“…Bir gün Ankara Tıp ’88 mezunlarından bir arkadaşım ve aynı zamanda Ankara Sanatoryumu Göğüs Cerrahisi’ni yazmama vesile olan kıdemlim Dr. Tamer beni aradı ve İstanbul Radyosu THM sanatçısı Ahmet Turan Şan’a akciğer rahatsızlığı nedeniyle yardımcı olup olamayacağımı sordu. Elbette deyince geldi ve rahatsızlığı için göğüs hastalıkları kliniğine götürüp refakat ettim, yardımcı oldum. Tetkik ve tedavisi bitince bana döndü dedi ki; “Doktorum, size müteşekkirim, sizin için ne yapabilirim?” Dedim ki; “Estağfurullah, görevimiz ama lütfederseniz ve uygun görürseniz bir sanatçı olarak sizden, biz doktorlara bir konser vermenizi rica ederdim” deyince “Ne zaman isterseniz, koşa koşa gelirim” dedi.
Ve sözünü tuttu. Hem de Süreyyapaşa Göğüs Cerrahisi Kliniği’nin davetlisi olarak iki defa gelip solo olarak ‘sazıyla sözüyle’ konser verdi, repertuarından kendisinin seçtiği ve bizim istediğimiz türküleri çaldı söyledi, bizleri eğlendirdi, coşturdu, sevindirdi. (1-3) Hatta onunla bir Neşet Ertaş türküsüne bile eşlik ettim. (4) Onca rahatsızlığına rağmen telefonla dahi olsa her fırsatta görüşüp konuştuğumuz sanatçı Ahmet Turan Bey’le dostluğumuz o gün bugündür sürüyor…” (5)
Aralık 2021 tarihinde yayınlanan kitabımın onunla ilgili anılarımı zikrettiğim bölümü bu şekilde idi. 2 Şubat günü sabah işe gitmeden evvel cep telefonumu açtığımda facebook arkadaşlarımdan biri olan sanatçının vefat ettiğini haberini okudum. “Çoklu organ yetmezliği” nedeniyle gecenin yeni bir güne evrildiği ilk saatinde son nefesini vermiş, hayata gözlerini yummuş ve emaneti sahibine iade etmiş. Nefsi (bedeni) ölümü tatmış, O’ndan geldiği gibi yine O’na dönmüş.
Çok rahatsız olduğunu, her geçen gün rahatsızlıklarının gitgide arttığını biliyordum. Zaman zaman aradığımda ya da o aradığında gelişmelerden haberim oluyordu. Sık sık hastaneye yatıyordu. Kendisine evine çekilmesini, sakin bir yaşama dönüp yorucu ve stresli çalışma hayatından uzak durması tavsiyesinde bulunmuştum. Fakat hareketli bir yaşantıya alışmış bir sanatçı için bu elbette kolay değildi. Öyle ya da böyle bugüne kadar geldi, vade doldu. En son kitabım çıktığında ona da göndermiştim, sosyal medyasında tanıtım ve paylaşımını da yapmıştı. Whatsapp’dan ‘canım hocam’ diye başlayıp dua ile biten bol emojili mesajlarını özleyeceğim. ‘İki iyilikten biri’ olan ölüm geldi çattı ve bütün sıkıntılarını bitirdi. Ona karşı son görevimi yapmak ve son yolculuğuna uğurlamak için Karacaahmet Şakirin camisine gittim, namaza iştirak edip bir hakkım yok ama yine de helal ettim. Hekimbaşı kabristanı’ına da gidip toprağın koynunda son uykusuna yatarken hazır bulundum. İnsanların tekrar diriltilip hesaba çekilecekleri güne kadar huzur içinde uyusun, nur içinde yatsın.
