Vücudun doku sistemleri, vücudun yaşamının devamlılığı için farklı görevleri yerine getirmek üzere düzenlenmişlerdir. Her bir sistem, kendine özgü özellikleri olan hücrelerden, diğer bir ifade ile bireylerden, dolayısıyla bu bireylerin oluşturduğu birer toplumdan oluşur. Her bir sistemin hücreleri, diğer sistemin hücrelerine gerek şekil gerekse içyapı ve çalışma özellikleri yönünden birbirlerine benzemezler ve oldukça farklıdırlar. Dolayısıyla her sistemi oluşturan hücreler farklı olduğuna göre, her bir sistem farklı bir ırkın bireylerinden oluşmuş demektir. İşte bu farklı ırklar birlikte vücut neslini oluşturmaktadırlar. Çünkü farklı olan bu sistemler, vücut makinemizin vazgeçilmez ana parçaları, önemli kısımlarıdır. Ve bu parçaların vücutta bir arada oluşları sonucu canlı ve sağlıklı bir vücut gerçekleşmekte ve yaşayabilmektedir.
Her bir doku sistemini, vücudumuzun birer ırkı olarak tanımladığımız gibi, ortak temel yapılar olarak aynı özellikli iskelet, kollar, bacaklar, gözler, kulaklar, burun, ağız ve iç organlara sahip olan tüm insan topluluklarını da ortak bir isimle insan nesli olarak tanımlayabiliriz. Vücudun sinir sistemi dahil diğer organ ve sistemlerini (karaciğer, akciğerler, böbrekler, sindirim sistemi gibi), farklı ırk ve renkte olan ve farklı diller konuşan ülkelere, bu sistemlerin organlarındaki hücreleri de halk olarak isimlendirebiliriz. Halife Ali bu beraberliği şu şekilde ifade etmiştir: “Halk iki sınıftır: Birincisi dinde senin kardeşindir, ikincisi yaratılışta senin eşindir.”.
Hangi sistem olursa olsun bir sistemin mevcudiyetinin devamlılığı diğer sistemlerin varlığına bağlıdır. Her bir sistem ve sisteme ait olan organ, her biri Dünyada tek olan insan vücudunun, farklı gibi görünen fakat bir arada oluşları sayesinde vücudun tamamlandığı ve bir olanın birliğini sağlayan parçalarıdır. Tek başlarına, bir bütün olan vücuttan ayrı ve her yönden bağımsız bir yapı değil, bir bütünün görev ve yapı yönünden farklı parçalarıdırlar. Bu parçaların bu karşılıklı iletişimlerinin devamlılığı ve dengeliliği de sağlıklılık demektir.
Farklı ırklardan oluşmuş insan neslinin bu farklı ırkları da dokusal sistemlerin dayanışması gibi bir dayanışma içinde olmalıdırlar.
Hucurat-13 ve Yunus-19. ayetlerde belirtildiği gibi insan neslinin farklı ırklarda, renklerde yaratılmış olması, vücudun dokusal sistemlerinin birlikteliği ve karşılıklı dayanışmaları gibi, farklı ırklardaki insanların da dayanışmayı öğrenmeleri ve kaynaşmayı becerebilmelerini amaçlamış olmaktadır.
Hucurat-13: Ey insanlar! Biz sizi erkek ile dişiden yarattık. Ve anlaşasınız, barış içinde yaşamayı öğrenesiniz diye /sizi sınamak amacıyla, çeşitli soylara ve kabilelere /toplumlara ayırdık. Allah’a göre en seçkininiz, O’na karşı takvası en fazla olanınızdır. Ve şüphesiz bu değerlendirmeyi en iyi yapacak olan Allah, her şeyi en iyi bilen ve her şeyden haberdar olandır.
Yunus-19: Şunu iyice bilin ki, insanlar ilk yaratıldıkları zaman, tek bir ümmet idiler ve hepsi de öncelikle bu konularda tek bir dine bağlıydı ve tek bir Allah’a ibad ve ibadet /kulluk ediyorlardı. Sonradan anlaşmazlığa düştüler, inanan ve inkâr edenler olarak ayrıldılar. Eğer, cezanın ertelenmesiyle ilgili Rabbinin vermiş olduğu bir sözü olmasaydı, şirk koşup küfre sapanları hemen cezalandırır ve işleri bitirilirdi.
