-“Vejetaryen oldum anne”.
-“Ben vegan oldum senin haberin yok kızım”.
Bu sözleri artık çok fazla duymaya başladık!
Bir vejetaryen genellikle et, kümes hayvanları, balık, kabuklu deniz ürünleri yemeyen biri olarak tanımlanır. Bununla birlikte, vejetaryenin kabul edilmiş tek bir tanımı yoktur. Vejetaryenler büyük ölçüde bitki bazlı diyetleri seçerler, bazı balıkları (pesketaryen) yiyenler vardır. Popüler olarak ‘yarı vejetaryen’ (çoğunlukla vejetaryen, ancak bazen et veya kümes hayvanları yiyenlerde vardır.
Yaygın vejetaryen türlerinden bazıları şunlardır:
- Lakto-ovo-vejetaryenler (en yaygın tür) – süt ürünleri ve yumurta yer.
- Lakto-vejetaryenler – süt ürünleri yer ama yumurta değil.
- Ovo-vejetaryen – yumurta yer ama süt ürünleri değil.
- Vegan – herhangi bir hayvansal kökenli ürünü yemediğinden süt ürünleri, yumurta veya bal da yemiyor.
Bu tip diyetleri özellikle salgın döneminde tercih edenler B12, Fe, Temel (Esansiyel) amino asitlerden eksik beslendikleri takdirde, bağışıklık sistemlerinin olumsuz olarak etkilenebileceğini bilmeleri gereklidir. Koruyucu hekimlik açısından son derece sıkıntılı bir tablodur bu durum.
Veganlar da B12 ile takviye edilmiş soya, mısır, bitki sütü, doğal maya ve spirulina gibi besinleri tüketmeleri gereklidir.
İçinde yüksek seviyede kalsiyum olan yiyeceklerden bazıları: Soya fasulyesi, brokoli, enginar, karadut, susam, incir, kuru kayısı, portakal, karalahana ve tüm koyu yeşil yapraklı sebzelerdir. Hatta C vitamini yüklü meyve ve sebzeler ile koyu yeşil yapraklı sebzelerin düzenli tüketimi Fe arttırabilir.
Veganların yiyeceklerine demir minerali ekleme sırlarından biri de yemeklerini eski usul demir tavalarda pişirmeyi tercih etmeleridir. Bu tavalar adeta birer fırın fiyatınadır.
Süt, süt ürünleri, yumurta vb. yiyenlerde bu eksiklik kısmen daha az olarak gözükse bile, veganlarda yani sadece bitkisel protein olarak tahıllar ve sebzelerden faydalananlarda 8 temel amino asit yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle uygun miktarda “KİNOA, KARABUĞDAY, CHİA TOHUMU, SPİRULİNA, ÇİMLENDİRİLMİŞ BUĞDAY” yemeleri gereklidir. Bu gibi zor bulunan ve her ülkede olmayan pahalı gıdaları tüketmeleri de veganlığı sürdürebilmek açısından eşyanın tabiatına aykırı bir durum oluşturmaktadır.
Şimdi, genelde “vejetaryenim veya veganım” diyenler yukarıda anlatılanları ne ölçüde düzenli yiyip içmektedirler. Tam altın fiyatından daha pahalı demir tava hangimizin evinde var?
Hatta yemek ayırt edenler yukarıda adı geçen gıdaları yememektedirler. Kaldı ki yukarıda adı anılan gıdalar hayatın olağan akışına aykırı düzeyde pahalıdır.
Bizim tespit edebildiğimiz, sevilen popüler sebzeler, meyveler, makarna, patates kızartması, unlu, şekerli mamuller, meyve suları, bisküvi, gofret vb. tüketenler vejetaryen ya da vegan besleniyorum diye kendilerini tanımlarken aslında organ yağlanmasından, Tip II şeker hastalığına kadar hastalıklara davetiye çıkartmaktadır.
Meyvelerde dahi basit şeker vardır neticede meyvede monosakkarittir. Meyveler aynı şekilde bir zararı YOK diyerek çok fazla yenmez. Ha sakkaroz ha fruktoz! Meyve şekeri zararsızdır EFSANESİNDEN LÜTFEN VAKTİNDE TÜM VARLIĞIMIZI ARINDIRALIM!! ÖNEMLİ OLAN meyveyi küçük taneli ise porsiyonla, büyük ise tane ile ve kontrollü yemektir. Yoksa vitamin ve mineral alalım derken pankreası zedeleyip, kendinizi hastanelerde bulmak işten bile değildir. Bilimsel doğrulardan şaşmamak, ölçüyü kaçırmamak önemlidir.
Gelelim sebze fazla yenebilir mi?
Pişirme yöntemlerine dikkat etmezsek bol bol posa yeriz. Kabızlıktan kurtulmak için iyi ama vitamin ve mineral almak için çok geç kalırız.
