Bilimin gücü ile artan sanayiileşme, yine bilimin gücü ile azaltılmak isteniyor. Çünkü sera gazları olarak isimlendirilen; karbondioksit, azot dioksit, kükürtdioksit gibi gazların miktarı atmosferde giderek artmaktadır. Atmosferdeki karbondioksit tabakası,ısının uzaklaşmasını engelleyen bir perde meydana getirir. Yeryüzünün yaşam kaynağı olan güneşten dünyaya gelenışınların bir kısmı, sıcaklığı -20oC olan atmosfere yansır. Sera gazları, güneşışınlarıylaısınan yeryüzünün geri yaydığı kızıl ötesiışınları tutarak atmosferinısınmasına neden olurlar.
Sanayiileşme sera gazlarının artışında en büyük etkendir.
İnsanın refahı için devrim niteliğinde gelişen sanayii, diğer taraftan da insanın bugününü ve yarınını tehdit eden etkenlerin başında yer alıyor. Sera gazları iklim değişikliğinin yanında, karbonik asid, nitrik asit ve sülfürik asite dönüşerek asit yağmurları oluşturarak özellikle bitki alemine zarar veriyor.
Bölgesel olarak yaşanan kuraklıklar veısınmalar, şiddetli yağışlar, gıda ve su üretiminde yaşanan sıkıntılar iklim değişikliğinin göstergeleridir. Son 12 yılın ortalamasının, 1850 yılından bu yana yaşanan en sıcak dönem olmuştur. Bu dönemde deniz seviyesinin yükseldiği fırtınaların şiddetlenip sıklaştığı ve buzulların azalmaya başladığı dikkati çekmektedir.
Günümüz bilimi, atmosferin kompozisyonundaki değişimleri en ince detayları ile değerlendirebilmektedir. Günümüzü iyi anlamak için geçmişteki iklim bilgilerini de bilmek gerekir. Denizdeki katmanların incelenmesi ve oksijen izotopları ile yapılan çalışmalarla geçmişteki iklim değişimleri de büyük ölçüde anlaşılmıştır. Sibirya’da on binlerce yıldır donuk kalan bataklıklar çözülüyor. Bataklıklar içindeki metan gazı da önemli bir sera gazı olarak atmosfere geçiyor. Uluslar arası Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’nün bildirisine göre; gelişmekte olan 65 ülke, iklim değişikliğinden zarar görecek ve bitkisel üretimi önemli ölçüde azalacaktır.
Atmosferdeki karbondioksit gazının artması nedeniyle iklimin değişebileceği ilk olarak 1879 yılında bildirilmiştir. O günden bu-güne yapılan bilimsel çalışmaların ürünü, Birleşmiş Milletler’in dikkatini çekmiş ve günümüzde alınması gereken tedbirler Kyoto Protokolü ile resmileştirilmiştir.
İklim değişimi atmosferdeki ölçümlerle bilimsel olarak kanıtlanmış olup, bu gelişmeleri fark eden Birleşmiş Milletler, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi hazırlamıştır. Bu sözleşme 154 ülke tarafından imzalanarak 1994 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu çerçeve sözleşmesine taraf olan ülkeler daha sonra Kyoto Protokolünü imzalamıştır. AB ülkelerinin tamamı protokolde yer almış ve sera gazları indiriminde taahhütde bulunmuştur. Kyoto Protokolünün tam uygulanması halinde 50 yıl sonra küresel ortalama sıcaklığın düşeceği tahmin edilmektedir. Ancak hâlâ bu protokole imza atmayan gelişmiş ülkeler vardır.
Ormanlar dünyamızın ciğerleridir. Çünkü sanayileşmenin yanında fosil yakıtları da büyük ölçüde karbondioksid oluşumunu sağlar. Ormanlar fotosentez yolu ile önemli bir sera gazı olan karbon dioksiti yaşam için gerekli oksijene dönüştürür. Oysa mevcut sosyo-ekonomik şartlar hızla doğal yaşamı değiştirmekte, ormanlar büyük bir hızla yok edilmektedir. Dünyada tüm ülkeler bazında toplam olarak değerlendirme yapıldığında, her yıl kaybedilen ormanların büyüklüğü neredeyse küçük bir ülke çapındadır.
Türkiye Kyoto protokolüne imza atan ülkeler arasındadır ve sera gazlarını azaltma konusunda hukuki sorumluluğu vardır. Sanayiileşmede gelişmekte olan ülkeler statüsünde bulunan Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynaklarını yaşama geçirmesi, kömüre dayalı enerji santrallerini gözden geçirmesi, ormanlık alanlarını arttırması sera gazlarının azaltılması yönünden önem taşımaktadır.