Dolayısıyla insanları gerek dilleri, ırkları ve deri-saç renkleri nedeniyle küçümsemek, hor görmek ve farklı görüp ötekileştirmek, Allah’ın bu yöndeki uygulamasına karşı çıkmak ve günah işlemek olmaktadır.
Dokuya ait bütün vücut sistemlerinin ve duygu ile ilgili yönlerimizin sağlıklı ve dengeli çalışmalarını beyin organize etmekte, ayrıca diğer tüm sistemler arasında bulunan karşılıklı etkileşimi de beyin dengelemektedir. Dolayısıyla tüm sistemlerin genel koordinatörü sinir sistemi (SS) olmaktadır.
Beyinde ekip çalışması vardır ve bencillik kesinlikle söz konusu bile değildir. Örneğin her bir düşünce ve cevapta birkaç milyon hücre, kuş veya balık sürülerinde olduğu gibi sanki tek bir vücut, bir görev grubu olarak çalışırlar.
Böylece beyin hem kendi birimleri hem de tüm vücut hakkında sürekli bir bilgi alma ve haberleşme süreci içindedir. Ve beyin hem kendi içinde hem de diğer bütün vücut hücreleri ile bir bütündür. Örneğin bir bölgedeki sinir sistemi hücreleri yanında, aralarında oluşmuş network-ağ sayesinde, tüm sinir sistemi hücreleri dekuş veya balık sürülerinde olduğu gibi sanki tek bir vücut, tek bir toplum olarak çalışırlar.
Tüm sinir hücreleri arasında sürekli ve iki yönlü bir elektrik enerjisi alışverişi, enerji aktivitesi, akışı söz konusudur. Böylece bir sinir hücresi başka bir hücreyi etkiledikten sonra, etkilenen hücre de kendisini etkileyen hücreyi geri dönüşümle etkilemiş olur. Tüm beynin tek bir ağ halinde yapılanmış olması nedeniyle, beynin herhangi bir bölgesinde oluşan bir aktivite ile tüm beyin sürekli bir etkilenim süreci içine girer.
İnsanlık da vücut gibi farklı ırklardan oluşmuş bir nesildir ve ortak Allah Kaynaklı Bilinçli Enerjileri söz konusudur. Ve tüm insanlar da sinir hücreleri gibi göremediğimiz elektrik köprüleri ile karşılıklı bir elektrik enerjisi etkileşimi süreci içindedirler.
Zekâ, akıl ve muhakeme başta olmak üzere vücudun her bir işlemi, beyin hücrelerinin yapısal kalite mükemmelliği yanında, beyin birimleri arasındaki karşılıklı iletişim ve dayanışma ile birlikte, bu bağlantı yollarının da kaliteliğine ve çokluğuna da bağlı olmaktadır.
Hiçbir insan ada gibi etrafı boş ve müstakil bir varlık değildir. Tüm insan ırkı elemanları olan insanlar birbirleri ile görünmez elektrik enerjisi köprüleri aracılığıyla bağlantı ve karşılıklı etkileşim halindedirler. Bu karşılıklı etkileşim özelliği hem insanlar hem de diğer canlılar olan hayvanlar ve bitkiler arasında da söz konusudur.
Dünya’daki her bir canlı cinsinin ayrı ayrı birer ümmet oldukları Kur’an’da En’am-38 nci ayette açıklanmıştır.
En’am-38: Kanatlarıyla uçan kuşlar dâhil, yeryüzündeki tüm canlılar /dabbeler, siz insanlar gibi bir araya gelmiş organize birer toplulukturlar /ümmettirler. Ve Biz, ana kitapta /Levh-i Mahfuz’da yarattıklarımızla ilgili hiçbir şeyi eksik bırakmadık. En sonunda bütün canlılar mahşerde, Rablerinin huzurunda toplanacaklardır.
Ra’d-11’nci ayete göre Allah ve ilâhî sistem tarafından bireysel değerlendirme yanında toplumsal değerlendirme de yapılmakta ve çoğunluğun durumuna göre de sonuçlandırma gerçekleştirilmektedir.
