Sevgi ile Barış’ın kısa aşk hikâyesi hüzünlü sona eriyor. Savaş’ın hiç suçu yok. Yüzyılların deneyimli Savaş’ı zorla itildi Sevgi ile Barış’ın arasına. Sevgi ile Barış kirletildi, kanatıldı, onmaz yaralar açıldı.
Sevgi ile Barış’ın aşk hikâyesi hiç yaşanmamış mıydı yoksa? Bilimsel, nitelikli ve özgür bir tartışma ortamı kalmamışsa nasıl tartışılabilir Sevgi ile Barış’ın aşk hikâyesi?..
Hekimler tartışabilirler mi? Kurtarabilirler mi bu aşkı? 2. Dünya Savaşı’nı önleyebilirler miydi, içlerindeki Josef Mengelelere rağmen? Kurbağalara karşın…
Ancak, günümüzde artık kurbağaları çaktırmadan kaynatmak pek mümkün değil. Küresel iletişim sınır tanımıyor. Karayı pespembe göstermek kısa süre için etkili. Ancak ilk, olmazsa birkaç yağmurda, fırtınada boya dökülüyor. Boyanın dökülmesi engellense, gizlense bu kez yapı çöküyor. Boyamak yerine, bilgiyi elinde bulunduran ve bilgiyi üretenler daha avantajlı ve egemen oluyor.
İstatistik, her ne kadar günümüzde bazı kesimler tarafından bir bilim dalı olarak görülmese de, doğru, dürüst ve bilimsel verilere dayandığında, olayları, sorunları ve sonuçları doğru değerlendirmek, bilimsel ve teknolojik gelişmeyi arttırmak, insan refahını, yaşam kalitesini ve ülke değerini yükseltmeye yardım etmek ve stratejik planlamaların temeli olmak amacıyla kullanıldığında bir bilimdir. TÜİK Başkanı Birol Aydemir, “İstatistiğin önemi sadece geçmişte yapılanların başarısı değil, geleceğe de yön vermesinden kaynaklanıyor.”, “ Doğru bilgi ile politikalar ve strateji üretemezseniz gelecekteki amacınıza ulaşamazsınız.” demektedir (10.09.2012, AA, www.yazete.com)
Dürüst konuşmak gerekirse, pek çok sıradan vatandaş gibi son zamanlarda sayılardan, istatistiklerden kuşku duyuyorum. Umarım yanılıyorumdur, ama gözlemlerim farklı şeyler söylüyor. René Descartes ne demiş, “Eğer gerçeği gerçekten bilmek istiyorsan, yaşamında bir kez olsun bütün şeyler hakkında şüphe et. Kesin olan bir şey var, bir şeyin doğruluğundan şüphe etmek. Şüphe etmek düşünmektir.
Düşünmekse var olmaktır.” Descartes’in söylediklerinden şüphe duyulabilir, ancak doğruya ve gerçeğe ulaşmakta bir engel oluşturmaz.
Bilimsel çalışmalarda ve yayınlarda da en çok üzerinde durulan ve tartışılan bölümler örneklem, yöntem ve istatistik bölümleridir. Bu bölümlerinde kuşku varsa bilimsel çalışma olarak değer kazanmaz, sonuçların üzerinde durulmaz, kişisel görüşler veya kişisel deneyimlerin aktarılmasından öteye gitmezler.
Sayısal veriler uygun görülen yerlerden toplanarak, sayılarla oynanarak, istatistikler istenilen şekilde oluşturularak her şeyi tozpembe göstermek mümkündür. Ama gerçek hep orada durur. Ve gerçek sorunlardan oluşuyorsa, büyüyerek artık gizlenemez hale gelir, taşar, azgınlaşır, önüne geleni alır, süpürür. Aslında görmesini bilene tarih muhteşem iyi bir öğretmendir.
Resmi kurumlar, üniversiteler stratejik planlarını hazırlarlar; vizyonlarını, misyonlarını belirlerler; verileri, performansı değerlendirip, paydaş, kurum içi ve çevre analizlerini yaparlar; güçlü ve zayıf noktaları, fırsatları değerlendirirler; maliyetlendirme yaparlar; amaçları ve hedefleri ortaya koyup stratejiyi belirlerler. Bu çalışmanın niteliği o kurumun, o yapının geleceğidir. Veriler, verilerin değerlendirilmesi ve yapılan analizler ne denli çürükse, yapı o denli kolay ve hızlı çöker, gelecek olmaz. Yanlışlar üzerine stratejik plan yapılamaz, hele iletişimin ve rekabetin bu kadar yoğun ve acımasız olduğu günümüzde. Bu nedenle veriler, sayılar, istatistik ve özellikle bilimsel ve mantıklı analiz son derece önemlidir.