Kendi hesabıma halk müziğine yıllarını vermiş, sesi ve sazı ile birçok türküyü seslendirmiş, birçok türkünün derlenmesi ve notaya dökülmesi işini gerçekleştirmiş, koro şefi olarak birçok kişiyi yetiştirip halka açık konserler vermiş, güler yüzlü, mütevazi, dost canlısı, üç kuşak sanatçı ‘Şan Ailesi’nin bir ferdi olan değerli bir sanatçıyı tanımış olmaktan, arkadaş ve dostluk yapmaktan dolayı bahtiyarım, şanslıyım. (6) Sanatçı Ahmet Turan hocamın iki oğlu da (Onur ve Orkun) babalarının yolundan gidip sanatçı olduklarını ve ayrıca rahmetli abisi Ömer ve onun eşi Bilge Şan ve de babası Osman Şan’ın da (entarisi dım dım yar adlı türkünün söz yazarı ve bestecisi) sanatçı olduğunu bu vesileyle hatırlatmış olayım.
Ahmet Turan Şan müzik ve ses sanatçısı olarak benim bugüne kadar yakından tanıma şerefine nail olduğum ve dost diyebileceğim tek sanatçı idi diyebilirim. Süreyyapaşa’da dört yıl kadar önce ikamet ettiğim sitedeki bir diş hekimi komşumun ricası ile bizzat tanı ve tedavi süreci ile ilgilendiğim bir ses sanatçısı daha oldu. Hatta kendisine sigarayı bırakması için bir kitap bile hediye etmiştim. Taburculuk öncesi ablasından sanatçı ile bir hatıra fotoğrafı çekmesini rica etmiştim. Geçmiş olsun deyip tam kapıdan çıkarken ablası arkamdan “lütfen bu fotoğrafı basına vermeyin” dedi. Çok şaşırdım ve “basınla işim olmadığını, fotoğraf arşivim için çektirdiğimi ve en fazla sosyal medyamda paylaşabileceğimi ama onu dahi artık yapmayacağımı” söyledim. Üzüldüm ve incindim, bırakın böyle bir şey düşünüp demesini tam tersi nezaket gösterip birkaç hafta sonra sanatçının bir performans sanatları merkezinde verdiği konsere pekala davet edebilirdi. Bunca yıl sonra bu anımı niye mi anlattım?. İki sanatçı arasındaki yaklaşım farkı rahatlıkla görülebilsin istedim. Bir sanatçı bir isteğimi iki etmedi (aslında olumlu anlamda etti, iki defa gelip bize özel solo konser verdi), arkadaşlığını, dostluğunu esirgemedi, diğeri ise tabir-i caizse “üstüme basıp geçti”.
Sanatçı dostum Ahmet Turan Şan’ın yaşama veda ettiği o yağmurlu İstanbul gününde mesai saati ve de öğle sonrası kalkıp taa Kanlıca mezarlığına gittim. Altı yıl önce ailecek Barış Manço’nun Kadıköy Moda’da müze haline getirilmiş evini ziyaret etmiştik. Üç yıl önce de onun 20. ölüm yıldönümünde adının verildiği şehir hatları vapuru ile anma etkinlikleri çerçevesinde herkesle birlikte Kadıköy’den vapura binip mezarını ziyaret etmiştim. (7) Vefat yıldönümünün 23.’sü dün idi ama bu sefer bir gün sonra mezarını ziyaret etmeyi planlamıştım. Yağmurda kabristana çıkan yokuşu tırmandım. Barış abinin mezarında kimse yoktu. O ‘alem-i ervah(ruhlar alemi)’ta, ben ‘alem-i şuhud-şehadet(görünen alem, dünya)’ta, başladık hal (sükut) diliyle söyleşmeye.