Ra’d:11: Çünkü her insanın yapmış olduklarını /arkasında bıraktıklarını /söylemediği düşüncelerini ve niyetlerini /yapmakta olduklarını /açıkça söylediklerini izleyip kaydetmekte olan ve Allah‘ın emri çerçevesinde onu koruyanlarımız /koruyucu /rehber meleklerimiz vardır. Gerçek şu ki, bir toplum kendi toplumsal görüş ve davranış kalıplarını /örf ve geleneklerini bizzat insanlarının çoğunluğu değiştirmedikçe, Allah da o toplumun durumunu değiştirmez. Ve Allah, bir toplum zaten kendi durumlarını değiştirmiş olmaları nedeniyle, karşılık olarak ona bir olumsuzluğu uygun bulmuşsa, artık hiçbir güç o toplumu Allah’a karşı koruyamaz.
Kur’an’da yaklaşık 180 defa geçen ve uygulanması istenen “Salât” kelimesi de birlik bilinci ve bu bilinci oluşturmanın nüveleri olan başlıca sosyal yardımlaşma ve dayanışma toplantıları yapmak ve bunları devam ettirmek üzere kurumlaştırmak (EkimusSalât diyerek) yani sosyal yardım kurumları, eğitim okulları, toplantı salonları, kongre merkezleri, kurslar, vakıflar, dernekler, aş evleri vs kurmak (Müzzemmil-20),” gibi temel anlamı olan bir kelimedir.
İsra-78. Ya Muhammed! Daha uygun olacağı için Güneşin batışından, gecenin yarısına kadar salâtı ikame et, sabahın erken saatlerine kadar bir vakitte kendin ayrıca kalk ve Kur’an’ı öğrenmeye çalış. Çünkü o vakitte insan zihni okunanı kavramaya daha elverişlidir ve dolayısıyla da Kur’an o saatlerde daha kolay öğrenilir.
Müminun-9. Ve onlar, salâtlarını muhafaza ederler. 10. İşte, mutlu sona ulaşacak ve idareci Melek /görevli varlık /varis-halife olmaya hak kazanacak olanlar bunlardır.
Müzzemmil-20……..Bu nedenle vaktiniz elverdikçe ve zorlanmayacak şekilde, fırsat buldukça Kur’an’ı anlayarak, düşüne düşüne okuyun, öğrenin ve öğretin, salâtı (vakıf, dernek, yardım kuruluşu vs) kurumsallaştırarak, birlik bilinci ve sosyal yardımlaşma uygulamalarınızı devam ettirin /ekimusSalât ve zekâtı verin, böylece de bu iyi ve güzel davranışlarınızla Allah’tan alacaklı olun…..
Görüldüğü gibi Müzzemmil-20. ayette salât kelimesi ile Kur’an’ı öğrenme ifadesi de ayrı belirtilmişlerdir.
Ancak sosyal yardımlaşma toplantılarına katılma ve bu toplumsal faaliyetler için toplanma sırasında bazen ek olarak namaz kılınmıştır diye düşünüyorum.
Bu açıdan bakınca, “cihat etmenin diğer gerçek anlamlarından biri” de salât etmek olduğu anlaşılmaktadır. Bu paralelde İran’lı şair Sadi, şu sözü söylemiştir: “Gidilecek yol Halka hizmetten başka bir şey değildir. Tespihe, seccadeye ve yamalı cüppeye bağlı olamaz”.
Salât aktivitesi, temelde birlik bilinci oluşturma ve sosyal dayanışma şeklinde, bazen toplu halde namazlı olarak da uygulanmıştır diyebiliriz.
Salât toplantıları Hz. Muhammed’e inananların sayısı arttıkça önce evlerde gizli yapılırken, sonraları açıkça ve belirlenen bir binada toplanılarak yapılır olmuştur
Halife Ömer’in 639 yılında Kudüs’teki bir kiliseyi Mescit’e çevirmesi ile birlikte bu binaya Cami, yani toplanma yeri denilmiştir.
Buradaki toplantılar özellikle birlik bilinci oluşturma, sosyal dayanışma ve yardımlaşma, sosyal sorunları tartışıp çözümleme yanında bazen ve şartlar uygunsa bazen Namaz dediğimiz ritüelli şekilsel toplu dua etmeler de eklenmiştir.
Ancak Halife Osman’dan başlamak üzere Salât toplantıları, birlik bilinci oluşturma, sosyal yardımlaşma /dayanışma amaçlarından uzaklaşmış ve sadece Namaz uygulamalarına, Muaviye ile başlamak üzere de sadece Namaz kılınan yerlere dönüşmüş ve temel salât çalışmaları uygulanmaz olmuştur.