Soran olursa sebzeler pestislerden nasıl arındırılır? Sebze nasıl pişirilir anlatırım. “Marifet iltifata tabidir” denir.
“İstek olmadan” verilen bilgi için davetsiz giden “mindersiz oturur” deyimi geçerlidir.
Sonuçta kendimizi vegan ya da vejetaryen zannetmek ayrıdır, yaşamımızı kökten değiştirip bu yaklaşıma uygun yaşamak ayrıdır. Zira bu gruplar gerekli bilimsel beslenme kurallarına göre yaşamazlar ise salgınlardan son derece olumsuz etkilenmektedirler.
Tabii ki, vegan ve vejetaryenliğin kuralarına uygun olarak beslenen, konunun uzmanı diyetisyen, hekim kontrolünde yaşayanları tenzih ederim. Burada ifade etmeye çalıştıklarım her gün polikliniklerde rastladığımız kan değerleri son derece kötü olan sağlıksız beslenme modellerine “vegan” ve “vejetaryen” etiketi yapıştırmak isteyenleredir. Maalesef bu son grupta çoğunluktadır.
Yanlış bilgi bir virüs gibi yayılırken doğru bilgi virüsten saklanmaya çalışır ise ne olur?
İşte asıl bilim insanı sorumluluğu budur. Bildiğini araştırmak, araştıranların yazdıklarını okumak, doğru ile yanlışı bir birinden ayırt etmek. Emin olmadığını ifade etmemek, doğruyu gizlememek. Gelişen bilgileri de eski doğrular ile karşılaştırarak anlatmak. Bunun içinde araştırma yöntemleri, hipotez, örneklem gibi konuları son derece iyi bilmek gereklidir.
Yüz kişi ile yaptım diye metodoloji yazmak marifet değildir, önemli olan o örneklemin istenilen evreni yansıtıp yansıtmadığıdır. Çalışma evreninden gizlice bir kuytudan alınmış yüz kişilik vb. çalışmalar zaten bilime el fatiha okutmuşlardır.
Gelelim ekonomik gücü zayıf olanlara, onlar ise öğünlerinde mutlaka görece ucuz protein kaynaklarını örneğin yumurta, taze peynir, UHT süt, kemik suları, mevsim sebze, meyvelerinin uygun fiyatlıları, yazdan yapılan konserveler ile yaşam için gerekli dengeyi kurmaya gayret edeceklerdir.
Tıpta doğru bilinen yanlışlar o kadar çoktur ki, çoğu zaman dogmalarımıza yapışır kalırız. Yabancı dil bilmek, metodolojisi doğru olan araştırmaları okumak, kavramak, gözlem yapmak doğru bir yoldur. Unutulmaması gereken nokta ise teorisi olmayanın pratiği de olamayacağı gerçeğidir.
Kendimiz de araştırmalar, projeler yönetmekle bu dogmaların üstesinden gelmeye gayret etmeliyiz. Koruyucu hekimler ve sağlıkçılar kişinin beslenme, dinlenme, yaşam şekline bile müdahale eden profesyonellerdir. Azimle, kararlılıkla sağlığı koruma yolunda yürüyen hekimler ve sağlık personeli Kaf Dağına varabilirler.
Sağlık hizmetlerinde tedavi pahalı, koruma ise sağlıklı bireyler açısından son derece sıkıcıdır. Ama insanların yüzüne vurmadan gerek tedavilerini yöneten, gerekse sağlıksız alışkanlıklarını sağlıklıya çeviren kişiye de koruyucu hekim denmektedir.
Sadece tedaviye odaklanmak sağlığı korumanın hakkını verememek, salgınlarda kayıp edenler kulübüne çok fazla üye kaydı sağlar.
Önümüzdeki süreçte, salgın, iklim sorunları gibi sağlığımızı tehdit eden sıkıntılar karşısında sağlık personeli ve hekimler ile dayanışıp, bize emanet olan bu bedeni korumak, tedavileri harfiyen uygulayıp hastalığın verdiği sıkıntılar tahammül etmek, sağlıklı olmanın kıymetini bilip yaşam biçimlerimizi ehlileştirerek, şükredebilmek aslında zorluklar karşısında en güçlü argümanımız olacaktır.
2 yorum
Ayşegül hanım, başta simit olmak üzere, pek çok yiyeceğin içine katılan ‘susam’ ve faydaları ile ilgili de bilgi verirseniz, ayrıca memnun olacağız.
Değerli Haldun hocam,
İnşallah bir dahaki sefere bildiklerimin üzerine daha da günceli ekleyerek, ulaşabildiğim en yeni bilgileri derleyerek “susamı” yazmaya gayret edeceğim. Sağolun, eksik olmayın kıymetli hocam.