Servet
Batı kültüründe “yasak elma”, Kur’an da ise “yasak ağaç” olarak nakledilen bu ifade aslında kanaatimce yıkılmayacak/ebedî mülk anlamı taşır.
Şöyle ki:
Şeytan ona vesvese verip: ”Ey Adem! Sana sonsuzluk ağacını ve sana çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?” dedi (Taha,120).
Uçsuz bucaksız cennet (bahçe), Adem ve eşine emanet edilmişti. Ancak O, Şeytan’ın/nefsinin vesvesesi ile bunları “mülk” edinme isteğine tutuldu. Ebedîleşme fikrine yakalandı.
“O ki malı toplayıp ve malının kendisini ebedîleştirdiğini sanarak onu tekrar tekrar saymaktadır” (Hümeze, 2- 3). Görülüyor ki, mal sahipliği ile “ebedîleşme” fikri koşut yürüyor.
Emanet nedir?
Oysa ki yaratılışındaki gaye; bunları emaneten elinde tutmak ve sahiplenmemekti. Emaneten elinde tutmaktan kasıt ise, ihtiyacı olanı gördüğünde bunu onunla paylaşması idi.
”Sana ne kadar infak edeceklerini soruyorlar, söyle onlara: İhtiyaçtan artakalanı!” (Bakara, 219)
Bu oldukça zor bir görev/emanet idi. Öyle ki dağlar bile bu emaneti taşımaktan çekindi.
“Biz emaneti göklere, yere ve dağlara yükledik de onlar onu üstlenmeye yanaşmadı. Ondan korktular da insan üstlendi.” (Ahzab, 72)
Adem’in varoluşunun gerekçesi
Doğaya baktığınızda hiçbir canlının yavrusu dışında bir başka canlı için isteğiyle elindekinden vazgeçtiğini göremezsiniz. İşte Adem’in yaratılışındaki temel mantık da tam olarak bu idi.
Mahlukat, Allah’a “Bu kan dökecek, fesat çıkaracak!” diye serzenişte bulunduğunda Allah’ın “Ben bilirim, siz bilemezsiniz!” dediği şey, kanaatimce bu idi: Fedakârlık / İnfak!
Demek ki Adem ve eşinin cennetten (bahçeden) indirilmesinin nedeni yaradılış gayesini çiğnemesidir. Bir başka deyişle servet yığma hırsına kapılmasıdır.
Burada cennetten (bahçeden) iniş; kozmotik bir tepetaklak oluş değil, Yaradan’ın /Mutlak İyi’nin gözünden düşmek manasındadır. Mülkün Allah’a ait olduğu, kimsenin sahiplenmeye çalışmadığı / adilce bölüştüğü yer cennet (bahçe) idi.
Halife Adem
İlkel insan diğer canlılardan farksız hareket ettiğinden hiçbir varlıkta zaten servet edinme tutkusu yok idi. Ne zaman ki bilince erişti/ akletmeye başladı, işte o zaman Adem oldu.
”Gerçekten insan üzerine dehirden (zamandan) öyle bir müddet geldi ki o zaman o, anılmaya değer bir şey değildi .”(İnsan,1).
Adem’in halife olmasının mantığı da zaten tam olarak budur!
“Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.”(Bakara,30)
İnfak
Bu nedenle bizler tekrar bahçeye (bu dünya için huzurun ve barışın egemen olduğu yer, öte dünya için cennet) dönüş yapmak istiyor isek muhtaç olan başka bir canlı için elimizde olandan vazgeçebilmeyi (infak) başarabilmeliyiz. Aksi hâlde bahçeye dönüş mümkün olmayacaktır (Bu dünya için kaos, savaş ve yıkım / öte dünya için Cehennem).
“Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz.”(Ali İmran,92)
Gerçek inanç
Servet yığma hırsına kapılıp ki -çok caziptir; çünkü kişiye şan, şöhret, ayrıcalık ve makam/mevkii sağlar- aslında niçin var olduğumuzu unutmamamız gerekir. İnancın gereği de budur: Aksi hâlde O’nun için yakarışlarının (namaz/oruç/abdest/hac/kurban); Ebu Cehil’in Rab için hacılara tuttuğu sudan farkı kalmaz!