Halen aynı eksik ve temel amacından uzaklaşılmış uygulama maalesef bu şekilde devam ettirilir durumdadır. İkili toplantılar şeklindeki uygulamanın kısmen sadece Cem evlerinde uygulanmakta olduğunu söyleyebiliriz.
Kur’an’da çoğunlukla salât kelimesi zekât kelimesi ile birlikte kullanılmaktadır ki zekât bir gruba veya topluma fayda sağlamak anlamında olup, sosyal yardımlaşmanın maddî yönü demektir. Bu nedenle de her iki kelime birlikte kullanılmıştır.
Salât kelimesi, Sayın Hakkı Yılmaz ve Mustafa Sağ’ın mealleri dışındaki bütün meallerde her nerede bu kelime geçmişse hemen sadece “namaz” anlamında kullanılmıştır.
Bu kullanılış ise, tüm meallerde tek ve dar anlamıyla olan namaz kelimesinin sık sık geçmesine ve namazın sanki ilk ibad ve ibadet etme yöntemi olduğu yanılgısına neden olmaktadır.
Hâlbuki A’raf-55, 205, En’am-42-43, Furkan-64, Hac-26, 77 ve Tövbe-112. ayetlerde namaz kelimesi Tadarrulu dua veya kıyam, rükû ve secde üçlüsünden, ikilinin birlikte kullanılışı şeklinde tanımlanmıştır ve salât ile ibad ve ibadet etme kelimelerinden de ayrı kullanılmıştır.
A’raf-55. İşte böylesine güçlü olan Rabbinize içtenlikle /samimi bir inançla ve tedarruan /gittikçe eğilerek /ritüelli olan namaz şeklinde ve gösterişsiz /gizli ve kısık bir sesle dua edin. Çünkü Allah, gösteriş içinde abartılı söz söyleyenleri /dua ederken bu riyakâr davranışları nedeniyle sevmez.
A’raf-205. Ya Muhammed! Rabbini içtenlikle yalvararak, ürpererek, sessizce, gittikçe eğilerek /tedarruan /namaz şeklinde, sabah-akşam /her zaman an ve vefasızlardan, gaflete düşenlerden olma.
En’am-42. And olsun ki, Senden önceki toplumlara da elçiler gönderdik. Elçilerimizi inkâr eden o toplumları, Allah’a gittikçe eğilerek /tedarruan yalvarsınlar diye darlık ve sıkıntılarla sınadık ve bildirdiklerimize uygun olan gerçek yola yönelsinler diye de uğraştık. 43. En azından, başlarına felaketler geldiğinde Allah’a gittikçe eğilerek /tedarruan yalvarsalardı ya! Fakat kalpleri iyice katılaşmıştı ve şeytan, yaptıkları olumsuz ameller kendilerine olabildiğince cazip görünsün diye de vesveselendirip durmuştu. Akıllarını kullanıp, doğruya yönelip, şeytanın fısıltılarına uymasalardı ya!
Furkan-64. Gecenin yalnızlığında Rablerine kıyam ve secde ederler /namaz ile kulluklarını ifade ederler.
Hac-26. Zamanında Biz Kâbe’nin yerini belirlemiş ve İbrahim‘i oraya yerleştirmiştik. Ve ona: “Ya İbrahim! Bana hiçbir şeyi şirk koşma, tavaf edenler, ayakta saygıyla duranlar, rukü edenler /gücüm karşısında eğilenler ve secdeye varanlar /gücüm karşısında artık bir hiç olduklarını yere kapanarak kabul edenler (namaz şeklinde ritüelli dua edenler) için evimi daima temiz tut”.
Hac-77. Ey iman edenler! Bu açıklamalarımızı artık siz de dikkate alın, rükû ve secde edin /namaz kılın ve Rabbinize ibad edin /sadece O’na kul olun /aranıza kimseyi veya bir şeyi koymadan sadece O’nun rızasını /sevgisini ön planda tutun ve olumlu /hayırlı ameller gerçekleştirin ki sonunda iflah olasınız /mutlu bir sona ulaşasınız.
