Bundan çok değil, tam bir yıl önce, Medimagazin’de, “Hekimliğin Geleceği” başlığıyla yayınlanmış yazıma bakıyorum. Okuyanlar bilirler, okumayanlara gelin bir kez daha anlatalım, ‘Sağlıkta en çarpıcı gelişme, yerden biter gibi bir çırpıda pek çok özel tıp merkezi ve özel hastanenin açılmasıdır. Hatta giderek özel hastaneler zincirleri bile kurulmaya başlandı… Sonuçta ileride neler olacak? diye sorulduğunda, biraz geçmişe bakmamız gerekecek. Benzeri olaylar bankacılıkta yaşandı. Bankalar kurulduktan sonra, il ve ilçelerde birer ikişer şubeler açtılar. İki binli yıllara gelindiğinde dış sermaye baskısıyla iyice tıkanan bankaların bir kısmına TMSF el koydu. Bankalarımız birer ikişer, ya direkt olarak ya da TMSF ihaleleriyle yabancılara satıldı.
Bunun sağlıkla ne alakası var, diyebilirsiniz. Çok alakası var arkadaşlar. Özel hastaneler zincirlerinin günün birinde başkalarına ve özellikle yabancı şirketlere satılmayacağını kim iddia edebilir? Çimento fabrikalarından başlayıp, TV kanallarından cep telefonuna, Telekom’dan bankalara pek çok şirket yabancılara satılmadı mı? Vakti zamanı geldiğinde, hastaneler ve diğer sağlık kuruluşları da satılacaktır. Belki yerli yatırımcılara, belki yabancılara… Bu işlerde kâr görürlerse alan da bulunur, satan da. Alırlar alırlar, hiç kuşkunuz olmasın. Hele hele, ülkede yıllık harcanan sağlık pastası 30 milyar dolarlar seviyelerine yükselmişse. Satın alanlar, satın aldıkları hastaneleri, kapatırlar mı, cihazlarını alıp başka yerlere götürürler mi, çalışanlarının pek çoğunun işine son mu verirler, orasını bilemeyiz. O günleri yaşayacaklar görürler.
Adına küreselleşme denilen yapılanma buna müsait. Paranız varsa siz de gidip yabancı bir ülkede şirket, hatta hastane bile satın alabilirsiniz. Sen yeter ki paradan haber ver.
Hiçbir şeycik olmaz, sağlığımız önce özele, sonra yabancılara emanet ediliverir. Öykümüz de böylece sona erer.
Bir arkadaşım -“peki biz doktorlar ne olacağız?” diye soruyor. Ne mi olacaksınız? Cevap çok basit, “onurlu birer sağlık işçisi.” Bu gidişat hepimize hayırlı olsun.
Çok değil, yazının üstünden bir yıl bile geçmedi, özel hastane zincirleri yabancılara satılmaya başlandı. Burada isim vermek pek doğru olmaz. Merak edenler araştırıp öğrenirler. Bir hastane zincirinin yüzde 40’ı Amerikan şirketine satılmış bile, bir başkasının yüzde 17’si Araplara satıldı. Bir başka sağlık grubu, Arap ve İngiliz sermaye kuruluşlarıyla görüşmeler yapıyormuş. Yakında onların da satış haberlerini duyarız. Bir de Bakanlık hastanelerini sattılar mı, sağlığı ne de güzel idare ederler. Demeyin gitsin.
Tam Gün Yasası ile, doktorların çok tabii olan, doğal hakları ellerinden alındı. Hem de kendi meslektaşları tarafından. Yarın Meclise, “muayenehanelerin tümünün kapatılmasıyla ilgili bir kanun teklifi” verilmeyeceğini kim iddia edebilir?
Bundan sonraki aşama, SGK sigortacılık hizmetlerinin yabancılara devredilmesi, -aman yanlış yazmayalım-, satılması olacaktır. Emekli Sandığı ve Sosyal Sigortalar Kurumunun tüm hizmetleri yabancılara geçince, -yabancılar işlerini, alacak vereceğini iyi hesap ederler-, artık, sağlık primleri hangi oranlarda artar, ilacın ve diğer sağlık giderlerinin ne kadarını ödersiniz, şimdilerde kuşa çevrilen emeklilik ikramiyesi, kuşun kanadına indirgenir mi, emekli maaşları ne kadar tırpanlanır, yaşadıkça birer ikişer görürsünüz.
İyisi mi, bundan sonra siz şarkılar söyleyin, şiirler okuyun, ilk şiiri ben okudum bile:
“Bugün yirmi üç nisan,
Neşe doluyor insan,
Çünkü yirmi üç nisan,
Çocuk bayramı bugün,
Yurtta düğün var düğün.”
Ne düğün, ne düğün.
Şarkılar söyleyin. Bir, Ajda Pekkan’dan:
“Gözün aydın, olan oldu sonunda,
Kaderim değişti, senin yolunda.”
Bir de, rahmetli Cem Karaca’dan,
“Gönlüme bir ateş düştü, yanar ha yanar,
Umut fakirin ekmeği, umar ha umar,
Ustam seslendi uzaktan al dedi takımları,
Unut dedi romanları,
İşçisin sen işçi kal giy dedi tulumları.”
Uydu mu? Uyduysa uydu.
Uymadıysa, bu saatten sonra kaç yazar.