Amerikalı gazeteci Theodore White, politik kampanyaların zorluklarından yola çıkarak bunu “sis paketleme” olarak tanımlamıştır. İnsanların kararlarını etkilemek uzun ve detaylı çabalar gerektirir. Aynı grup içinde farklı beklentilere ve tercihlere sahip olan insanlar olduğu düşünüldüğünde, politik söylem üretmenin ne kadar zor bir uğraş olduğu anlaşılacaktır.
2024 Mahalli İdareler seçimi 31 Mart’ta gerçekleşti. Önceki seçime kıyasla oy oranı artan ve azalan partiler olduğu gibi, beklenmeyen bir performans sergileyen sürpriz siyasi partiler de oldu.1950 sonrası Türkiye’deki seçimler oldukça çekişmeli kampanyalara sahne oldu. Özellikle İslami ve laik çizgi arasında yoğunlaşan kampanyalarda, “irtica”, “laiklik”, “çağdaşlık”, “yobazlık” gibi kavramlar üzerinden kişilerin ve toplumun davranışları indirgeyici ve ötekileştirici bir şekilde ele alındı. Bu tür söylemler seçim kampanyalarında sıkça yer bulması ve çeşitli konuşmacılar tarafından savunulması toplumda kamplaşmaya neden oldu.
Rejim ve devletin güvenliğine vurgu yapan söylemler, toplumun refahını ilgilendiren konuların geri planda kalmasına neden oldu.
Esasen islama daha yakın duran ve halkın dini yaşantısına saygılı bir tavır sergileyen AK Parti iktidar olunca rejime ve devlete karşı dini tehdit içeren söylemler de kesildi.
Son seçim kampanyasında İslam diniyle ilgili olarak ayrımcı içeriklere yer verilmedi. “İrtica”, “yobazlık”, “laiklik” gibi kavramlar kullanılmadı. Ancak, bu sefer etnik köken üzerinden milliyetçi konuşmalar seçim kampanyasının ana teması haline geldi. Mecliste temsil edilen bir partiyle yapılan ittifakı ima eden bir parti, ittifakı net bir şekilde açıklamayıp “kent uzlaşısı” tabirini kullandı. Bu parti ile bir şehirde ittifak yaparken aynı partinin başka bir şehirdeki adayı ise söz konusu partililer için “belediyenin kapısından içeri giremez” ifadesini kullandı. Rakip parti sözcüleri kürsülerden ve ekranlardan konuşurken mecliste grubu bulunan parti ile yapılan ittifakı çok sert ve kaba ifadelerle eleştirdiler.
Gerek dini temelde gerekse etnik temelde yapılan politik tartışmalar ve seçim kampanyalarının başlıca iki sonucu ortaya çıkıyor. Birincisi popüler olduğu ve konuşmacıları politik kampanya yapma konusunda fazla çalışmaya ve hazırlık yapmaya sevk etmiyor. Adaylar da bu sebeple aday oldukları konumun gereği bakımından bir hazırlık yapmaya ihtiyaç duymuyorlar. Belediye başkanlığı için makul, sürdürülebilir ve halkın refahını arttırıcı yatırım ve projeler bu sebeple açığa çıkmıyor. Kalıplaşmış cümleler basın-yayından derlenerek yürütülen seçim kampanyalarında halk projelerin faydalı olup olmayacağına, kaynağının bulunup bulunmadığına bakmak gereği duymuyor. Seçme gayreti de göstermesine gerek kalmıyor. Sonuçta toplumun daha ferah ve huzurlu ortamda yaşamasına yol açacak belediye başkanları seçilemiyor. İçinde yaşadığımız şehirler, estetik, kültürel ve temizlik bakımından bir türlü gelişemiyor.
Dini ve etnik temelde seçim kampanyası yapmanın diğer bir sonucu da halk arasında kutuplaşmaya yol açıp toplumsal barışı olumsuz etkiliyor. Üzerinde fazlaca çalışılmadan ayaküstü ağza gelenin söylendiği politik konuşmalar halk arasında kutuplaşmaya sebep olduğu gibi eğitim düzeyi yüksek olan entelektüel kesimde de sığlaşmaya sebep oluyor.
Politik kampanyalarda kullanılan dil, adaylara seçimi kazandırıp kaybettirmesinin yanında, ekran ve meydanlardan kürsüye ve kişiler arasındaki ilişkilere de yansıyan küslüklere ya da dostluklara, fikri anlamda zenginleşme ve sığlaşmalara sebep olabiliyor.