Tövbe-112. Ayrıca Allah‘a tövbe eden, ibad ve ibadet eden /sadece Allah’ı ilah kabul edip, şirk koşmaksızın O’na kulluğu kabul eden, muhkem /değişmez amaç hükümlere uygun olumlu ameller gerçekleştiren, hamd eden /şükreden, sürekli O’nun rızasını /sevgisini kazanmayı göz önünde bulundurma hedefinde olanlar, rüku ve secde edenler, güzel ve iyi şeyleri /olumlulukları öğütleyip, çirkin ve kötü şeylerden /olumsuzluklardan meneden ve Allah’ın belirlemiş olduğu yasakların sınırlarını koruyup uygulayan müminleri, kazanacakları Cennet ile müjdele.
Çünkü namaz, Nüsuk diye tanımlanan şekilsel dua ritüellerinden biridir ve En’am-162. ayette, salât kelimesinden ayrı yer almıştır
En’am-162. “Salâtım ve nüsukum, yaşamım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi olan Allah içindir”.
(Nüsuklar: Namaz, Oruç ve Hac).
“Salât-ıl Vusta” ifadesi ise Birlik bilincini oluşturmak ile Sosyal faaliyetlerde bulunmak ve Namaz kılmak şeklinde ikili işlemi bir arada yapmak üzere toplanmak demektir diye düşünüyorum. Sayın Hakkı Yılmaz ve Mustafa Sağ da aynı görüşteler.
Keşke böylesi ikili toplantıları sadece Cuma günleri değil, daha sık ve daha uygun zamanlar olan sabah erken-akşam üstü veya gece vakitlerinde yapsak diyorum. İnşallah!
Salât faaliyetleri sayesinde toplumda olumsuzluklar engellenebilmekte, birlik bilinci oluşturulmakta ve eğitim, sosyal destek ve güvence sağlandığından suç oranı çok aza indirilmektedir. Bu nedenle de SALÂT DİNİN DİREĞİ olmaktadır.
Hatta Hud-87’nci ayette Salât kelimesi “Din” anlamında da kullanılmıştır.
Hud-87. Medyen Kavmi; “Ya Şuayb! Atalarımızın ibad ve ibadet etmiş /kulluk etmiş oldukları ilahları terk etmemizi ve mal-mülkümüzü istediğimiz gibi edinmekten vazgeçmemizi, salâtına /dinine olan inancına dayanarak mı söylüyorsun? Halbuki Sen aslında yumuşak huylu ve aklı başında bir insansın” dediler.
Salât ile ilgili aşağıdaki ayetlerde ayrıca;
- Salât’a, temiz olmak üzere abdest ile başlanılması gerektiği
Maide-6. Ey iman edenler! Salâta /birlik bilinci oluşturma ve sosyal yardımlaşma toplantılarına katılacağınız ve böylesi faaliyetlerde bulunacağınız zaman (namazlı veya namazsız) yüzünüzü ve dirseklere kadar kollarınızı yıkayın. Başınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı su ile sıvazlayın /mesh edin. Eğer cünüp iseniz /herhangi bir nedenle dikkatinizi toplayamayacak ve ne konuştuğunuzu bilemeyecek kadar bilinciniz-muhakemeniz karışık veya yanınıza yatacak kadar uyku sersemi iseniz, düzelmeyi (fettahharu) bekleyin. Hasta veya yolcu iseniz yahut tuvaletinizi gaita çıkararak /büyük abdest şeklinde yapmışsanız yahut kadınlarla cinsel ilişkide bulunmuş ve su bulamamışsanız, normal abdest niyetine ellerinizin avuç içlerini temiz bir toprağa dokundurarak, yüzünüzü ve kollarınızı sıvazlayarak teyemmüm edin. Allah size güçlük çıkarmak istemiyor, ancak sizi olumsuzluklardan temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor. Olur ki minnet duyar ve teşekkür edersiniz /şükredersiniz.
- Salât’a engel olunmaması gerektiği
Müzzemmil-20’ye bakınız
- Sadece Allah rızasını /sevgisini kazanmak için yapılmasının önemli olduğu
Maun-6. Zaten onlar salâtı gösteriş için /başkaları görsünler diye riyakârca ve menfaat sağlamak amacıyla yapmaktadırlar.
Müminun-2. Çünkü onların salâtlarında /yardımlaşma ve dayanışma faaliyetlerinde sadece Allah’ın rızası vardır /şirk ve riya yoktur.