Barış abi merhaba, babaannene yazdığın söylenen o harikulade “Gülpempe” çalışmanda sen ‘bir güz değil de kış yağmurlarıyla “Yine yol göründü gurbete” diyerek göçüp gideli’ 23 yıl oldu, ‘inanamadık, bizim iller sessiz, bizim iller sensiz, olamadı” dedim. “Ölüm Allah’ın Emri” İrfan dedi. “Ne köy olur benden ne de kasaba” diyorsun abi fakat 170 civarında çalışmaya imza attın. Ben daha doğmamışken o yıllarda “The jet&Twist in usa” filan deyip Elvis Presley taklidi yaparken zaman içinde bir ayağını “Anadolu”ya basıp, irfan ve kültüründen ilham alıp diğer ayağınla “kendini bildin bileli yollarda tükettin koca bir ömrü, bir uçtan bir uca gezdin şu fani dünyayı” ve bize de seyrettirdin. Ta Japonya’ya bile gidip onları “Domates biber patlıcan, Nane limon kabuğu” gibi parçalarına eşlik ettirip bayrağımızı sallattırdın. Bir o kadar yerli ve milli iken, aynı zamanda evrensel oldun. Hatta “Hemşerim memleket nire” diyenlere “Dedim ya yahu, bu dünya benim memleket” dedin. “Evelallah” 56 yıllık ömrüm “Bir kelebeğin yaşam öyküsü” kadar kısa olmasa da şükürler olsun “Beyhude geç(me)ti yıllar” İrfan dedi. Haklısın abi, “Kol düğmeleri, Aynalı kemer, Can bedenden çıkmayınca, Gönül ferman dinlemiyor, Alla beni pulla beni, Unutamadım, Affet beni, Dağlar dağlar, Hatırlasana, Hayır, Ne ola yar ola, Sahilde, Ömrümün sonbaharında” gibi duygu yüklü ve her biri birbirinden güzel aşk şarkılarına imza attın, dinlemelere doyamıyoruz, dedim. “Ben bilirim”, “Anlıyorsun değil mi?” doktorum. Abi hele “Gesi bağları, Dere boyu kavaklar, Derule, Kağızman, Kızılcıklar oldu mu?“gibi bazı türküleri bir yorumlayışın var ki, sanki türkülere yeni bir ruh üflemiş gibisin. Senin hepsi birbirinden değerli deyim, atasözleri içeren “Dıral dedenin düdüğü, Sarı çizmeli mehmet ağa, Ahmet beyin ceketi, Ali yazar veli bozar, Dört kapı, Halil ibrahim sofrası, İşte deve işte hendek, Düriye, Eğri büğrü, Bir kahve fincanı, Günaydın çocuklar, Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” şarkılarını bir zamanlar oğullarım için derleyip bir albüm haline getirip dinletmiştim. Ve elbette “Ayı, Arkadaşım eşşek, Bugün Bayram çocuklar, Zehra, Süper babaanne, sos aman hocam” gibi esprili çalışmalarını da ilave etmeyi unutmadan. “Güle güle oğlum” çalışmanı ilk oğlumun nikahı sonrası eşinin yanında ona dinletmiştim. Bir dönem bir kesimin diline pelesenk olan “Genç osman” dahil “Baykoca destanı, Küheylan, Estergon kalesi, Vur ha vur, Selahattin Eyyubi’nin yeğeni aslan yürekli richar’ın kızkardeşine karşı” benzeri çalışmalarınla tarihte gezinti yapıp esintiler getirdin bize. Sadece çocuklar değil İrfan, “Dut ağacı, Sakız hanım ve Mahur Bey, Osman, Adem oğlu kızgın fırın havva kızı mercimek, Hal hal” gibi şarkılarımda farklı hikayeler anlattığım gibi “Acıh da bağa vir, Lambaya püf de, Süleyman” gibi parçalarımla eğlendirip “Gülme ha gülme” desem de gülümsetmek istedim. “Ayrılık” vakti geldi çattı Barış abi, “Anlıyorsun değil mi?”, “Abbas yolcu”. “Allah’ım güç ver bana” diye dua ediyor ve “Bir selam sana” diyorum “Delikanlı gibi”. “Lonely man” olsam da yeter ki “Kalpler beraber” olsun. Şunun şurasında “2023”e ne kaldı, daha sırada “2024” ve “2025” var. Şarkılarınla “7’den 77’ye” her yaştan insana seslendin ve gün geldi “Müsaadenizle çocuklar” dedin. Yıllar geçse de, yaşlansak da biz yine 7’den 77’ye şarkılarını dinlemeye devam edeceğiz. Zira “Kırk yıl”da bir gelir senin gibisi. “Affet beni” diyorsun ya inşaallah Rabbimiz hata ve günahlarını affeder. Dilerim ötede “Yeni bir güne (hayata) merhaba” dersin.
