kısa sürede Sağlık Bakanlığımızın güncelleştirdiği önlemlere uyup çalışmaya devam edeceğiz. Başka çaresi yok. Aksi halde, ne yeni hekimler yetiştirebiliriz ne de temel ihtiyaçlarımızı karşılayabiliriz. Hekimlik mesleği kutsal deyip diğer meslek faaliyetlerini de askıya alamayız. Çünkü her meslek hekimlik kadar önemli ve etik ilkelere sahiptir. Maske, fiziki mesafe, el hijyeni gibi önlemlere sıkıca uyarak, dengeli beslenerek ve çalışarak bu illet ile mücadelede başarılı olmamız gerekiyor.
Maalesef salgın döneminde birçok hocamızı ve meslektaşımızı kaybettik. Onlara Allah’tan rahmet dilerim. Yaşı ne olursa olsun, hekimler diğer meslek mensuplarından farklı olarak mesai kavramı olmadan faaliyetlerini yürütüyorlar ve bundan dolayı alkışı hak ediyorlar. Tıbbi girişimler bulaşma riski olmadan yapılsın diye birçok yeni yönetmelik çıkarılmaktadır. Ancak, ciddi kanamalı hastalarda olduğu gibi, bazı hallerde zaman kaybetmemek için hiçbir tetkik yapmadan müdahale etmek gerekebilir. Hekimler bundan dolayı risk altındadır. Hekimlerimizi korumak için bakanlığın açıkladığı kurallara herkesin uyması gerekir. Hekim kayıplarının altında yatan gerçek budur, kesinlikle hekimlerin kendilerini koruyamadıkları gibi uydurma bir bakış açısı olamaz.
Salgın döneminde kurallara uymayan birçok kişiye de ceza kesilmiştir. Kurallara uymazsak, hepimiz kaybederiz. Temennim, herkesin kurallara uyması ve kimsenin de ceza ödemek zorunda kalmamasıdır. Ceza affı gibi bir durum ise salgına davetiye çıkarır ki, ne hükümetimizin ne de muhalefetimizin asla böyle bir af girişimine destek vaadinde bulunmayacağına inanıyorum. Televizyon ekranına çıkan küçüklerin, kurallara uymamız için uyarılarda bulunmalarını tebessümle karşılıyorum. Medyamızı bundan dolayı tebrik ediyorum.
Maalesef bu dönemde, medyada öğütler veren birçok değerli meslektaşımızın salgın ile ilgili bilimsel bir makalesini göremedik. Ama emekli olan bazı hocalarımızın salgın ile ilgili doyurucu çalışmalarını gördük. Özellikle, Türkiye Klinikleri dergilerinin Covid-19 ile ilgili yayınlarını zevkle okuduk ve faydalandık.
Galiba öğrencilerimiz test sınavına alıştıklarından ifade yetenekleri yeterli değil. Türkçe’mizin yetersiz olması, yabancı dil eğitimini de zorlaştırıyor. Nitekim bir YÖK başkanımız “Türkçe’yle bilim olmaz.” demişti. Üç veya beş bin kelimeyle konuşulan bir dil ile şüphesiz bilim olmaz. G. L. Lewis, Türkçe’mizi büyülü bir dil olarak tanımlıyor, ama Türk dil reformunu ise “catastrophic success” olarak değerlendiriyor. Teoman Duralı hocamız ise, bütün kitaplarında ve eserlerinde bir büyülü dil olan Türkçe’mizi tercih etmektedir. Türk Dil Kurumu da Türkçe’mizin zenginleştirilmesi için faaliyetlerini arttırmalıdır. YGS, YKS gibi sınavlarda Türk diline ağırlık verilirse, kısmen de olsa yeni neslin Türkçe’ye daha iyi hakim olacağını, hatta başka bir dili de rahatça öğrenebileceğini düşünüyorum.
Türk dünyası adı altında birçok kongre ve toplantılar düzenleniyor, ama konuşmalar İngilizce veya Rusça oluyor. Bu durumu düzeltmek gerekiyor. Özellikle TRT’nin bu konuda daha da aktif olması gerekiyor. Latin alfabesine geçen Türki devletlerde kullanılan bazı harfleri de alfabemize katarsak, hem onlarla iletişimimiz daha rahat olur, hem de çocuklarımız yabancı dil öğrenirken telaffuzda zorlanmazlar. Belki de uzmanların karşılıklı çalışması sonucu, bütün Türki toplumlarda ortak olarak kullanacağımız bir Latin alfabesi bile geliştirebiliriz. Böylece Ata’mızın isteğini de yerine getirmiş oluruz.
Yeni kelimelerin dilimize kazandırılmasına kesinlikle karşı olamayız. Amerikalılar bile portmanto usulüyle (farklı kelimeleri kaynaştırarak) her yıl yaklaşık dört bin yeni kelimeyi dillerine katıyorlar. Bütün diğer dillerden farklı olarak, Türkçe’mize de eklerle milyonlarca yeni kelimeler kazandırılabilir. Hatta başka dillerden alınan kelimelerden bile Türkçe’mizin sonda ekleme yapma özelliği sayesinde birçok yeni kelimeler türetilebilir. Dilde kelime sayısı ne kadar artarsa, o dil o kadar kuvvetli olur. Maalesef birçok kelimemizi, öz Türkçeye dönüş diye dilimizden gereksiz yere attık. Yazar Aziz Nesin bu duruma itiraz etmiş, kısır bir dille yazarlık yapılamayacağını belirtmişti. Maalesef bazıları, onun görüşünü değiştirmesi için bile çabaladılar.
Tıp mesleği fedakarlık gerektiren bir meslektir. Kolay iş bulma, zengin olma veya ünlü olma gibi başka amaçları olanlara kesinlikle bu mesleği öneremeyiz. Gecesini gündüzünü insan sağlığı için harcayacak fedakar kişilerin bu mesleğe yönelmesi gerekir. Tıp fakültesi mezuniyet törenlerinde öğrencilerin herkese teşekkür ederken hocalarını unutmalarına üzülerek şahit oluyoruz. Hocalarımızın değerini iyi bilelim. Onlar gerektiğinde ailelerini feda ederek öğrencilerinin yetişmesi ve hastalarının şifa bulması için uğraşmaktadırlar.
Yabancı dil eğitimi şüphesiz çok önemli, doktora eğitimi yapacak herkesin en az bir yabancı dili çok iyi bilmesi gerekir. Ancak, Türkçe’mizi de çok iyi öğrenmemiz gerekir. Son zamanlarda yabancı isimlerle birçok tıp dergisi faaliyete geçti. Adının İngilizce olması o derginin meşhur olmasını sağlamaz. Önemli olan bilimsel vasıfları yüksek eserlerin yayınlanmasıdır. Dilimizin geliştirilmesi için ülkemizdeki İngilizce yayın yapan dergilerin, yayımladıkları makalelerin Türkçe’sini de okurlarına sunmasının yararlı olacağını düşünüyorum.
Eğitim çok önemli! Rahmetli Demir Uğur hocamız, ilk defa eğitim fakültesiyle de işbirliği yaparak tıp hocalarının eğitici yeteneğinin geliştirilmesi için çaba göstermişti. Günümüzde, zannedersem Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi bu geleneği sürdürüyor.
Tüm hekimlerimiz, bu pandemi döneminde de hastalarının iyileşmesi ve öğrencilerinin eğitimi için elden gelen çabayı göstermektedirler. Tüm çabalarımıza rağmen olabilecek eksikliklerimizi hoş görüyle karşılayacağınızı umarak sağlık ve mutluluklar dilerim.