- Aşırılık ve yanlıştan (Fahşa ve münkerden) koruyacağı
Ankebud-45. Ya Muhammed! Kitaptan Sana vahyedileni oku, salâtı yerine getir. Çünkü salât, insanı aşırılıktan ve inkâr ile yanlış amellerden alıkoyar ve her şeyden çok önemli olan Allah’ı her an anmanın /zikretmenin gerekliliğini pekiştirir. Şunu bilin ki, gerek bu konuda, gerekse başka herhangi bir konuda da Allah ne yaptığınızı çok iyi bilir.
Eğer, Salât buyruğunu, bugünkü belirli vakitlere indirgediğimiz, üstelik birçoğumuzun anlamını tam bilmeden uyguladığımız namaz kılma şeklinde dar anlamda anlarsak, böyle bir namaz tek başına bize hangi şirki, kötülüğü, yani Kur’an’da geçen kelime ile, hangi “fahşai” hangi “münkeri” engellememizi sağlıyor? Bunları öğrenme bilincini verip, korunmamızı sağlıyor? Bunları ancak hayatımızda sürekli var olan bir birlik ve dayanışma bilincinde olmak ile Kur’an bilgisi bize verebilir.
Bu nedenle tüm Dünya’da bugün namaz kılan insanların azımsanmayacak bir çoğunluğu, ne yazık ki “fahşa” dan, “münker” den ve “şirk” ten kurtulamıyor (M. Sağ. Çağrı, s. 560).
- Salâtın bağırmadan, gösterişe ve riyaya kaçmadan yapılması gerektiği,
İsra-110. Yine insanlara, “İster Allah, isterseniz de Rahman diye dua edin. Hangi isimle dua ederseniz edin fark etmez. Çünkü tüm güzel isimler /Esma-ül Hüsna O’nundur”. Sen de salâtın /sosyal yardımlaşma ve /veya Kur’an eğitimi toplantılarınız sırasında ne çok bağırarak, ne de anlaşılmayacak kadar çok sessiz konuşma, ikisinin arasında bir sesle konuş ki tebliğ ve açıklamalarını herkes duyup anlayabilsin”.
- Salâtın diğer ibad ve ibadet etmekten /kulluğu ifade etmekten ve ruku-secde denilen namazdan ve nüsuklar denilen menasıklı /şekilsel uygulamalardan ayrı olduğunun belirtildiği
Bakara-43. Kitaplarınızda belirttiğimiz gibi siz de salâtı yerine getirin, zekâtı verin ve rükû edenlerle birlikte olun.
En’am-162. ayete bakınız
- Kur’an okumaktan ayrı ve önce olduğu
İsra-78. ayete bakınız
Öncelikle Kur’an’ı anlayarak okumak şarttır. Eğer sosyal yardımlaşma, destek olma ve dayanışma faaliyetlerinden uzak kalırsak ve Kur’an bilgisinden de yoksunsak, ya da onu anlamadan sadece Arapçasını telaffuz etmekle yetiniyorsak, her an şirk batağına düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalınabilir (Rum-31).
Rum-31. Ey insanlar! Tek ilah olarak sadece Allah’a iman edin ve takva sahibi olun. Salâtı, sürekli olması için kurumsallaştırıp uygulayın ve şirk koşanlardan olmayın.
NOT- NÖVAK Vakfımızın kitaplarının gelirleri ile Eskişehir Tıp Öğrencilerine burs veriyoruz. Özel günlerinizde kitaplardan alır veya hediye ederseniz bize destek olur ve öğrenci sayımız inşallah artar: “DİN VE BEYİN”, “SON DAVET KUR’AN”, “KUR’AN KADINI KORUYOR”, “OKU! Konularına göre Kur’an ayetleri”, “KUR’AN’IN KULU KÖLESİ MEVLȂNA”, “TEVRAT VE İNCİL’DE ÖNCEKİ İSLAM”, “KUR’AN VE SON İSLAM”, “ALLAH İLE ANLAŞMAMIZ VAR”, “ALLAH’TAN ALACAKLI OL”, “ÖZDE DİNDAR, SÖZDE DİNDAR” ve “ALLAH KİMİ SEVER, KİMİ SEVMEZ”
2 yorum
abdest ayetleri nasıl olacak. Malesef gazi bey kuranı tahrif ediyorsunuz
” Sükût, ikrardan gelir” diye bir atasözümüz vardı. Tedavülden mi kaldırıldı?