Ona özenip “Geçti dost kervanı”, “Yol verin ağalar beyler” diyerek Barış abiye veda edip Kanlıca kabristanının içindeki yokuştan ağır ağır inerken solda çıkış kapısına bakan yerde yolun kıyısında Kayahan (Açar) abiye de ‘merhaba’ dedim.
“Yolu sevgiden geçen herkesle bir gün bir yerde buluşuruz” diyordun ya abi, işte yeniden buluştuk dedim. (8) Zira mezarının burada olduğunu üç yıl önce Barış abiyi ziyarete geldiğimde tesadüfen öğrenmiştim ama bu sefer bilerek geldim. Biraz sitemkar ‘Atın beni denizlere, yalan dünya sizin olsun’ dedi. “Esmer günler” şarkısındaki “Sen beni bırakıp böyle gitmezdin hiç, yapmazdın / Ayları geçti ayrılık, sen delisin” sözlerin geldi hatırıma. Mahcubum, “Anla halimden” dedim. “Beni anlamadın ya, ben ona yanıyorum” dedi. “Eyvah”, “Allah’ım neydi günahım”, “Kardeşiz senle” abi, lütfen “Beni azad et” dedim. Kayahan abi aşka, sevgiye dair gitarınla söylediğin “Sokak kedisi, Acıkmışım sevgine, Canım sıkılıyor canım, Bu gece sen daha güzelsin, Masum öpücük, Geceler, Gönül sayfam, Odalarda ışıksızım, Kara Saplantım, Gözlerinin hapsindeyim, Seni seviyorum, Elmanın yarısı, Sarı şekerim, Sen mühimsin, Yoksun sen, Sensiz olmaz ki, Ve melankoli, Ve senin sevgin“ gibi hepsi birbirinden güzel şarkıların, senin tabirinle “Aşk bayrakları”n gençlik yıllarımda duygularıma tercüman oldu. Hele “Bir aşk hikayesi” adlı enfes şarkın var ki, eşime yazdığım şiire bu şarkının adını verip arka fon olarak kullandım. “Mor menekşe, Canımın yaprakları, Mavilim, Kar taneleri” gibi bir çok şarkını ayrı bir tat ve güzellikte seslendiren Nilüfer’in o insanı adeta duygu seline sürükleyip alıp götüren, söz ve düzenlemesi sana ait olan şarkıda dediği gibi şimdi “Çok uzaklarda”sın. Biliyorum “Ne oldu can”, “Nasıl ayrılacağız” diyorsun ama sohbetimiz adeta “Rüzgar gibi geçti”. Bir “Yemin ettim” ki, dönemem diyorsun belki de haklısın, şairin dediği gibi belki de “meçhule giden o sessiz geminin yolcuları gibi sen de memnunsun ki yerinden, sen de dönmedin o seferden”. ‘Bir ara, bir sor Allah aşkına’ deme lütfen, bak geldim, halini hatırını sordum. “Sarı saçlarından sen suçlusun” da deme, zira yıllar yollar yordu beni, saçlarıma ak düştü, beyaza boyandı. “Aman beni unutma” demene gerek bile yok, “Emrin olur” abi. Fakat yine de “Unutma” desen de unutma “Ben de insanım”. “Gel be” deme, yine gelirim inşallah. Çünkü “Çılgınım”, “Başıboş saatlerde”, “Neden olmasın”. Zira “Ben Anadolu çocuğuyum”, “Olur mu Olur (mu)”. “Yok arkadaş”, “Vazgeçmem senden”, “Devamı var” inan.
“Yağmurda ellerim, üşüyor yüreğim, yalnızız caddelerde, bir yağmur bir de ben” diyerek Kayahan abimin “Yağmur” şarkısını mırıldanarak mezarlıktan çıkıp meydandaki meşhur Çınaraltı’nın yanındaki, yolun kıyısındaki tarihi Gazi İskender Paşa camisine girip namazlarımı cem edip kıldım ve her iki sanatçı için tekrar dua ettim. Üç günlük dünyada üç sanatçı için dua etmişim, elbette çok olmadı aksine çok hoş oldu. Şarkılarıyla türküleriyle mest olup bazen hüzünlenip bazen neşelendiğimiz, hayatı daha güzel, renkli ve çekilir kılan bu üç sanatçı, yine bir başka değerli sanatçı Sezen Aksu’nun son şiirinde dediği gibi ‘sesimiz, sazımız, sözümüz’ oldu hepimizin. Fakat Sezen’in sezemediği ‘kim yolcu kim hancı’ derken durup düşünmeye bile gerek yok, zira dünya Aşık Veysel’in dediği gibi ‘iki kapılı bir han’ olup, Neşet (Ertaş) ustanın dediği gibi hepimiz ‘yolcu’yuz. “Bir anadan dünyaya gelen yolcu / Görünce dünyaya gönül verdin mi? /…/ Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz / Dünya senin vatanın mı, yurdun mu?”
