Kur’ân-ı Kerim’de birçok yerde geçen “secde” kelimesinin muhtelif anlamları vardır. Eğer bağlama (kontekst) dikkat edilmeden mezkûr kelimeye “hep aynı mana” verilirse çok vahim sonuçlara ulaşılır.
Kur’ân-ı Kerim’de geçen bu secdelerden birisi, “Müslümanların Yüce Allah’a secdesidir.”[1] Bu secde ile kast edilen, “kulların namaz kılarken alınlarını/yüzlerini yere koymaları, Allah karşısında acziyetlerini itiraf etmeleri, O’na kul olduklarını göstermeleri ve sadece O’ndan istemeleridir.” Bu tür bir secde, insanoğlunun Yüce Allah’a en yakın olduğu andır ve Hz. Peygamber, alnını yere koyan bir mü’minin Yüce Allah’a çokça dua etmesini tavsiye etmiştir.
Secde kelimesinin geçtiği bir diğer yer ise, “meleklerin Âdem’e secdeleridir.”[2] Bu secde ile kast edilen “meleklerin insanoğlunun farklı özelliklerde yaratıldığını, bilgi üretebildiğini, ürettiği eşyaya/aletlere isim koyabildiğini, kavramsal düşünebildiğini kabul etmeleri ve onu saygıyla selamlamalarıdır.” Bir başka deyişle melekler, Âdem’in şahsına karşı yere kapanıp secde etmemişler, tam aksine kendi bilgilerinin sınırlı olduğunu itiraf etmiş, keşf/icat/buluş yapacak özelliklerde/donanımda/potansiyelde yaratılan Âdemoğlunun saygıyla selamlanmayı hak ettiğini kabul etmişlerdir.
Secde kelimesinin geçtiği bir diğer yer ise, “Hz. Yusuf’un kardeşlerinin secdesidir.”[3] Bu secde ile kast edilen “kardeşlerinin Hz. Yusuf’un zor imtihanları başarıyla atlatmasını, makam/mevki sahibi olmasını, elinde intikam fırsatı olmasına rağmen kendilerini affetmesini hayranlıkla karşılamaları ve onu saygıyla selamlamalarıdır.” Bir başka ifadeyle kardeşleri, Hz. Yusuf’un karşısında yere kapanıp secde etmemiş, aksine onun yaşadığı tüm zorluklara rağmen pes etmemesini takdir etmiş, azmine hayran olmuş, onun karşısında saygıyla eğilmiş ve böyle bir peygamber kardeşleri olduğu için Yüce Allah’a şükretmişlerdir.
Secde kelimesinin geçtiği bir diğer yer ise, “sihirbazların Hz. Mûsâ’nın mucizesi karşısındaki secdeleridir.”[4] Bu secde ile kast edilen “sihirbazların Mûsâ’nın sihir yapmadığını, kendileri gibi göz boyamadığını, aksine mucize gösterdiğini anlamaları, onun peygamberliğini tasdik etmeleri ve üstünlüğünü itiraf edip huzurunda saygıyla eğilmeleridir.” Yani sihirbazlar, Hz. Mûsâ’nın şahsına secde etmemiş, aksine onun gösterdiği mucizeye hayran olmuş, bunun bir sihir/göz boyama olmadığını anlamış, Yüce Allah karşısındaki acziyetlerini itiraf etmiş ve Mûsâ’yı saygıyla selamlamışlardır.
Secde kelimesinin geçtiği bir diğer yer ise, “Allah’ın yarattığı varlıkların secdeleridir.”[5] Bu secde ile kast edilen “zerreden küreye tüm mahlûkatın Allah’ın emirlerine boyun eğmesidir.” Bir başka deyişle, evrendeki/kozmozdaki tüm mahlûkat, Yüce Allah’ın koyduğu mükemmel ölçü ve hassas dengelere/yasalara uyarak görevlerini yerine getirmekte ve O’nun emirlerine boyun eğmektedir.
Hadislerde geçen secde ise “kadının kocasına secdesidir.”[6] Bu secde ile kast edilen “karının kocasını saygıyla selamlaması, kocasına değer vermesi, kendisini koruyup gözetmesi/sahip çıkması karşılığında övgüyü hak ettiğini söz ve davranışlarıyla ortaya koymasıdır.” Kanaatimizce burada kadının kocasına secdesi, “kendisine sadık eşine bir teşekkür ifadesi, onu mutlu etmek için gösterdiği üstün gayreti takdir etmesi, hakkını ödemeyeceğini bildiği ve nankörlük etmediğini” göstermesidir. Mutlu, huzurlu ve uyumlu evliliklerde kadının kocasına böyle içten ve samimi davranışı o ailenin mutluluğunu kat be kat artırır.
Secde kelimesinin bir başka anlamı ise, “bilmeyenlerin bilenlere secdesidir.” Bu secde ile kast edilen “bilmeyenlerin bilenlere boyun eğmesi, bilenlerin bilmeyenlere kendi üstünlüklerini zorla kabul ettirmesidir.” Nitekim güçlü olanlar, zayıf olanlara boyun eğdirir ve onlara her türlü taleplerini dayatırlar. Zira güçlüler, bilime değer vermiş, teknoloji üretmiş ve hasımlarını alt etmeyi başarmışlardır. Bu durum, bilgi ve teknoloji üretmenin ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir. Dolayısıyla müslümanlar, düşmanlarına boyun eğmemek için ileri teknolojiye sahip olmak, kaliteli bilgi, mal ve hizmet üretmek, bunları tüm dünyaya ihraç etmek ve güçlü bir ekonomiye sahip olmak zorundadır.
Sonuç olarak, secde kelimesine mana verilirken siyak ve sibaka dikkat edilmesi ve bağlamın asla göz ardı edilmemesi gerekir. Eğer İslam’ın genel ilkeleri ve Hz. Peygamber’in sahih sünneti ışığında meseleye yaklaşılmaz ve secde kelimesine doğru anlam verilmezse çok yanlış sonuçlara ulaşmak kaçınılmaz olur. Bu bakımdan secde kelimesine doğru mana verebilmek için ciddi araştırma, bütüncül bakış, meseleye odaklanma, derin analiz ve sağlam muhakeme şarttır. Ayet ve hadislerde secde kelimesinin geçtiği her yerde “Yüce Allah’a secde eder gibi yere kapanma” manasını vermek asla doğru değildir. Zira secde kelimesi kimi yerde “saygıyla selamlama”, kimi yerde “üstünlüğünü itiraf edip saygıyla eğilme”, kimi yerde “kadının kendisine sadık kocasını takdir etmesi” ve kimi yerde de “bilmeyenlerin bilenlere boyun eğmesi” şeklinde farklı manalara gelmektedir.
[1] Hicr, 15/98; Meyrem, 19/58; Hac, 22/77; Secde, 32/15; Zümer, 39/9; Fussilet, 41/37; Fetih, 48/29; Necm, 53/62; Alak, 96/19.
[2] Bakara, 2/34; A’râf, 7/11-12; Hicr, 15/29-33; İsra, 17/61-65; Kehf, 18/50; Taha, 20/116; Sad, 38/72-85.
[3] Yusuf, 12/4-5, 100.
[4] A’râf, 7/120; Taha, 20/70; Şuarâ, 26/46.
[5] Nahl, 16/48-49; Hac, 22/18; Rahman, 55/6.
[6] Tirmizî, Rada’, 10; Ebû Dâvûd, Nikah, 40; İbn Mâce, Nikah, 4.