Neuroscience alanında Dr. Craig M. Bennett ve arkadaşlarının 2012 Ig Nobel Ödülü (Anti Nobel Ödülü) almış olan son derece düşündürücü ve önemli bir çalışması vardır. Ölü bir somon balığına farklı sosyal durumlardaki insanların resimleri gösterilmiş ve MRG cihazı ile beyin aktivasyonu incelenmiştir. İnceleme sırasında herhangi bir aktivasyon sınırı, aktivasyonun niteliği, teknik ayrıntı gözetilmeksizin bulgular kaydedilmiş ve ölü balığın beyninde istatistiksel olarak anlamlı aktivasyonlar görülmüştür. Bir diğer deyişle, “Ölü balık gösterilen fotoğraflara tepki göstermiş ve böylece son derece karmaşık cihazlar ve basit istatistikler kullanan beyin araştırmacılarının, her yerde, hatta ölü bir somon balığında bile anlamlı beyin faaliyeti görebileceği kanıtlanmış.”
Dr. Bennett soruyor: “Bu bulgulardan yola çıkarak ölü somon insanların duygularından etkilenmiş midir?” Yanıtını da kendi veriyor “Kesinlikle hayır”. Daha ileri değerlendirme, sınırlılıklara ve hatalara son derece önem verme, doğru veriler, doğru ve bilimsel yöntem, mantık ve doğru analiz (Craig M. Bennett et al. Neural correlates of interspieces perspective taking in the post-mortem Atlantic Salmon:An argument for multiple comparisons correction).
TBMM Sağlıkta Şiddeti Araştırma Komisyonu Başkanı Sayın Necdet Ünüvar’ın açıklamasına göre, 14 Mayıs-01 Ekim 2012 tarihleri arasında hastanelerde 3 bin 84 adet şiddet vakası yaşanmış. Bunun 990’ı fiziksel şiddet olarak meydana gelmiş. Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonunun aynı komisyona sunduğu araştırmada, aile hekimlerinin yüzde 59,6’sının şiddete maruz kaldığı tespit edilmiş ve üst kurumlara bildirilen şiddet olaylarından sadece birinde şiddet uygulayan ceza almış (7.12.2012, www.medimagazin.com.tr).
Bu durum sağlıkta memnuniyet oranlarının zirve yaptığı söylemleriyle birlikte nasıl açıklanabilir? TÜİK’nin sağlık sorunları ve faaliyet güçlükleri yaşayanların iş gücü araştırması sonuçlarına göre, 15 ve daha yukarı yaştaki 19 milyon 678 bin (yüzde 36,8) kişi süreğen hastalık veya sağlık sorunu; 12 milyon 11 (yüzde 22,5) kişi faaliyet güçlüğü yaşıyormuş. Toplam 32 milyon 971 bin kişi. Ülkenin yarısından fazlasını gösteren bu rakamlar ile 2012 yılında 36 milyon kutu antidepresan satılması (on yılda yüzde 160 artış), 570’i ülkemizin en büyük üniversitelerinin tıp fakültelerinden olmak üzere binlerce deneyimli, nitelikli öğretim üyesinin üniversitelerden ayrılması, tıp eğitiminin de doğrudan olumsuz etkilenmesi (5.12.2012, www.haberturk.com), Türkiye’nin sağlık göstergelerine Avrupa Birliği ile karşılaştırmalı olarak bakıldığında Türkiye’nin hemen hemen tüm temel göstergelerde notunun zayıf olması ve 2011 yılındaki “İnsani Gelişmişlik Endeksine” göre Türkiye’nin 173 ülke arasında 92. sırada yer alması ne kadar önemli bulunuyor ve objektif, bilimsel, özgürce ve çözümsel değerlendirilebiliyor? En azından bu konunun en önemli paydaşlarından ve çözümün en önemli ögelerinden sağlık çalışanlarının görüşlerine, önerilerine ne kadar önem veriliyor?
Son derece önemli bir sorunun temel ögelerini dikkate bile almazsanız, o sorunu hiçbir şekilde çözemezsiniz. Hele hele, olayı yalnızca kâr-zarar hesaplarıyla ve benden olan düşüncesiyle hiç çözemezsiniz, çözülmez hale getirirsiniz. Hastalar ve yakınları ölmek, sürünmek ve saldırmak için sırada hazır beklerler. Bu yaklaşımla önleminiz yalnızca, çalışanları çalışmaya zorlamak, güvenliği arttırmak ve savunmayı silahlandırmak şeklinde olabilir. Evinden baskı nedeni ile kaçan mağdur kadınlara çözüm yerine silah kullanmasını öğretmek gibi hastayı kurtarmak için çalışan, çabalayan sağlık çalışanlarının eline bistüri, stetoskop yerine imdat butonları ve silah vererek hastadan kurtulmalarını sağlamaya çalışmak zorunda kalırsınız. Peki, bu süreğen hastalık ve sağlık sorunu ve/veya faaliyet güçlüğü yaşayan 32 milyon 971 kişinin ve koruyucu sağlık hizmeti gereksinimi duyan 74 milyon 724 bin 269 kişinin sorunlarına çözüm olur mu?