Ve herşeyin ve herkesin sahibi, herkesin dönüşünün O’na olduğu Rabbimiz, hak ve hakikati dünya kurulalı beri bize devamlı hatırlatıyor. “Şüphesiz dönüş Rabbinedir / Yeryüzündeki her şey fanidir / Baki olan yalnızca azamet ve ikram sahibi Rabbindir / Gerçek yurt, ahiret yurdudur, keşke bilselerdi”. (Alak 8; Rahman 26, 27; Ankebut 64)
Barış ve Kayahan abiler, Kanlıca mezarlığında dünya hayatının hay huyu içinde çoğu zaman unuttuğum bu gerçeği bir kere daha fısıldadılar kulağıma. Unutursam taş olayım, zaten taş kalplilerden başka kim Rabb’ini unutur ki? (Bakara 74)
Selam ve rahmet olsun Rabbine yeni yürüyen Ahmet Turan Şan’a ve daha önce yürümüş olan Barış Manço ve Kayahan Açar’a. Ve de “nerde bir türkü söyleyen görürsen korkma yanına otur, çünkü kötü insanların türküleri yoktur” diyen merhum Neşet (Ertaş) ustaya ve aramızdan ayrılmış tüm saz ve söz ustalarına.
“Uzaklarda bir yerlerde türküler (şarkılar) söyleniyor / Duyuyorum biliyorum görüyorum / Bir gün gelecek dönence”. Ben o güne (son nefese) kadar türkülerimizi, şarkılarımızı söylemeye, dinlemeye devam edeceğim.
Kaynaklar:
- İtikatını tam tut yolunu tanı & Gel gör beni aşk neyledi & Antalya’nın mor üzümü, Ahmet Turan Şan. https://www.youtube.com/watch?v=6Zkwn5Ti6P8
- Çalın davulları & Gesi bağları & Dam başında sarı çiçek, Ahmet Turan Şan. https://www.youtube.com/watch?v=CKJKbtlAFZw
- Potbori, Ahmet Turan Şan. https://www.youtube.com/watch?v=0qOpy0w0My4
- İki büyük nimetim var, Saz: Ahmet Turan Şan, Yorum: Dr. İrfan Yalçınkaya. https://www.youtube.com/watch?v=pf-ss2IvnOQ
- Benim Yolum / Tababet san’atının icrası ile geçen 33 yıl, Prof. Dr. İrfan Yalçınkaya, Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık, 2021, İstanbul, Sh. 285-6. https://www.kitapyurdu.com/kitap/benim-yolum/602498.html
- Ömer Şan’ı anma gecesi, Ahmet Turan Şan & Onur Şan, 2015. https://www.youtube.com/watch?v=JfCU7mhSyuM
- Barış Manço 2020, İrfan Yalçınkaya, https://www.youtube.com/watch?v=6ZrX4_v2Csg
- https://www.gazetevatan.com/yasam/galeri-kayahan-yolu-sevgiden-gecen-herkesle-bir-gun-bir-yerde-bulusuruz-1540855/1
8 yorum
İrfan hocam, yazı ‘ezgi antolojisi’ gibi bişey olmuş! “Tarihe not düşmek için” böyle yapmışsın gibi geldi bana:) Ama yazın güzel, eline sağlık. O parçaların bir çoğunu biliyor, hemi de sazımla çalabiliyorum. “Nasıl?” dersen, ben de derim ki: “işte ele!” 🙂
nasip olur da bir gün karşılaşırsak sazından o ezgileri, türküleri, şarkıları dinlemek isterim gün akşam olmadan
Nasipse olur inşallah
https://www.hurriyet.com.tr/gundem/baris-manco-anisina-20-vapur-seferi-duzenlendi-41998129
İrfan hocam,
kaleminize sağlık. Ne kadar güzel anlatmışsınız “gönül tellerinin titreşimlerini”. Sanat ve sanatçılar toplumun sigortası veya emniyet supabı görevi görürler. Kalplere ve gönüllere hitap ettiklerinden dolayı kalplerde yer edinirler. Kalbinizde yer tutmuş, asla unutmadığınız, vefa duygularınızı ifade ettiğiniz sanatçılarımız ile ilgili anılarınızı okumak çok zevkli idi. Okurken bizleri de bir yerlere alıp götürdünüz, sizinle birlikte Kanlıca mezarlığını
hayalen ben de gezdim, ben de dua ettim. Çok teşekkür ederim. Türkülerimiz bizim hayat felsefemiz, milletimizi bir arada tutan harç gibidir. Hüzünlendiğimizde türkülerimiz, neşelendiğimizde türkülerimiz, kısaca hayatımızın her yerinde türkülerimiz. Türkü sözleri kadar türkülerin arkasındaki, türküleri türkü yapan hikayeler ne kadar önemli değil mi? Bize tarih anlatıyor, sosyoloji anlatıyor, her türlü aşkı anlatıyor, sevgiyi, muhabbeti kucaklıyor, kısaca bizi biz yapıyor, bizi bize yalın bir şekilde anlatıyor. Son aylarda yazdığım türkülerimizle ilgili bir şiirimi aşağıya yazıyorum.
Türkülerle, sevgiyle ve muhabbetle kalın İnşallah.
ÜLKEMİN TÜRKÜLERİ *
Bir yanda mülevves televizyon dizileri,
Öbür yanda ülkemin türküleri…
Hastane Önünde İncir Ağacı,
Sanki Akdağmadenli asker
Koğuşunda yatıyor şimdi.
Ceberut bir başhekim,
Sıladan, yârdan uzak askerim.
Ah o yılların belası verem!
Al götür selamını yârine sabah yeli,
Bekletme; al gel cevabını çıkın içinde katık gibi,
Alsın götürsün o mülevves dizileri isteyenler,
Benden uzak olsun dağlar taşlar kadar.
Ya o Arda Boylarında Kırmızı Erik?
Feracesini giyemeyen Halime?
Kıymetli İsmail’e denizi mezar olarak tercih etmiş, neden?
Ah Evlad-ı Fatihan! Yanıktır türkülerin hayatın gibi.
Alsın götürsün o mülevves dizileri isteyenler;
Bana türküler yeter, bize türkülerimiz yeter!
* Varol, R., 2021, Nefesin Anadolu Kokuyor Bugün, Tilki Kitap, s.37
Var bir hayır her şerde dedik
Oturduk bir dolu ders de çıkarttık
Ama yeter artık, anladık tamam
Düş babam artık düş yakamızdan
…
Gitçek, gitçek elbet bu da geççek
Her şeyin sonu var bu çile de bitçek
Oh, oh zilleri takıp oynıycaz o zaman
O çiçekten günler çok yakın inan
…
Geççek – Tarkan
https://www.youtube.com/watch?v=R6gSMSYKhKU
İrfan hocam, Barış manço’yu Kayahan’ı bu kadar güzel anlatan ve vefa gösteren bir yazı okumamıştım. Yine merhum Ahmet Turan beye de vefanızı gösterdiğiniz için sizi takdir ediyorum. Dost dediğiniz sizin gibi olmalı. Sizi de iyi ki tanımışım diyorum. Elinize sağlık sevgili hocam.
“BENİM YOLUM – Tababet San’atının İcrası İle Geçen 35 Yıl” KİTABIMIN “GÖZDEN GEÇİRİLMİŞ VE İLAVELİ 2. BASKI”SI ÇIKTI.
İKİNCİ BASKIYA ÖN SÖZ’Ü OKUMAK İÇİN;
https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2023/09/benim-yolum-tababet-sanatnn-icras-ile.html